Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '08

 
Kategori
Siyaset
 

Musul Sorunu (XV) '' Mahvoluşa doğru ( II ) ''

Musul Sorunu (XV) '' Mahvoluşa doğru ( II ) ''
 

Sultan V.Mehmet, Şeyhülislam Hayri Efendi'nin Fetvasıyla, İslam Alemi'ne ''Cihad'' çağrısı yaparken, Enver Paşa'da Osmanlı Orduları'na şu mesajı veriyordu: ''...Arkadaşlar! Hepimiz düşünmeliyiz ki, başımızın ucunda, Peygamberimiz'in ve Sahabe-i Güzin efendilerimizin ruhları uçuyor. Şanlı babalarımız, başlarımızın ucunda ne yapacağımıza bakıyor. Eğer onların hakiki evladı olduğumuzu göstermek, bizden sonra geleceklerin lanetlerinden kurtulmak istersek çalışalım!... Zincirler altında bekleyen, 300 milyon İslam ve eski vatandaşlarımız, hep bizim için dua ediyor... Ölümden kimse kurtulamayacaktır. Ne mutlu ileri gidenlere, ne mutlu din ve vatan uğrunda şehit olanlara... İleri, daha ileri ki, zafer , şan, şahadet, cennet hep ileride, ölüm ve zillet geridedir. Mübarek ve mukaddes şehitlerimizin ruhuna fatiha!... Padişahım çok yaşa! Enver...


Padişah'da tüm İslam Ümmeti'ni, ''Cihad'a'' çağırırken, özetle şunları dile getiriyordu: İslam Padişahı'nın , Müslümanlar'a karşı birleşip, onları esir almak isteyen düşmana karşı, buyurduğu, Cihad emrine, her Müslüman'ın malı ve canıyla katılması farz'dır... Halifelik makamına ve Osmanlı topraklarına saldıran, Rusya, İngiltere ve Fransa'nın toprak ve etki alanlarında yaşayan Müslümanlar'ın, Cihad'a girmeleri de farz'dır... Bu ülkelerin baskısıyla da olsa , İslam Hükümeti askerleriyle savaşa girmek, şeriatça, kesin olarak haramdır, katil olurlar ve Allah'ın gazabına uğrayıp cezalandırılır ve cehennem ateşinde yanarlar!... Gene bunlar, Osmanlı müttefiki, Almanya ve Avusturya
ile savaşa girerse, aynı azabı paylaşırlar!...


Cihad çağrısı böyleydi ama kendi içinde bir çelişkiyi de taşıyordu... İslam'da müminlerin, müminler dışında, kendilerine yardımcı seçmeleri yasaktı!... Kuran'ın Al-i İmran Suresi'nin 28. Ayeti ve Maide Suresi'nin 51. Ayeti bu durumu reddediyordu... Ve şöyle diyordu:
'' Ey İnsanlar! Yahudileri de, Hristiyanları da kendinize koruyucu edinmeyin .Onlar ancak birbirlerini korurlar! İçinizden her kim
onları kendisine koruyucu edinecek olursa, gerçekten oda onlardan olur. Çünkü Allah kıyıcılara yol göstermez...''(Maide suresi Ayet:51) Bu Cihad çağrısı olumlu sonuçlar vermediği gibi, Peygamber sülalesinden gelen, Şerif Hüseyin gibi , hainlerce Hicaz Ordusu, arkadan vuruldu... Büyük İslam Felsefecisi, çağının bilim insanı , Avrupalılar'ın ''Avicennası'', dünya aydınlanmasının gerçek önderlerinden, İbn-i Sina, şöyle diyordu:

''Hiç kimse görmek istemeyenler kadar, kör değildir''... Savaş sürecinde, riyakarca, Peygamberi ve Sahabe-i Güzin'i anmasının bilen bu insanlar ve Osmanlı aydınları Batı'dan bir şekilde yardım dilenirken, yüzlerce yıl Batı'yı etkileyen; Farabi, İbn-i Sina ve İmam Gazali'den ve İbn-i Tufeyl ve de İbn-i Rüşt'den bir ders almışlar mıydı?...

