Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mayıs '09

 
Kategori
Deneme
 

Mutlaka gelecekler

Mutlaka gelecekler
 

gece güvercinleri


Gökyüzünde hafiften birkaç bulut görünüyor. Güneş, yüzünü gizlemek isteyen ama bunun acemiliğini ürkek bir hareketle belli ettirmemeye çalışan güzel ve utangaç bir genç kız gibi o birkaç bulutun ardına kaçıyor. Yüzünü benden saklayan güneş, yukarılarda renk cümbüşü yaratarak, biten güne hediye sunuyor. Önce belirsiz bir mor kendini gösteriyor ve yerini lacivertleşmeye bırakarak koyu pembeye dönen bulutlarla dans ediyor.

Birazdan her taraf tamamen kararacak, bulutlar bulundukları huzurlu ortamı terk edecek, renklerin valsı yerini koyu ve kasvetli bir karanlığa bırakacak.

Kore yapımı “My sassy girl” adlı filmde trajik ve bu trajediye renk katan mizahi bir aşk öyküsü anlatılıyor. Aşk, hiç umulmayan bir anda, aniden ve sizi hazırlıksız yakalayarak ortaya çıkabilir dedirten olaylar silsilesi sunuluyor bu filmde.

Kararan ve yalnızlaşan gökyüzünde, birkaç güvercin kanat çırparak ilerliyor ve düzensiz helezonlar çizerek uçuyorlar. Onlar da birazdan bu koyu ıssızlığı bırakıp gidecek, gökyüzü kendisine kalacak. Sokaklar derin bir sessizliğe gömülecek.

Gökyüzünün karanlık kimsesizliğine bakan penceremle, hüzünlü geçecek bir geceye hazırlanıyoruz.

Oldukça çekici bir güzelliği olan Jun ji-hyun, sevgilisi ölmüş bir genç kız. Hyun, metroda tanıştığı Kyon-woo’nun karşı tepeye çıkmasını ve bulundukları yerden sesinin ona ulaşıp ulaşamadığını kontrol etmesini ister. Hyun’nun her istediğini yerine getiren Woo, karşı tepeye çıkar ve iki eliyle beraber tüm vücudunu sallar. Hyun, yüzünde acıyı ve hüznü kabullenmiş bir halde ayağa kalkıp Woo’ya sesini duyurmaya çalışır. Hyun, Woo yanındayken ona söyleyemediklerini o, karşı tepelere çıkınca bağırarak söylemeye çalışır:

— Üzgünüm woo. Ne yapsam olmuyor. Yapamıyorum. Belki yapabilirim diye denemiştim. Üzgünüm woo. Ama olmuyor woo.

Sesi gittikçe ağlamaklı bir hal alıyor ama o bağırarak rahatlamaya, içindekileri dökmeye çalışıyordu. Sesi Woo’ya ulaşamıyor olsa da ona söylemek istediklerini, o karşısındayken ama onu duyamıyorken söyleyebiliyordu. Bunu cesaretsizliğinden değil kaybetmekten korktuğu için yapıyordu.

Karşı tepeden inen Woo, hiçbir şeyin farkında olmadan nefes nefese kalarak, Hyun’un peşi sıra yalpalayarak yürüyordu. Hyun, ölen sevgilisiyle geldikleri ağacın yanına yaklaştıklarında Woo’dan dün yazmasını söylediği mektubu istiyordu. Kendi yazdığı mektubu da çıkarıp, her iki mektubu renkli bir kumbaraya koyup toprağa gömüyordu. Bir anlaşma istiyordu Hyun: Bu mektupları okumak için, iki yıl sonra aynı gün bu ağacın altına gelmeye karar veriyorlar ve iki yıl içinde görüşmemek üzere ayrılıyorlardı.

Hyun, Woo’ya kendini toparlamak için biraz süre istediğini direk söylemiyordu. Tıpkı karşı tepeye çıkartıp içindekileri döktüğü gibi bu kez de iki yıl sonra okunacak mektuplar bırakıyordu Hyun.

Hyun, düşüncelerini şeffaf bir örtüyle sarıyor, Woo’dan bu örtüleri küçük bıçak
darbeleriyle yırtmasını ve örtünün altındaki gerçekleri tutmasını istiyordu. Woo, o ince örtüyü hafif darbelerle yırtıyor, örtünün altındaki gerçeklere elleriyle dokununca ellerine ağulu bir diken batıyordu. Bu soyut gerçeklikler, Woo’nun canını acıtıyor, bu kez Woo hüzünlü bir hayata doğru hızla kürek çekiyordu.

İki yıl boyunca acı çeken Woo, o ağacın yalnızlığına gidip Hyun’nun gelmesini bekliyor ama mektupları yalnız başına okuyordu. İki yıl Hyun’a yetmemişti anlaşılan. Woo, ağacın kimsesizliğini terk ederek oradan uzaklaşıyordu.

Üçüncü yıl, bu kez oraya Hyun neşeli ve canlı bir şekilde geliyor ama bu defa Woo oralarda görünmüyordu. Hayat şu an için onların birbirileriyle buluşmalarına hazır değildi.

Yaşam, her ikisinden de mola istiyordu.

Tüm ağlarını onlara bir tuzak kurarak yaşamlarını altüst eden hayat, sonunda ikisini bir yerlerde birleştirmeye karar veriyordu. Hyun’un ölen sevgilisin annesi aynı zamanda Woo’nun da halasıydı. Bu kadın, ikisinin birbirilerini tanıdıklarını bilmeden, her iki genci tanıştırıp evlendirmeye karar vermişti. İkisi de yan yana geldiklerinde, yüzlerinde çektikleri acılarla birbirilerinin gözlerine bakıyorlardı.

Gökyüzündeki kocaman karanlığa bakıyorum şimdi. Demin havada helezonlar çizerek uçuşan güvercinler de bırakıp gitmişler, karanlık kendisiyle baş başa kalmış, kimsesizlik, kendi gücünü her tarafa yaymış bir imparatorluk gibi heybetle duruyor.

Bekleyin, birileri mutlaka gelecek. Karanlık, yerini yeniden aydınlığın şehvetli renklerine terk edecek ve güvercinler uzaklarda yeniden belirecek.

Mutlaka gelecekler. Bekleyin…

 
Toplam blog
: 4
: 1094
Kayıt tarihi
: 20.05.09
 
 

Edebiyat öğretmenliği son sınıf öğrencisiyim. Sanat ve edebiyatla ilgili yazı yazmayı, okumayı ve..