Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '09

 
Kategori
Anılar
 

Mustafa Mumcu anısına...

Söze nasıl başlayacağımı çoğu zaman bilemem aslında. Yazı yazmaktan da anladığım söylenemez bu yüzden. O yüzden de cümleleri boyamak olarak adlandırdım. Bu boyutlara geleceğini aklımın ucundan bile geçirmedim. Bir iki kez de yaptığım cümleleri boyama işini sayfayı sildirerek sonuçlandırmaya çalıştım. Bir şekilde nasıl resim yaparken kendi irademin yerini elimin iradesi alıyor, fırçaya hangi boyayı yükleyeceğime, tualin neresinde bunu kullanacağımı dahası nereye ne yaratıyor olacağıma elim karar vermesine izin verdiğim gibi cümlelerimin ve kelimeleriminde bu şekilde olmasına izin verdim. Giriş kısmı için ne kadar uzun yazdım değil mi?

Aslında edebiyat derslerinden kompozisyon sınavlarından yüzlük kağıtlar almamdan başka herhangi bir farkı yok sanki bu yaptığımın. Matematiği her zaman daha çok severdim ama yazı yazarken de fazlaca düşünmeden nokta ve virgül işaretlerine dikkat etmediğim için birkaç puanın hoca tarafından kırıldığını duyduğumda "Hay allah" demekten alıkoyamazdım kendimi. Bir de cümlelerimin uzunluğundan şikayet ederdi kulakları çınlasın sevgili edebiyat hocam. Şimdi bunları okusa eminim yine gülümseyerek beni eleştirirdi. "Ben yaptım hocam bu eleştiriyi, merak etmeyin siz..."

Neyse yazmak istediklerim gerçekten bunlar değil. Yazı konusunda beni cesaretlendiren bir kaç dostum vardı. Bunlardan bir tanesi de geçenlerde vefat eden Mustafa Mumcu'dur. Hayatım boyu değer verebileceğim insanlarla tanıştım. Değerini yitirenler olmadı değil elbette. Ama ben özellikle değer verdiğim insanların bir şekilde hayatımda olmasına özen gösterdim. Mustafa Mumcu'yla bu site aracılığıyla tanıştım. Geçmiş hayatı, başından geçenler üzücü olmasına rağmen, kendini bir şekilde aşmış, açık görüşlü, değerli biriydi. Görmüş geçirmişliği, olayları yorumlamasını farklılaştırıyordu. Sivri dilli, oldukça eleştirel bir uslüp kullandığını düşündürüyordu ilk başta insana. Ama birisini dış kabuğuyla görmeye çalışmak dünyanın en kolaylarındandır. Birisi hakkında yargıda bulunmaya hakkımız olmasa da yargılarda bulunuyoruz muhakkak. Yargıya varmadan önce kabuğun içine bakmalı, incitmeden. Biliyorsunuz ki kabuk savunma mekanizması olarak korunma güdüsünün ürünüdür. Buna da herkesin hakkı var.

Kabuğun içini görebildiğimi söyleyebilirim bu yüzden. Onun ne kadar duygusal ve çocuksu olduğunu da gördüm. Çok üzgün zamanlarda telefonla aradığımda teşekkür ederken ağladığını da işittim. Bana "Fatoşum" derken ki samimiyetinin bile şimdi farkına varıyorum.

Yaptığı ve yapacağı işlerden bahsederken ki çocuksu halleri ve doğasındaki espri anlayışı eğlenceli kişiliğini oldukça yansıtıyordu. Bazen beni güldürememekten şikayet ettiği de olmuyor değildi hani?

Eğer sağlık durumu el verseydi güzel işler başaracağına gerçekten inandığım için asla bir pişmanlığa sahip olmadım. Onunla ilgili attığım adım doğrultusunda onu sevindirdiğim için gerçekten mutluyum. (Burada ne anlatmaya çalıştığım anlaşılmasa da olur değil mi?)

Burada yazılan bir kaç yazı dikkatimi çekti. Bir kişinin ölümü üzerine neler neler yazılabiliyormuş meğerse... Ölüm kelimesini yazmak hoşuma gitmezken bunları okuyan ve gören gözlerime inanmak istemedim. Birkaç kez birşeyler yazmaya çalıştım ama beceremedim, anlatacak doğru sözcükleri bulamamaktan kaçındım. Ölümden sonra söylenebilecek tek bir kelime, tek bir söz yoktu çünkü bana göre.

Mustafa Bey Bursa'ya geldiğinde bulunduğu yeri bana bildirdi ve ben onunla görüşüp görüşemeyeceğimi kesin olarak söylememiştim. Şirketler arasında bowling yarışmasında beni bowling salonunda görünce oldukça şaşırmış hali gözümün önünden gitmiyor hala. Kendimi tanıtınca dilini ısırmıştı nerdeyse. Yarışma sonunda bulunduğumuz grup yarışma ikincisi oldu ve benim uğur getirdiğimi söyleyip bana da verilen madalyalardan birini vermişlerdi. Oldukça keyifli bir gecenin ardından pazar sabahı için gemide kahvaltı için sözleşildi. Gemide herkesin bol bol resmini çekerken bana dediği şeylerden birisi de "Seni şimdi bu manzaranın karşısında bıraksak akşama kadar resim çizersin." olmuştu, bunun üzerine "Beni artık tanıyorsun o zaman. " deyip, ikimizde gülmüştük. Mustafa Bey'e Bursa turu attırdıktan sonra onu gara bırakmıştık. Bursa'ya gelip de kestane şekeriyle tanışmamak büyük günahlardandır deyip ona birkaç kutu kestane şekeri almıştım.

Her halinden mutlu olduğunu hissetmek bizi de mutlu etmişti. Bursa'yı güzel bulduğunu söylerken aslında ne ifade etmeye çalıştığını şimdi daha iyi anlıyorum. Bir daha görüşme fırsatımız hiç olmadı. Güzel bir anı kalmıştı benliklerde. Düzenlediği toplantılara katılma fırsatım ne yazık ki olmadı. Söz verdiği gibi İzmir'deki Agora harabelerini birlikte gezemedik.

Vefatından 5 gün önce aramış, hastahanede olduğunu öğrendiğimde üzülmüştüm. Sesi kötü geliyordu, yorulmasın diye fazla konuşamadım. Bayramda da aramamıştım. İyi bir dost değildim belki de.

Kendi ölümüyle dalga geçip durur bana da "Mezarda kemiklerim bile unutmayacak senin bana yaptığını. Hakkını helal et güzel insan." derdi, asıl sen hakkını helal et değerli insan.

Ölümü hiçbir zaman aklımıza getirmiyoruz. Vefatıyla ilgili hiçkimseyle birşey konuşmamayı tercih ettim. Çünkü doğrusunu söylemek gerekirse bunu beceremem. Böyle bir yazı yazmak niyetinde de değildim ama onun için söylemek istediklerimi doğru düzgün aktaramasam da yanlış aksettirilmesine de daha fazla katlanamazdım. Dilerim onun samimiyetini ve dürüstlüğünü biraz olsun kavrayanlar olur.

Sen hayatım boyunca unutmayacağım insanlardan birisin sevgili Mustafa Mumcu!...

 
Toplam blog
: 128
: 1145
Kayıt tarihi
: 23.11.07
 
 

Herkes gibi yazar, çizerim. Dünyamı boyarım hepsi bu!..