- Kategori
- Genetik
Mutasyon ve üreme
(TANRISAL EYLEM)
Üreme(seks) nin yaklaşık iki milyon yıl önce ortaya çıktığı anlaşılıyor. Bundan önce; yeni organizma çeşitleri; yalnızca DNA da rastlantısal olarak oluşan genetik emirlerindeki harflerin değiştirilmesi sonucu ortaya çıkıyordu.
Üremenin ortaya çıkışı ile; iki organizma, aralarında DNA kodlarının tam olarak birer paragraflarını, sayfalarını ve giderek kitaplarını değiş tokuş edebilmeye başladırlar. İşte, bu olgu;tanrısal bir eylemdi. Buradan; günümüzün en gelişmiş organizması olan kişioğluna ulaşılmıştır.
Belki de, DNA daki mesajların içinde; bu da vardı. Yani, harflerin değil; metinlerin birleştirilmesi olgusu.
Bu mesajın çalışmaya başlaması ile, üreme olgusu başlamıştır.
Bu olgudan sonra ;ayıklama olgusu, yeni bir öğe ile desteklenir duruma gelmiştir. Gerçekten de; sekse ilgi duymayan organizmalar, çabucak yok olup gittiler. Günümüzde; pandaların da yok olmakta olmaları, bu yolla açıklanmaktadır.
Dört milyar yıl önce; mikroskobik küçüklükteki mavi yeşil yosunlar, okyanusları kaplamışlardı. Bu bitkiler; durmaksızın oksijen üretmeğe başladılar. Böylece ;yeryüzünün başlangıçta hidrojene doymuş atmosferinin yapısı değişti ve oksijen egemen bir yapı oluştu. Evrenin güneşten koptuğu varsayıldığından; başlangıçta evrenin hidrojen egemen atmosferinin olması gerekiyordu. Çünkü; güneşte günümüzde bile hidrojen patlamaları sürmektedir.
Bu atmosfer değişimine uyum gösterenler yaşadılar. Uyamayanlar, yok olup gittiler. Yaklaşık 600 milyon yıl önce;ilk yaşam çeşitlenmesi patlaması ortaya çıktı.
Bu değişim; çok uzun sürmüştür. Mikroplardan sebze ve hayvanlara geçiş, çok zor olmuş ve zaman almıştır. Ama; üreme süreciyle DNA değiş tokuşu sürdükçe, daha gelişmiş organizmalar ortaya çıkmıştır.
Buna göre; günümüzde de ve gelecekte de daha iyi organizmaların ortaya çıkması söz konusudur.
İlk iyi yapılanmış hayvanlar; trilobit sürüleri olup; günümüzde bu yaşam türleri bulunmamaktadır. Yeryüzünde; günümüzde canlısı kalmamış olan bitkiler ve hayvanlar, sayılamayacak kadar çoktur.
Diğer yandan;eski fosillerde bizim gibi yaratıklara, organizmalara ait bir ize rastlanmamaktadır. Bu husus; evrimin diğer bir göstergesi olmaktadır.
Sanki;bir genel kuralmış gibi; türler bir ara belirdikten sonra; uzun ya da kısa süreler bu gezegende oturuyorlar; sonra da ortadan kayboluyorlar.
Bu türden yitmelerin, iki açıklaması bulunmaktadır.
Birincisine göre; üremeyi durduran tür yok olmaktadır.
İkincisine göre ise; üremeyi sürdüren türler, durmaksızın evrimleşmekte ve evrimleşen bu varlıkların ilkelleri, ayrı bir varlık(yaşama biçimi)durumunda kalmaktadır.
Çünkü, türler arasında da üreme(piçleşme)görünmektedir. At ile eşekten katır türü; deve ile lamanın çiftleşmesinden ayrı bir tür ortaya çıkmaktadır. Biyolojideki Mendel yasaları;ayni tür için olduğu kadar, türler arasındaki üremelerde de geçerli görünmektedir.
Ancak; günümüzde, bitkilerle hayvanların aralarında DNA değiş tokuşu yaptıklarına dair ize rastlanılmamaktadır. Ama; bunun da olanaklı olması gerekmektedir. Çünkü; hayvanlar gibi başka hayvanları yiyen bitkilere de rastlanmaktadır.
Belki de;bu türden DNA değiş tokuşları, üremeler için zaman geçmesi gerekmektedir. Ya da bu türden üremeler, evrenin geçmişinde kalmıştır. Böyle bir üreme sistemi sonunda; kişioğlunun bitkiler gibi oksijen üreten bir organizma olması, ilginç olurdu. O zaman; başka evrenlere gitmek daha kolaylaşırdı.
Öyle anlaşılıyor ki; canlılar, işin başından beri durmaksızın DNA değiş tokuşu ya da yaması yaparak yeni türler oluşturmaktadır. Keza; ayni bir türde bile; DNA ların yeni öğeler oluşturması ve bunun sonucunda; değişik varlıkların belirmesi olanaklıdır.
Gerçekten de; günümüzün kişioğlunu, bir orta çağ kişioğlunun görmesi olanaklı olsaydı; herhalde, bu kişinin günümüz kişioğlunun uzay yaratığı olduğunu düşünmesi olanaklıydı.
Gerçekten de; mağara adamı ile, tunç çağı adamının; ilk, orta, yeni çağ kişilerinin ayni kişiler oldukları ileri sürülemez.
Keza; Japonya’daki nükleer patlamadan etkilenmiş kişilerden gelen yeni kuşakların; bu etkiler altında kalmamış kişilerden farklı oldukları gözlenmektedir. Bu ikinci olgu; olumlu DNA değiş tokuşu gibi düşünülmemektedir. DNA yapılarının değişmesi sonucu gerilemiş bir tür ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşımın doğruluğu tartışılmalıdır.
Türlerin ortaya çıkmasında üreme(seks)önemli olmuştur. Üremesini sürdüren varlıklar, türlerinin yaşamlarını sürdürmekte; daha da gelişmiş türlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Üremeyen türler ise yok olmaktadır. Bu nedenle üreme; tanrısal bir eylem gibi beliren bir mutasyon olmaktadır.