Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Eylül '13

 
Kategori
Güncel
 

Mutaassıplık. 2 : Ve ahlak..

Mutaassıplık. 2 : Ve ahlak..
 

mku.edu.tr


 Mutaassıplık demek, bir bakıma “Ahlakçılık” demektir. Yani, yüksek ahlaki değerleri savunmaktır. Herkesin ahlaki değerleri kendine olduğu gibi, toplumun ortak belirlediği ve benimsediği ahlaki değerler de vardır. Ayrıca bazı yönetimler ve cemaatlar kendi ahlaki değerlerini kendileri koyarlar ve bu değerlerin toplumun bütünü tarafından benimsenmesini isterler. Demokratik bir toplumda bütün bu değerleri insanlara zorla benimsetmek kolay değildir ama zorlayıcı baskılar yüzünden, zamanla bu değerlerden bir bölümünü insanlar hasbelkader benimserler veya benimsemiş görünürler.

Örneğin, türban takmak bir siyasi ekolün benimsediği  dini ve aynı zamanda ahlaki bir yorumlamadır. Dinlerin bir çok ahlaki yaptırımlar getirdiği apaçıktır. Ama insanların çoğuna bunu kabul ettirebilmek hiç de kolay değildir.

Yazar Güler Atasoy’un kitabında, Emine Erdoğan'ın ağabeyinin zorlamasıyla başını nasıl kapadığı yer aldı. Erdoğan o dönemi, "O kadar ki ağabeyim bana örtünmem gerektiğini söylediği zaman intihar etmeyi bile düşünmüştüm" diye anlatıyor. (Atasoy,1995)

Kadınlarımızın ve insanlarımızın bir çoğu bu gibi değerleri yakınlarının, anne babasının ve belki de, çoğunlukla eşinin zorlamasıyla kabul etmektedirler.

Dini sanılan bir çok ahlaki değerlerin asıl temelinde gelenekler görenekler bulunur. Fakat insanlar bunları çoğu kez dini olarak kabul etmekte bir sakınca görmezler.

Mutaassıp dediğimiz bir dönemin, bir yönetimin her şeyiyle derin ahlaki yapıları savunmasını beklememiz tabii değil midir?

Böyle bir Devirde, diğer alanları bırakalım sadece “Spor” alanına bakacak olsak bile nice tutarsızlıklar olduğunu görürüz.

Şu yetiştirdiğimiz Şampiyon isimlere bakalım Süreyya Ayhan; Karin Melis Mey; Aslı Çakır Alptekin ; Nevin Yanıt… Kimi Avrupa, kimi Olimpiyat şampiyonu olmuş. Boyunlarına  altın madalyaları takmış gelmişler ve Devlet’de onlara yönetmelik gereği yüzlerce altın vermiş, evler vermiş ; Aslı Çakır’ın adını bir Spor Salonu’na vermiş… Ve sonra Uluslararası İlgili Spor Komiteleri tarafından bu atletlerin hepsinin dopingli olduğu ve madalyalarının geri alınması gerektiği bildirilmiş.

Bu ne birinci olay, ne beşinci olay… Bu ne bu, ahlaksızlık değil mi? Devlet bu atletlerin bu durumda nasıl müsabakalara girmelerine göz yummuş. “Ben bilmiyordum!” diyebilirler mi? En ufak kan muayenesinde bu gibi ilaçlar, maddeler hemen ortaya çıkıyor. Ahlaki literatürde bunun adı nedir? Ve bu olaylar hangi devirde olmuştur. Tabii , halterde ve diğer alanlardaki rezaletlere hiç değinmiyoruz. Demek ki, “Ya yutturursak!” hesabıyla orta atletleri, dopingleyip yolluyoruz. Bu kimin ahlaksızlığı ha. Ondan sonra, kimse kimseye edecek söz bulamıyor. Bulamaz tabii…

Diğer yandan şu futbolda olan şike olaylarına bakalım. Adı geçen futbol takımlarına Türk Futbol Federasyonu ne ceza verdi? Hemen hemen hiç… Ama Avrupa UEFA kadroları böyle olayları affetmiyorlar. Her şeyi incelediler. Ve adı geçen takımlara en ağır cezaları verdiler. Biz hala şöyle, böyle diyerek bu ahlaksızlığa bir kap bulmak istiyoruz ve onları affettirebilmek için  envai türlü numaralar düşünüyoruz… Biraz yüzleri olsa artık, hiç olmazsa, Trabzonspor’un Kupasını iade ederler. Ama nerde o feraset?

Hangi düzende yaşıyoruz, Mutaassıp bir düzende. Her şeyimizin çok ahlaklı olması gerekli değil mi?

Soruyorum neyimiz ahlaklı. Kafanızı sağa, sola çevirin bakın. Töresizliğin envai türlüsü oynanıyor.

Ama bu da normal. Çünkü Türkiye’de iki türlü yaşam var. normal Anadolu kasabasında yaşanların değerleri çok başka; Reina’dan çıkanların ki de öylesine başka….

