- Kategori
- Sinema
Mustafa
"Resim:Alıntı
Bugün Mustafa'yı seyrettim. Can Dündar’ın hazırladığı belgesel film bugün girdi vizyona. Günlerdir aklımı kurcalayıp duruyordu. Çok yazılmış, çok konuşulmuştu. Afişlerini gördükçe bir an önce seyretmek için can atıyordum. Fragmanı çok güzeldi ve heyecanlandırmıştı beni. Nihayet koştum sinemaya bugün. Tıklım tıklımdı salon, boş yer yoktu.
Göz yaşlarımı tutamadım her ne kadar sevgili Dündar “ağlatmamaya dikkat ettik” demişse de. Etkilenmemek mümkün değil. Yaşananlar bir tarih… Evinden barkından uzak bir Mustafa… Yatılı okullar, cepheler… Cephelerde on bir yıl süren savaşlar… Akıp giden gençlik yılları. Mutsuz geçen bir çocukluk… Sürgünler… Sıla özlemi… Ana özlemi… Kardeş özlemi… Oradan oraya sürüklenme…Hastalıklar… Hayatı öğreniş.. Hatalar… İstikrar… Güç… İnanç… Başarma azmi…Cesaret… Kendini bu vatana adayan bir adam… Mustafa Kemal…
Kırklı yaşlardan sonra Çankaya’da mütevazı bir ev, bir yuva.
Kalbi çarptıran bir aşk… Ve kalbe hüzün bırakarak çekip giden kırık bir başka kadın… Ve yine yalnızlık…
Devrimler… İlkeler… Yenilikler…
Kargaları tarladan kovmakla başladığı savaş neredeyse bir ömür boyu başka başka kargaları kovmakla geçti güzel vatanımızdan.
Her şey film şeridi gibi aktı yeni baştan gözlerimin önünden.
Ve Atamı ne kadar özlediğimi bir kez daha derinden hissettim. Ben resimlerinden tanıyorum Onu. Kitaplardan okudum Onu, yaptıklarını bu vatan için. Keşke tanıma şansım olsaydı…Keşke yüz yüze sohbet edebilme şansım olsaydı…
“Beni unutmayınız “yazmış notlarının arasına ve dostlarının isteği ile karalamış bu iki kelimeyi… Seni unutmak mümkün mü Atam, mümkün mü?.. Nasıl bir güçtü on binlerce kişiyi peşinden sürükleyen… Nasıl bir zaferdi çıkılan açık alınla on yılda her savaştan. Sevmek böyle bir şey işte…
Film bittiğinde salonda alkış başladı. Herkes yerine çakılmış kalmış gibiydi. Öyle ya kendine gelmeliydi önce seyredenler…
Filmin müzikleri, efektleri… Kullanılan teknoloji oyunları…Manzaralar ve Atamızın birbirinden kıymetli fotoğrafları… Pek çok bilgi aktarılan.
Yüreğine sağlık Sevgili Can Dündar… Sevgili Beyazıt Öztürk’ün dediği gibi iyi ki varsınız.
Filmi seyrettikten sonra coştu duygularım…Döküldü yüreğime saplanan ne varsa satırlarıma…Dize dize dizildiler, şiir oluverdiler… Senin öğrettiğin Latin alfabesiyle kaleme alındılar…
MUSTAFA’M
Selanik’te açan gözlerini dünyaya küçücük bir bebektin Mustafa’m.
Önce kargaları kovaladın tarladan sonra düşmanları vatanımızdan
Zordu gençlik yılların, uzaktın baba ocağından.
Yatılı okullar… Cephelerde on bir yıl…
Barut kokuları, mermi sesleri, cesetler, yokluk bir taraftan
Kalabalığın içinde yalnız bir adamdın sen.
Cesaretin, azmin timsali, dirayetli, maneviyatlı, güçlü bir yürek
Mareşalim, Gazim, Başkumandanım, Paşam
Cepheden cepheye koşarken oldun adım adım.
“Savaşı kazanmadan gelme oğul” diyen elleri öpülesi bir ana
O ana ki fırtınalar kopar yüreğinde
Dualar dudağındadır anaların anası Zübeyde’nin
Özlem yüreğini dağlasa da “Vatan sağ olsun “diye haykırır her ana gibi.
“Manastır’ın ortasında var bir havuz” diye mırıldanırdı dudakların
Dudaklarında hep o şarkı zaman zaman, memleket özlemini anlatan
Göremesen de bir daha doğduğun toprakları
Düşmanın geldikleri gibi gittikleri Çanakkale’dir
Dumlupınar’dır, Sivas’tır, Erzurum’dur, Samsun’dur
Amasya’dır… İstanbul’dur… Ankara’dır…Kastamonu’dur…
Yurdumun her köşesi Senin toprağındır, hediye ettiğin Türk Milletine.
Derin mavi gözlerine yerleşen aydın düşünceler
Batılı bir yaşam biçimiydi felsefen
Kadınların yüzü görülmeli, var olmalıydı cihanda
Devrimler… Yenilikler… Cumhuriyet…
Zeybek oynayarak kutladığın kutlu gün
Seksen beş yaşında Atam bugün.
Çankaya’da mütevazı bir köşktü nihayet yuvan
Piyano sesleri duyulurdu bazı akşamlar Fikriye’nin parmaklarından
Lakin İzmir’de bir kız vardı kalbini çalan
İzmir’in dağlarında çiçekler açtıran,
Başka bir aşkla çarpıyordu artık yüreğin
Kısa sürdü ama yuva heyecanın
Önce Fikriye gitti sonra Latife.
Bir tablo vardı yatağının hemen karşısında
Dört Mevsim’di adı.
Nasıl da benzerdi Rumeli topraklarına
Belli ki içinde bir özlemdi doğduğun o yerler…
Dolmabahçe’de yalnız geçen günler…
Bir savaştı hayatın, mücadele, mücadele, mücadele…
Kargalarlaydı önce savaşın… Sonra düşmanlarla… Ve hayatla…
Tek oyuncağın Savarona’ydı belki de çocuk…
Abdurrahim, Ülkü, Sabiha, Afet
Bizlerde senin, senin evlatlarınız
Sonsuz güvendiğin Türk Gençliğiyiz…
“Beni unutmayınız” yazmışsın da silmişsin ya dostlarının isteğiyle
Seni unutmak mümkün mü Mustafa’m.
Yüreğimizdeki en büyük kahramansın
Mustafa’mızsın… Kemal’imizsin… Atatürk’ümüzsün…
Bir ibadettir, inan, sana olan sevgimiz.
(29.10.2008)
MUSTAFA'YA EMEĞİ GEÇEN HERKESE SONSUZ TEŞEKKÜRLER...