Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '16

 
Kategori
Tarih
 

Mustafa Kemal Atatürk ve Napolyon Bonopart

Mustafa Kemal Atatürk ve Napolyon Bonopart
 

Atatürk, Napolyon


İnsanlık tarihine damgasını vurmuş pek çok önder vardır ve her ulus, mutlaka kendi içerisinden çıkanı önemseme eğilimi gösterir. Kişisel olarak ben de bu kurala bağlıyım. Biri yabancı olan diğeri ise bizden olan olağanüstü iki insana özel ilgim var. Zekâda ve dehada eşit olarak denk bulduğum iki lider arasında ise belirgin farklılıklar vardır. Atatürk, batık bir ülke, hasta bir imparatorluktan ve iflas etmiş bir rejimden yepyeni bir Ulus icat etmiş, yani kurucudur. Napolyon Bonapart ise Ülkesi Fransa’yı can çekişirken diriltmiş sonra da kendi eliyle batırmış, yani yıkıcıdır. (Tarihteki yıkıcı liderlerin en önemlilerinden birisi ise Adolf Hitler’dir.) Başlangıçta her ikisi de Cumhuriyetçi ve diktatör eğilimleri gösterir. Ancak, Atatürk, cumhuriyet rejimini kurduktan sonra, hem Türkiye’nin hem de kendi sınırlarını çizmeyi bilmiş, sistemi kişi üzerine değil devletin devamlılığı üzerine oturtmuştur. Napolyon ise, hızlı bir cumhuriyetçi iken Ülkesindeki kargaşaya son vermenin çaresini “tek adamlıkta” bulmuş, emekleyen rejimi kesintiye uğratmasına karşın bir imparatorluk kurmuş, ancak hızını alamayıp imparatorluğu genişletmeye kalkınca şapa oturmuştur. Atatürk öldüğünde, Türkiye yasal düzenlemeleri, kendine güveni ve taze güçleriyle pırıl pırıl Ulus bir Ülkedir. Napolyon, İngilizler tarafından Sainte Helene adasına ölmeye gönderildiğinde ise, Fransa her üç erkeğinden birini savaşlarda yitirmiş, cansız, kansız, yenik bir Ülkedir.

Ama önderlerinin arasındaki bu yapıcılık ve yıkıcılık farkı, Fransa’nın Napolyon’dan bu yana düşünce açısından sürekli ilerlemesini, Türkiye’nin ise Atatürk’ten bu yana sürekli gerilemesini engellememiştir. Bunun nedeni nedir? Kültür, zaman içerisinde Ülkelerin veya insanların rasyonel, olumlu, nitelikli birikimlerinin tamamıdır. Akli süreç unsuru olan kültürün karşıtlığı olan kültürsüzlük ise çürüme, yozlaşma, dejenerasyon olarak toplumlarda ortaya çıkmaktadır.

Nutuğu her okuduğumda duygusallaşır hatta ağlarım. Çünkü Atatürk hep yalnız bir adamdır. Bir önder düşünün ki, kara cahil denilebilecek düzeydeki bir toplum yapısından “yurttaşlık” bilinci olmayan bir tebaadan Ulus yaratıyor, yarattığı ulusa ise ‘c’sini bilmediği bir toplum rejimi olan, kabul ettiriyor, kabul ettirmekle kalmayıp amaca inandırıyor ve eğitiyor. Başardıktan sonra “Benim fani vücudum bir gün toprak olacak, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacak,” diyor, yani yoktan var ettiği devlet ve rejimi, kendi varlığının üzerine çıkarıyor. Oysa kurucu kadro dahil olmak üzere en yakın çevresi, toplumun ezici çoğunluğu, Ulusal önderimizin gösterdiği hedefleri ve yolu genişleteceğine, parlamenter çoğulcu rejime sahip çıkacağına, eski tas eski hamam söylemine uygun olarak, kişi tapınmasını yani tebaa alışkanlığını sürdürüyor. Ölmüş önderin milyonlarca üstelik çirkin mi çirkin heykeli dikiliyor. Ama eseri olan Cumhuriyet rejiminin orasından burasından kırpıp yeniliyor ve Atatürk’ün en çekindiği tehlikenin irticanın kucağına atılıyor. Ölümünden sonra; düşünce ve ideallerini anlatmak yerine, hakkında ‘sarı saçlı mavi gözlü’ türünden menkıbeler yazılıyor. Düşünce ve dünya görüşünün analizi yapılamıyor ve evrensel anlamda da tanımlanamıyor.

Napolyon, siyasi ve askeri anlamda Atatürk kadar başarılı olamamış bir lideri O da dahi, hatta bilim adamı kendi adını taşıyan iki geometri kuralına sahip matematikçidir. Napolyon’un en büyük şansı, düşüncesini irdeleyen insanların kalitesinde yatmaktadır. Yenik bir Napolyon’un önemi ve büyüklüğünü, bugüne ve geleceğe taşıyan araştırmacı ve onu yorumlayanlardır. Örneğin; Victor Hugo ve Honore de Balzac, Napolyon’un çağdaşlarıdır. Atatürk’ün çağdaşı olan evrensel çapta bir isim söyleyebilir miyiz? Atatürk’ün yalnızlığı bir anlamda buradadır. Türkiye’nin Atatürk döneminde, en iyi eğitilmiş, en aydın ve düşünen insanları, onun ileri görüşünü gerçekten anlayıp paylaşabilecek düzeyde değildirler. Fransa ise bu konuda çok zengindir. Asıl hedefi, insanları düşünmeye ve araştırmaya sevk eden felsefe, Fransa’da temel derslerden biri iken Türkiye’de felsefe ders olarak okullardan kaldırılmıştır.

Fransa’da aristokrat ailelerin dışında kimsenin devletin yönetiminde var olmazken fakir bir ailenin çocuğu olarak Napolyon Fransa’nın başına geçmiştir. Fakir ve yetim olan Mustafa Kemal ise parçalanmakta olan bir İmparatorluktan bir Ulus kurarak başına geçmiş, kronik derecede hasta olan bir toplumu onarmıştır. Napolyon Ulusu tarafından yüceltilirken, Ulusal önderimiz unutturulmaya çalışılmıştır. Napolyon bir devlet adamı olarak tüm Fransa’da ve Avrupa’da büyük liberal reformlar uygulamış, yönetimi sırasında bir halk eğitim sistemi kurmuş; feodalizmin kalıntılarını ortadan kaldırmıştır. Benzer şekilde Atatürk devrimler yapmış halkı eğitim çabaları göstermiş, ancak feodalizmi tam olarak ortadan kaldırmasına ömrü yetmemiştir.

Birinin Ülkesi refah devletine geçmiş biri ise yaşadığımız her gün gördüğümüz orta öğrenimdeki fen bilgisi dersinde öğretmenin anlatım ifadesi ile şekil A’daki gibidir.

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..