Standart bir ahlak var mı ki, millet uysun! Çok zor. Hadi Mutaassıp bir Ahlak var diyenler parmak kaldırsın bakalım. Görelim. 

Mutaassıplık demek, bir bakıma “Ahlakçılık” demektir. Yani, yüksek ahlaki değerleri savunmaktır. Herkesin ahlaki değerleri kendine olduğu gibi, toplumun ortak belirlediği ve benimsediği ahlaki değerler de vardır. Ayrıca bazı yönetimler ve cemaatlar kendi ahlaki değerlerini kendileri koyarlar ve bu değerlerin toplumun bütünü tarafından benimsenmesini isterler. Demokratik bir toplumda bütün bu değerleri insanlara zorla benimsetmek kolay değildir ama zorlayıcı baskılar yüzünden, zamanla bu değerlerden bir bölümünü insanlar hasbelkader benimserler veya benimsemiş görünürler.

Örneğin, türban takmak bir siyasi ekolün benimsediği dini ve aynı zamanda ahlaki bir yorumlamadır. Dinlerin bir çok ahlaki yaptırımlar getirdiği apaçıktır. Ama insanların çoğuna bunu kabul ettirebilmek hiç de kolay değildir.

Yazar Güler Atasoy’un kitabında, Emine Erdoğan'ın ağabeyinin zorlamasıyla başını nasıl kapadığı yer aldı. Erdoğan o dönemi, "O kadar ki ağabeyim bana örtünmem gerektiğini söylediği zaman intihar etmeyi bile düşünmüştüm" diye anlatıyor. (Atasoy,1995)

Kadınlarımızın ve insanlarımızın bir çoğu bu gibi değerleri yakınlarının, anne babasının ve belki de, çoğunlukla eşinin zorlamasıyla kabul etmektedirler.

Dini sanılan bir çok ahlaki değerlerin asıl temelinde gelenekler görenekler bulunur. Fakat insanlar bunları çoğu kez dini olarak kabul etmekte bir sakınca görmezler.

Mutaassıp dediğimiz bir dönemin, bir yönetimin her şeyiyle derin ahlaki yapıları savunmasını beklememiz tabii değil midir?

Böyle bir Devirde, diğer alanları bırakalım sadece “Spor” alanına bakacak olsak bile nice tutarsızlıklar olduğunu görürüz.

Şu yetiştirdiğimiz Şampiyon isimlere bakalım Süreyya Ayhan; Karin Melis Mey; Aslı Çakır Alptekin ; Nevin Yanıt… Kimi Avrupa, kimi Olimpiyat şampiyonu olmuş. Boyunlarına  altın madalyaları takmış gelmişler ve Devlet’de onlara yönetmelik gereği yüzlerce altın vermiş, evler vermiş ; Aslı Çakır’ın adını bir Spor Salonu’na vermiş… Ve sonra Uluslararası İlgili Spor Komiteleri tarafından bu atletlerin hepsinin dopingli olduğu ve madalyalarının geri alınması gerektiği bildirilmiş.

Bu ne birinci olay, ne beşinci olay… Bu ne bu, ahlaksızlık değil mi? Devlet bu atletlerin bu durumda nasıl müsabakalara girmelerine göz yummuş. “Ben bilmiyordum!” diyebilirler mi? En ufak kan muayenesinde bu gibi ilaçlar, maddeler hemen ortaya çıkıyor. Ahlaki literatürde bunun adı nedir? Ve bu olaylar hangi devirde olmuştur. Tabii , halterde ve diğer alanlardaki rezaletlere hiç değinmiyoruz. Demek ki, “Ya yutturursak!” hesabıyla orta atletleri, dopingleyip yolluyoruz. Bu kimin ahlaksızlığı ha. Ondan sonra, kimse kimseye edecek söz bulamıyor. Bulamaz tabii…

Diğer yandan şu futbolda olan şike olaylarına bakalım. Adı geçen futbol takımlarına Türk Futbol Federasyonu ne ceza verdi? Hemen hemen hiç… Ama Avrupa UEFA kadroları böyle olayları affetmiyorlar. Her şeyi incelediler. Ve adı geçen takımlara en ağır cezaları verdiler. Biz hala şöyle, böyle diyerek bu ahlaksızlığa bir kap bulmak istiyoruz ve onları affettirebilmek için  envai türlü numaralar düşünüyoruz… Biraz yüzleri olsa artık, hiç olmazsa, Trabzonspor’un Kupasını iade ederler. Ama nerde o feraset?

Hangi düzende yaşıyoruz, Mutaassıp bir düzende. Her şeyimizin çok ahlaklı olması gerekli değil mi?

Soruyorum neyimiz ahlaklı. Kafanızı sağa, sola çevirin bakın. Töresizliğin envai türlüsü oynanıyor.

Ama bu da normal. Çünkü Türkiye’de iki türlü yaşam var. normal Anadolu kasabasında yaşanların değerleri çok başka; Reina’dan çıkanların ki de öylesine başka….

Standart bir ahlak var mı ki, millet uysun! Çok zor. Hadi Mutaassıp bir Ahlak var diyenler parmak kaldırsın bakalım. Görelim.

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..