Alman ve Osmanlı Genel Kurmayı, varolan olumsuz askeri koşullara rağmen, İran seferi için Goltz Paşa'yı görevlendirmiş, bu başarılı, Türk dostu büyük general, 1916 Nisan'ında Bağdat'ta tifüsten ölünce, yerini geçen Halil Paşa'nın bu görevi yürütmesi istenmişti... İran'ın içlerine doğru, o bölgedeki, İngiliz ve Rus Kuvvetleri'nin, yerel kuvvetlerin de desteğini alarak, sözümona bölgedeki etkinliklerini kırma, Rusya'ya içerden bir darbe vurma ve de İran'ı geçip Afganistan yolundan , Türkistan'a ve Turan'a ulaşma (bu arada Hindistan'a da varılmış(!) olunacaktı) hayali; Bağdattaki 6.Ordu ve de 13 ve 18. kolordu'yu iyice zayıflatınca, desteklenip güçlenen İngiliz Birlikleri, bu fırsatı iyi değerlendirip, General Sir Stanley Maud'ın kumandasında, 13.Aralık.1916'da yeniden Kutü'l Amare 'ye doğru saldırıya geçti... Saldırı biraz da, Pax Britannica'nın I.Dünya Savaşın'da büyük prestij kaybına neden olan, önceki Kutü'l Amare'deki askeri mağlubiyet ve teslimiyetinin, telafisi amacını da taşıyordu... Alman ve Osmanlı kurmayları gene yanılmış, İngiliz Birlikleri çok fazla bir direnişle karşılaşmadan(!), biraz da şaşırarak Bağdat'ı ele geçirmişlerdi... İran'da '' Savaşa isteksiz Ruslar'ı'' yenip, Hemedan'ı ele geçiren ve kolordu birliklerini herşeye rağmen ısrarla, her nedense(!) İran'da tutan, sonra da Irak'a sevkte geç kalan(!) Enver Paşa'nın amcası Halil Paşa, bu affedilmez hatayla, bir yıl önce dünyada şaşkınlık ve saygıyla konuşulan Kutü'l Amare Savaşı'nın onurunu, tarihsel ve stratejik önemi olan Bağdat'ın kaybedilmesiyle utanca çeviriyordu... Burda ve Çanakkale Savaşı'ndaki donanımlı, nitelikli, özgüvenli ve de başarılı ordu birlikleri, Doğu'da , Irak ve Filistin'de sınırlarımızı savunacağı yerde, hala kendini, ''Kanuni Sultan Süleyman'' gibi gören, İttihak ve Terakki'nin askeri kanat lideri Enver Paşa'nın kendince haklı kararlarıyla, Avrupa Cepheleri'nde ve İran'da savaştırılıyordu. Hesap edilen şey, bu savaşın galibinin, Batı Cephesi'nde alınan sonuca göre belirleneceğiydi... Ancak bu bölgede , ''Yanlış hesap, Bağdat'tan dönüyordu...''

