Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '11

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Mutfak

Mutfak
 

Sabah kızarmış ekmek kokusu ve mutfak tıkırtılarının hınzır oynaşmalarıyla uyandı. Rüyasında peşinden koşturduğu omlet ve reçellerin sebebini anlamıştı. Açılmamak için inat eden gözleriyle tartışmaya devam ederken, bir yandan da pazar tembelliğine çöl susuzluğu gibi susamış bedenini yataktan çıkmaya ikna etmeye çalışıyordu. Uykusu açıldıkça, aslında ilk elden sorması gereken sorular mini-dizisi kafasındaki sis bulutu ardından belirip netleşmeye başladı;
Kahvaltıyı kim hazırlıyordu? Eve kim girmişti? Mutfakta kim vardı?
Çoktan seçmeli sorularının cevabı elbetteki tekti fakat an itibarı ile bilinç altına edebiyat dersi vercek vakti yoktu. Güney Kore sinemasının, yırtıcı atmosferiyle sarıldığını hissettiğinde, bu garip şekilde hoşuna gitti. Ne var ki iş yatak odasından çıkmaya gelince işin rengi değişmişti.
Yatak odasının eşiğinden dışarı uzattığı kulakları mutfağa kabardı; “Hırsızlar şarkı mırıldanmaz..” diye geçirdi içinden. Koridorun sonundaki mutfağa şüpheli ve hızlı bir bakışın ardından, koridorun aksi tarafına doğru hızla süzüldü. Girişte, ayakkabılığın en baş köşesine kurulmuş spor ayakkabılarla gözgöze geldi; yabancı ayakkabılar, üstelik bir erkeğe ait olacak kadar büyük! Normalde korkudan deliye dönmesi gerekirken, merakı haddini misliyle artmıştı. O usulca koridorda ilerlerken, mutfaktaki mırıltılar iyiden iyiye kavradı kulaklarını. Yaklaştıkça mırıltıtan çıkıp şekle bürünmeye başlayan ses, sanki kalbinin duvarlarını zorlamaya başlamıştı. Ulaştı mutfağa nihayet.
Gözbebekleri büyüdü, nefesi kesildi, sıkışan midesini sakinleştirmeye çalışırken bir eliyle, diğeriyle de mutfak kapısının eşiğine tutundu zorlukla. Adam kadının geldiğinden habersiz, hazırladığı kahvaltı masasına beş dal papatyayı koyarken son kez mırıldandı; “Günaydın zamanı!” Minik cam vazonun mutfak tezhagından kahvaltı masasına yolculuğu sanki bir asır almıştı. Vazo masayla, kadın ve adamın gözleriyle aynı anda buluştu. Zaman, kadının gözlerinden firar etmeyi başaran iki damlanın ve adamın dudaklarının ucuna saklanmayı başaran minik bir gülücüğün dışında tamamen donmuştu. Güneş mutfak pencerelerini zorlarken sarıldı kadın sevgilisine.
“Günaydın” dedi adam, kadınının en sevdiği gülüşüyle ona.
“Çok özledim” dedi kadın, erkeğinin en sevdiği gülüşüne kocaman bir öpücük kondurarak.
“Kokun..” dedi adam.
“Kokumuz..” dedi kadın kollarını daha sıkı sararak.
Saçlarını okşarken adam,
“Söz mü?” dedi kadın.
“Nefes aldıkça..” dedi adam. Güneş usulca kızarmış, ocaktaki çay taşmıştı. Varsın ekmekler kömür olsundu. Hayat zaten yeterince kısa değil miydi?
 

 
Toplam blog
: 31
: 395
Kayıt tarihi
: 02.07.10
 
 

Hayata ve insanlara dair çok değerli tecrübeler edinme şansını yakaladığım, iyi niyetim ve fazla t..