Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '07

 
Kategori
Siyaset
 

Musul Sorunu (II)

Musul Sorunu (II)
 

I.Dünya savaşında, '' İngiltere Mısır Sefer Birliği'' komutanı olarak, Filistin, Suriye ve Mısır'da, önemli görevler alan, Kudüs Fatihi, Vikont-Mareşal Edmund Allenby;işgal sırasında, Şamda yatan Selahaddin Eyyubi'nin türbesine gelmiş, ayağıyla sertçe vurup, ''Yine geldik Selahaddin'' demişti!... Bu yağmacı, yok edici haçlı zihniyetinin, çağdaş bir yorumuydu.

Aynı komutan, 1917 Aralığında Kudüs şehrine, ''Kutsal Kent'' olduğu için bir saygı ifadesi olarak yürüyerek girmiş, Şubat 1919 yılında da, İşgal Orduları Komutanı olarak İstanbul'a, (Fatih Sultan Mehmet Han'a gönderme yaparak) bir fatih edasıyla, onun gibi, Beyaz Atın Üzerinde girmişti... Türk, Kürt ve Arap kökenli yurtseverler bunu unutmamalı... Bu gün de İsrail'in Tel -Aviv (eski Yafa) kentinin ana caddesi, '' Allenby Street '' adını taşır...

''Misakı Milli Sınırları'' içinde kabul edilmesine rağmen, 870 yıldır Selçuk ve Osmanlı Devletleri'nin nüfuz bölgesi ve eyaleti olan bu bölge, I.Dünya Savaşı sonucu, paylaşım sürecinde, maalesef zorunlu olarak İngilizlere, terkedildi..
Şimdi bu sürecin nasıl işlemiş olduğunu , irdelemeye çalışalım.

I.Dünya Savaşı, 1914-1918 yıları arasında, 17 devletin katıldığı, Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarına yayılan, hava, kara ve deniz ordularının kullanıldığı, emperyalist ülkelerce , öncelikle Osmanlı İmparatorluğu'nun tasfiye edilmesi hedefine bağlı , siyasi ve ekonomik stratejik değerler içeren, yer altı, yerüstü zenginliklerinin, stratejik kara ve denizyollarının yeniden paylaşım ve kontrolü üzerine yapılanmış, dünyanın yeniden paylaşım savaşıdır. Sonuçta; Osmanlı, Rus, Avusturya-Macaristan ve Alman İmparatorlukları parçalanmış, Cumhuriyet Türkiyesi dışında kalan Osmanlı toprakları , Osmanlının Balkanlar'dan tasfiye sürecindeki gibi, genel olarak önceden planlandığı şekilde, tümüyle parçalanarak; başta İngiltere olmak üzere İtilaf Devletleri'ne dağıtılmıştır. Savaş sonunda, yalnız Çanakkale savaşında, 500.000 'nin üzerinde olmak üzere, milyonlarca insan ölmüş, milyonlarcası sakat kalmış ve de milyonlarca insan ve aileleri, bu savaşın ağır psikolojik etkilerini yıllarca doğrudan yaşamak zorunda kalmışlardır...