I.Dünya Savaşı sonunda, 20 milyon insan , açlık, kötü beslenme, salgın hastalık ve soğuk kış koşullarından hayatını kaybetti... Sadece Orta Avrupa'da askeri ablukadan dolayı, 1 milyon insan açlıktan can vermişti... Bronsart Paşa, 1921yılında, bir Alman gazetesinde şöyle diyordu: ''... Ermeni departasyonunu (tehciri) yapmak gerekiyordu!...Çünkü siperlerin arkasındaki , Ermeniler'le Ruslar, birleşerek savaştılar!... Çok miktarda Türk Köyü yakıldı. 60.000 Türk , Ermeni Çetelerince katledildi... Bu siperlerin arkasının temizlenmesi gerekiyordu ...'' Talat Paşa, Mart 1914 başlarında, Taşnaksutyun'un kendilerine olan muhalefetini bilmekle beraber, Erzurum Mebusu Vartkes Efendi'ye, ''düşmanla , işbirliği yapmaları halinde, çok sert önlemlere başvuracaklarını bildirmişti!... '' 1914 Mayıs'ında , İstanbul'da, Ermeni Komiteleri ve patrikhane bir toplantı yaptı.Rahip Gabriel Cevahirciyan başkanlığında, Taşnaksutyun, Hınçak ve Ramgavar temsilcilerinin katıldığı bu kongrede, Ruslar'la girişilecek savaşta, Osmanlı hükümetine sözümona sadık kalma kararı alındı... Ancak olası gelişmelere karşı, kendi hazırlıklarına da devam ettiler!... Haziran'da, Erzurum'da yapılan 8.Taşnaksutyun Kongresinde ise; Hükümetin Hristiyan ve Ermeni politikaları eleştirilerek, süregelen, ekonomik, siyasi ve yönetimsel politikalara ve geciktirilen reform hareketlerine karşılık, İttihak ve Terakkiye karşı muhalefette kalma ve ona karşı şiddetle mücadele etme kararı aldılar!... Alman ve Osmanlı Genel Kurmayı, Ruslar'ın Ermenileri, ordu bünyesinde ve ayrıca '' İntikam Taburları'' şeklinde örgütlediğinden, Taşnaksutyun'un 5.Kol gibi çalışmalarından, çok önceden haberdardı... Almanlar'ın büyük stratejik hedeflerinde , Hazar Petrolleri ele geçirme, İran'ın, Türkistan'ın ve Hindistan Yolu'nun yerel İslam Güçleri tarafından destek alınarak kontrol altına alınması vardı... Enver Paşa'da, sözümona Turan'ı gerçekleştirecekti... Ruslar bölgeyi ve İngilizler'de Hazar Petrolleri'ni kontrol ederken, onlara yakın olacak , Alman ve Türk karşıtı Ermeniler'e ihtiyaç duyuyorlardı...Ruslar işgal ettikleri Doğu Anadolu'ya, Rus Kazakları'nı iskan etmeyi düşünüyorlardı...Ancak bundan, Ermeniler'in bir haberi yoktu!...Bölgede kurulacak bir Ermeni bölgesi geçici olarak onlara tampon olacak, Mezopotamya'ya inişlerini kolaylaştıracaktı...


Enver Paşa, Ermeni Patriğiyle görüşüp; ''...Osmanlı devleti bu savaşda, Ermeni vatandaşlarından, sadakat beklerken, askerden silahlarıyla birlikte kaçanlar da dahil, bazı Ermeniler'in, köylere hücum ederek, memurları öldürdüklerini, belgelerle anlattı ve onlara nasihat etmelerini tembihledi. Bu durumun genelleşerek devam etmesi halinde, ordunun sert tedbirler alacağını da bildirdi... Patrik, bu rezaletlerin, komitacılarca yapıldığını, halkını bu konuda uyaracağını bildirdi... Ancak sonrasında , olaylar artarak devam etti... Hükümet, Ermenilerin yoğun olduğu merkezlerde yaptığı genel aramalarda, istinasız, (bulabildikleri kadarıyla) silah ve bombalar ve siyasi dökümanlar ele geçirdi... Başkumandanlık, 25.Şubat.1915'de bütün birliklere bir emir göndererek, belirtilerin bir isyan hazırlığı biçiminde olduğunu, sadık tebaaya bir zarar vermeden, uyanık olarak , sıkıyönetim dahil gerekli tedbirlerin alınmasını, silahlı saldırılara karşı konulmasını, ordudaki Ermeni erlerin, silahsız hizmetlere kaydırılmasını istedi. Anadolu'da çeşitli yerlerde görev yapan , Ermeni, polis ve memurların görevden alınması sakıncalı bulunmuş, olaylara karıştığı saptanan ve güven vermeyenlerin, Ermeni olmayan vilayetlere gönderilmesi kararlaştırılmıştı...