Petrol gücün, sağlam ve kalıcı iktidarın sembolü olduğu için, Osmanlı'nın parçalanma sürecinde, Arap Milliyetçiliğini'de çabuk tetikledi... Tıpkı, Ermeni ve Kürt Milliyetçiliği'ni tetiklemesi gibi... İmparatorluktaki ağır işleyen bürokrasi ve ceberrut zihniyet'de bu sürece katkı sundu. Abdülhamid'in açtığı, Aşiret Mektepleri, geç kalınmış akılcıl bir siyasetin, güzel bir uygulaması olmasına rağmen, (Eylül 1892'de açıldı. Arap, Arnavut, Kürt aşiret ve ağa çocuklarının öncelikle alındığı 2-5 yıllık bir eğitim sonunda öğrencilere; İslam Bilgisi Fransızca, Türkçe, fen bilgisi, tarih, coğrafya, edebiyat ve askerlik bilgisi derslerinin verildiği bir okul. Zaman içinde, imparatorluğun birçok vilayetinde yaygınlaştırılan, bir konsept...) tartışılabilir çeşitli nedenlerle, 1907 yılında kapatıldı. HamidiyeAlayları'da, Rus Çarlığı'ndaki Kazak Birlikleri'den esinlenerek, gene sultanın kurduğu, başlarda, Doğu ve Kuzeydoğo Anadolu'daki Kürt aşiretlerinden oluşturulmuş bir tür İslam Lejyonu'ydu... 51 kürt aşiretinden, 11'i bu kuruluşta görev aldı. Aşiret mekteplerinde yetişen çocuklardan bir kısmı, teğmen rutbesiyle bu alaylara gönderildi ve zaman içinde bu alayların komutanları oldular.(Aşiret mektebini bitiren çocuklardan başarılı olanların da Harbiye ve Mülkiye Mekteplerine gönderildiklerini de hatırlatalım...İngilizlerin çıkarlarının yüksek olduğu Arap ve Ermeni bölgelerinde kışkırtılan milliyetçi hareketlere karşı, eğitimli kişilerin yerel yönetimlerin başında olmasından, Abdülhamid önemli bir yarar ummuştur...) Abdülhamid İmparatorluğun sıkıntılı durumuna istinaden;
''Rumelinde ve bilhassa Anadolu'da Türk unsurunu kuvvetlendirmek ve herşeyden evvel içimizdeki Kürtler'i yoğurup kendimize mal etmek şarttır'' demişti..Ruslar'da Hazar , Güneydoğu Anadolu ve Mezopotamya petrolleriyle ilgiliydiler!..Kafkasya'da, Azerilerin yanı sıra; Abhazlar, Çeçenler, Çerkezler, Karaçaylar, Kumuklar, Asetinler, Avarlar, Balkarlar ve Dağıstanlılar da tehlike altındaydılar!.. Anadolu'dan kafilelerle Ermeni gençleri, Doğubeyazit ve Iğdır'dan Erivan'a gidiyor, orada gerilla ve askeri temel eğitimleri alıp, Anadolu'da gizli örgütlenme etkinliklerine başlıyorlardı...Abdülhamid'e göre, 1858'de yasallaşan ''Arazi Kanunu'' na rağmen, Kürtler arasında başıbozukluk devam ediyordu; bir türlü yerleşik düzene tam olarak geçemiyorlar, buda toprakların korunmasında , savunmasında sorun yaratıyordu.Ermenilerin, Haziran 1878'de Berlin Konferansı'na Ermenistan'la ilgili bir proje sunmaları ve bu projenin ''uygun'' görülmesi, o zaman Ermenilerin provakatif eylemlerini ve cinayetlerini hızlandırmış, Ermeni Hınçak ve Taşnak örgütleri de askeri yapılarını kurmaya başlamışlardı!..Bu yüzden ;Hamidiye alaylarının; Kürt Aşiretleri arasındaki çelişkileri düzenlemeye, bölgenin bayındırlaşmasına katkı sunmaya, İran'a ve olası Ruslarla olacak savaşda güçlü bir süvari birliği gücüne olan ihtiyaca cevap vermeye, varolan Ermeni Hareketine karşı durmaya, cevap vermeleri amacıyla, kurulmaları şart olmuştu!.. Hamidiye alayları'nın kuruluşu iki ana bölgede gerçekleştirildi: Birinci bölge; Rusya ile sınır teşkil eden, Erzurum-Van arasını, ikinci bölge ise; Mardin-Urfa hattının kuzey kısımlarını kapsıyordu.Her iki bölgede 100 civarında bir alay görev yapıyordu.Alayların subay kadrosu da, İstanbul'daki Süvari(Aşiret) mektebinde yetiştirilen, aşiret çöcuklarından oluşacak, bunlar miralay(albay) rutbesine kadar terfi edebileceklerdi...Bu dönemde de, Sunni Kürtlerin ve Türk'lerin büyük bir kısmı, merkezi Bağdat'taki Kadiri tarikatına ve Nakşibendilerin Halidiye koluna bağlıydılar.Hamidiye alayları, Ruslara ve Ermeni çetelerine karşı önemli başarı kazandılar, bölgede bir güç dengesi sağladılar. Berlin Antlaşması'nın Ermenilere verdiği muhtariyet'e karşı, Sultan'ın esnek politikasını uyguladılar ve gereğinde, kanlı bir tampon oldular...


Yahudiler , Avrupa'daki baskıdan yılmış, 1897 yılında Basel'de topladıkları I.Siyonist Kongresinde, başkanları Theodor Herzl sözcülüğünde, dünyaya şu mesajı vermişlerdi:'' Basel'de ben Yahudi Devleti'ni kurdum.Eğer bunu yüksek sesle söylersem dünya bana gülebilir.Yalnız beş yıl içinde yada elli yı sonra herkes bunu böyle bilecektir...''

Kuracakları devletin sınırlarını da, Tevrat'ta (Tekvin bölümü, 12/25) belirtildiği gibi ifadelendirerek; ''Kuzeyde sınırlarımız, Kapadokya'daki dağlara, (Orta Anadolu), Güneyde de, Süveyş kanalına dayanır.Sloganımız, Davut ve Süleyman'ın Filistin'i olacaktır.''demişti...Birkaç kez Abdülhamid'ten büyük paralar (20.000.000.sterling gibi...)
karşılığında, Filistin'den toprak istemesine rağmen, 'Abdülhamid , ''Millete ait toprağı satamıyacağını, altını çizerek söylemişti!.. Theodor Herzl, ''Siyonizmin amaçlarına ulaşması için Osmanlı'nın dağılmasını beklemek zorunda olduklarını'' söylemiş , bu beklemeyi de , oldukça hızlandırarak, Jön Türkler ve İttihat Terakki kurmaylarıyla, Selanik'i merkez edinip, çok hızlı temasa geçmişti...Bu süreçte, Jöntürk hareketinin içinde, önemli bir şahsiyet olan, Selanik mebusu, Emanuel Karosso'nun harekete kazanılması, işe büyük bir ivme kazandırmıştı. Emanuel Karosso , İzmir mebusu Nissim Mazliyah ve Nissim Russo, bu Türk politikacılarını, hareketlerine kazandırmak için, bu yönde temasa geçtiler ...Sultan II.Abdülhamid'in yardımcısına, Thedor Herzl'i kastederek; ''Beni devirirse bu adam devirir''sözü, Sultan'ın siyasi birikimi ve güçlü hislerinin bir göstergesi olsa gerektir...

(devam edecek)

 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..