Ermeniler, 15.Nisan.1915'de II. Van İsyanı'nı başlattılar... O dönemde Van'da, Türkler, Kürtler , Ermeniler, Keldaniler ve Nasturiler yaşamaktaydı... Avusturya-Macar imparatorluğu'nun Trabzon Konsolosu Moricz, 30.Ocak.1914 tarihli merkeze gönderdiği raporda, '' ..Rusların Ermeniler'i harekete geçirmek için çok para harcadıklarını, gizlice asilerin hizmetine silah sevkettiklerini, bir Ermeni ayaklanmasına önayak olduklarını bildirir...'' Ermeniler, 18 Nisan'da Bitlis'te ve 20 Nisan'da da Van'ın merkezinde isyan ettiler. Van'daki Jandarma Tümeni ve Kürt aşiret Birlikleri isyana silahla karşılık verseler de, isyanı bastıramadılar... Bu arada ingilizler'de, Hakkari'de Nasturiler'i ayaklandırdılar... 17.Mayıs.1915'de, Van Rus Birliklerince işgal edilmiş, Rus Çarı yayınladığı bildiriyle, ''Van Halkına fedakarlıklarından dolayı teşekkür etmiştir...'' Ruslar Aram Manukyan'ı Van valiliği'ne atamış, Antranik'in Taburları, Van'daki Müslümanları Akdamar adasına götürüp katletmeye başlamışlardı... Müslüman Köyleri'nin yakılıp , insanların vahşice kesilerek katledilmeleri üzerine, 80.000 Müslüman Kürt ve Türk Bölge'den, Bitlis'e doğru kaçmaya başlamışlardı... Herhalde Van'lı Yurtseverler, Fransızlar'dan ''Légion d' Honneur'' nişanı almış, sözümona Ermenileri'n Garibaldi'si , ''1913'de Balkanlar'da Troçki'yle görüşmesinde; ''..Benim Sivil Halka hiçbir kinim yok! Ben yalnız beyler ve devlete karşıyım... Milliyetçi değilim, tek bir millet tanırım. Oda bütün ezilenlerin milletidir!...'' diyen, Antranik'in ; Belecek'de Hanım Hatun'a tecavüz edip yanında götürdüğünü, adamlarının Keçikayası Köyünde Molla Sait'ten kızını elleriyle boğazlamasının istediğini: her reddinde bir uzvunun kesilerek öldürüldüğünü, bir başka çetesinin, Boyaldı köyünde Nezu Hatun'un, öldürülen torunlarıyla ilgili, anlatılması zor, iğrençlikler yapılınca , çocukların anne ve babasının da red ve durumu lanetlemelerine karşılık, bu insanların hunharca öldürülmeleri karşısında , Nezu Hatun'un da bu vahşet karşısında çıldırdığını unutmayacaklardır!..Yaptıkları iğreçliklere karşı çıkan kendi insanını da acımadan öldüren, bu sadist, insanlık düşmanı eşkiyalar, kendi halkının da bir utanç kaynağıdırlar... Diyarbakır'da, Lice'de ve Hızırilyas köyünde vahşice katledilen kadınlar ve çocuklar; Ermeni Tehciri'nde kurtulan, Sirarpi Manukyan ve kardeşleri kadar şanslı değildiler...


Ruslar Van'ı işgal etmeden Enver Paşa, 2.Mayıs.1915 tarihli bir yazı ile, Dahiliye Nazırı Talat Paşa'dan şu isteklerde bulunuyordu: ''...Van'da ve Van Gölü çevresinde, özellikle bilinen belli yerlerdeki Ermeniler, ayaklanma ve ihtilal için sürekli bir ocak durumundadırlar... Bu halkın oradan kaldırılarak, isyan yuvasının dağıtılması düşüncesindeyim!... 3.Ordu'nun verdiği bilgiye göre Ruslar, 7 Nisan'da sınırları içersindeki Müslüman Ahaliyi, çıplak vaziyette sınırlarımız içersine sürdüler... Hem buna bir karşılık olmak hem de yukarıda söylediğim amacı elde etmek üzere: Ya adı geçen Ermenileri ve ailelerini Rusya sınırı içersine sürmek veya bu Ermeni ve ailelerini Anadolu içersinde çeşitli yerlere dağıtmak gereklidir. Bu iki yoldan uygun olanının seçilerek uygulanmasını rica ederim. Bir sakınca yoksa asilerin ailelerini ve isyan merkezlerini sınır dışına sürmeyi ve onların yerine sınır dışından gelen, İslam Halkı'nı yerleştirmeyi tercih ederim... Talat Paşa, durumun hassasiyetinden dolayı, zaman kaybetmeden ve meclis kararını beklemeden, ''Geçici Tehcir Kanunu'' çıkmadan, sorumluluğu üzerine alarak Ermeni Tehciri'ni başlattı... Öncelikle, Van, Erzurum, Bitlis Havalisindeki Ermeniler'in; Vilayetler ile 3.ve 4.Ordu Komutanlıkları eş güdümünde, Tehcirinin icra edilmesini istedi!... Bu karışık ve kargaşalı süreç başlayınca , tehcir'e de yer yer silahlı direnmeler başladı...İki-üç hafta içinde, Rusya, İngiltere ve Fransa, Doğu ve Güneydoğu'da anlaşmalara aykırı şekilde hareketler olduğunu, Ermeniler'in Osmanlı askerleri ve halkı tarafından öldürüldüğünü iddia ederek, hükümete baskı yapmaya başladılar!... Bu arada Mustafa Kemal'in 19.Tümeni, Çanakkale'de İngiliz askerleriyle göğüs ğöğüse çarpışıyordu!... Talat Paşa tek başına bu riski daha fazla taşımadan, sadarete verdiği tezkirede özetle şunları söylüyordu: ''...Ermeniler'den bir kısmı devletin sınırlarını koruyan ordunun desteklenmesini zorlaştırmaktadırlar .Düşmanla ortak amaca hizmet etmektedirler ve bir kısmı silahlı olarak düşman saflarına katılmaktadırlar. İçerde, askere ve masum halka silahla saldırmaktadırlar. Düşman Deniz Kuvvetlerine erzak sağlamakta ve müstahkem mevkilerimizi düşmana göstermektedirler!... Doğu ve güneydoğu bölgelerimizdeki belirttiğimiz yerlerdeki Ermenilerin , Musul Vilayeti, Zor Sancağı, Urfa'nın merkez hariç güney kesimleri , Halep Vilayeti'nin doğu ve güneydoğu kesimleri, Suriye Vilayeti'nin doğusundaki tahsis edilen bölgelere tehcirleri uygundur...'' Bir gün sonra, ''Vakt-i seferde icraat-ı hükümete karşı gelenler için, cihet-i askeriyece ittihaz olunacak tedabir hakkında Kanun-ı Muvakkat'' yani ''Geçici Tehcir kanunu ''çıkarıldı ve yürürlüğe kondu... ''Bağımsız Ermenistan Ulus Devleti'' kurma yolunda, komitacı Ermeni Aydınları'nın bu yolda, Halkımızın gerekirse yarısını feda ederiz düşüncesiyle(!) başlattıkları bu trajik süreç de, bir şekilde ivmelenmiş oluyordu... Emperyal devletlerin, Sırp Milliyetçiği ile yaktıkları büyük ateş, Anadolu İnsanlarını da, şiddetini arttırarak, yakıp kavurmaya devam ediyordu!... Yüzbinlerce masum Ermeni, komitacıların, Anadolu'nun her yerinde attıkları zehir tohumlarının bedelini ödeyecek, bu savaşın acılarını; canlarını, servetlerini , kırımlarda, açlık ve hastalıkla tehcir yollarında, intikam ve maddi çıkar hırsıyla gözü dönmüş bazı yerel Kürt ve Türk egemenleri ve onların tayfalarının şiddet ve zorbalıklarıyla, Teşkilat-ı Mahsusanın bölgesel örgütlerinin kişisel eylemleriyle, bireysel tepkilerle, eşkiya ve jandarma zoruyla ödeyecekti... Çoğunlukla , bu süreçde istemeden çaresizce , zorla oyuna katılmış bu zavallı insanlar da, Anadolu ve Balkanlar ve Kafkaslar'da yaşanan trajedinin, önemli büyük bir payını teşkil edeceklerdi... Tehcir bölgelerine zor yolculuk koşullarında ağır kayıplarla ulaşan bu insanlar, kamp yerlerinde de, açlık, hastalık ve parasızlıktan kırıldılar...İngilizler'in askeri ablukasından ötürü bölgede çekilen, ilaçsızlık, erzaksızlığa, birde o yıl ortaya çıkan çekirge istilası da eklenince sıkıntılar had safhaya ulaştı. Şüphesiz ağır savaş koşullarının da , bu duruma azımsanmayacak bir olumsuz etkisi vardı... O bölgedeki misyonerler bu insanlara önemli ölçüde maddi destek sağladılar. Ancak, bölge de yaşayan diğer halklar da, önemli sıkıntılar çektiler...


Almanya 1918 Mart'ından Eylül ayı başlarına kadar Batı Cephesin'de başarılı bir grafik çizmesine rağmen, İtilaf Devletleri'nin genel bir taarruzu karşısında çözülmeye başladı. İngiltere ve Fransa, savaşın içinde, Amerika'dan 7 milyar dolara(!) yakın maddi bir destek almıştı... Eylül ayında , Amerikan destekli müttefik saldırıları karşısında, içerde başlayan sorunların da etkisiyle iyice yorulmaya başlayan Almanya , İsviçreyi devreye sokarak,
başlangıçta bir sonuç alamadığı barış girişimlerine başladı... Müttefiklerin denizden ablukası, Alman halkı ve ordusunu aç bırakmıştı... İçerde ''derin'' siyasi bunalım başlamıştı... Sosyalist başkaldırılar ülkenin birçok yerinde başlamış, 3 Kasım'da Kiel'de ''Sosyalist Donanma Askerleri'' Bahriye Konseyi'ni, kurmuş, 7-8 Kasım'da Münih'de, İşçi ve Askerler Konseyi kurulmuş, ertesi gün Berlin'de de , ''Sosyalistler'' ayaklanmış ve Başbakan Max de Bade'de, haberi dahi olmadan(!), İmparator II.Wilhelm'in tahtan feragat ettiğini açıklayarak, Başbakanlığı, Sosyalist Ebert'e bırakmış , Ebert'te aynı günün akşamı, Berlin Parlemento binas ı''Reichstag'da '' Alman Cumhuriyetini ilan etmişti... Bu olaylar , Anadolu'da savaşa devam eden ve ilerde ''Türkiye Cumhuriyetini'' kuracak olan, Mustafa Kemal Paşa ve kurmay arkadaşlarını, reel durum ve siyasi vizyon açısından çok etkilemişti!...


1914-1918 yılları arasında, Suriye Cephesi; Mısır, Süveyş Kanalı, Sina yarımadası, Filistin'den İskenderun Körfezi'ne kadar Doğu Akdeniz sahillerini ve Suriye topraklarını kaplayan büyük bir cepheydi...Çanakkale Savaşı'nı kaybeden İngilizler, büyük bir prestij kaybetmişler, Mısır ve Süveyş kanalını ve de Hindistan yolunu ellerinde tutmak için güçlerini Mısır'da toplamışlar, burda müttefiklerin en büyük askeri üssünü oluşturmaya başlamışlardı... Askeri güçlerini Ortadoğu'ya kaydırarak, savaşa bu cephelerde devam ettiler... Mart 1917'de, Sir Arrchibald Murray komutasında Suriye Seferleri'ne başlayan İngilizler, Gazze'de, Osmanlı Ordularına ağır kayıplar vererek, iki kez yenildiler. Murray'ın yerine , Sir Edmund Allenby getirildi... Bu süreçde, kanala saldırıp başarısız kalan Osmanlı ordusu az bir kayıpla geri çekilmişti. Allenby Fransızlar'dan acele birlik istemiş, anlaştıkları gibi Hicaz'da Şerif Hüseyin, Medine'deki Osmanlı Birlikleri dışında, bölgeyi ele geçirip kendini şimdilik ''Hicaz Kralı '' ilan ettirmişti...Yemen'in bir kısmı da, İmam Yahya'nın direnişine rağmen elden çıkmıştı... Cemal Paşa'nın 4.Ordusu ve General Falkenhayn'ın başında bulunduğu, ''Yıldırım Orduları'', geniş bir cephede, saldırı hazırlıklarına başlamıştı... Falkenhayn , Filistin Cephesi'nde geniş bir saldırı tasarlayıp, Süveyşe doğru yürümeyi düşünüyordu... Batı Cephesi'nde savaşın kaderinini belli olacağını düşünen, Alman Genel Kurmayı, (Enver paşa'da dahil...) Mısır'daki İngiliz Birliklerini de , genel statejileri içinde ne kadar bölgede tutabilirlerse, o kadar Batı Cephesi'ne katkı sunacaklarını düşünüyorlardı... Hazırlıklarını tamamlayan, Allenby, Falkenhayn'ın öngörmediği şekilde, harekete geçerek , Gazze'de cepheyi ağır bir şekilde zorlamaya başlamış, cepheyi ortadan yararak, Gazze, Akka ve Yafa'yı almayı başarmış ve Filistin Bölgesi'ne doğruda birliklerini kaydırmaya başlamışlardı... Fransızlar, yıllardır, Kıbrıs Monarga Ermeni Lejyon Kampı'nda yetiştirdikleri(!), Ermeni Militanların bir bölümünü, savaşmaları için, Filistin Cephesi'ne göndermişlerdi!... ''Ulus Devlet'' kurmak sevdasındaki bu militan Osmanlı Ermenileri, bu cephede ve Anadolu içlerine kadar uzanacak bu zorlu savaşta, Müslüman, Arap, Türk ve Kürt Halkları'na karşı, ''savaş kurallarına aykırı'' bir şekilde vahşice savaştılar!... İlerde , Sykes-Picot Antlaşması'na uygun olarak, Fransızlar'la birlikte, Güneydoğu Anadolu'nun işgalinde kullanıldılar!...

1917 yazında, Lord Rothschild , Filistin'de bir ''Yahudi Ulus Devleti'' kurulması için, İngiliz Hükümetine bir taslak sunuyor, Filistinli Yahudi Alex Aaronsoh ve ailesi, kurdukları casusluk örgütünü İngilizler'in hizmetine veriyor, Gazze-Birüssebi arasındaki, su kuyusu ve kaynaklarının yerlerini, İngilizlere veriyordu... General Allenby'e destek için, 5000 kadar, çoğu Rus ve Amerikan (!) kökenli Yahudi genci de, Çanakkale ve Filistin Cepheleri'nde, ''Lejyon Taburları'nda'' silah altında, savaşmaya hazırdılar!...

(devam edecek)

Fotograf: Mustafa Kemal Paşa Cephede

 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..