Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '11

 
Kategori
Deneme
 

Mutlu olun, mutlu kalın, mutluluk alın, mutluluk verin...

Mutlu olun, mutlu kalın, mutluluk alın, mutluluk verin...
 

RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR


Sıkıntılı haberler, kasvetli havalar, bunaltıcı durumlar…


Bölenler, bölünenler. Paylar, paydalar. Paydaşlar, yoldaşlar. Nice daşlar. Yürekli taşlar, cepleri boşlar. Hakları yoklar, sokakta coplar. Biberden hafif bir iç geçiyor, gaz olup zarar verebildiğini bellediğimden beri.


Tasarılar, tüzükler. Tütünler, içkiler. İçilenler, yenilenler. Çıkanlar, çıkamayanlar. Emeklilik, işçilik, hak, kazan, al var mı tutan?


Sağlıkçılar, emekçiler, öğretenler, öğretirler, sokaklara çıkmak ne demek oturun sıcak sıcak. Dert mi arıyorsunuz?


Fransa, İsrail. Suriye ve İran. Kim öldü, Kuzey Kore halkı yasta, füzelerse gökte raksta.


Göz dağı, göz bağı. Alsan ne almasan. Yol bulanın, cep dolanın.


İran, nükleer. Var mı? Yok mu? İçeri girmeden anlamıyor Amerikan adamı. Girse çıkmıyor. Çıksa, çıkamıyor. Silaha para akıyor. Yaşasın demokrasi.


Mısır, artık ismi de içimi ısırır. Sokaklar kan gölü. İnsan olan bakamaz manzara, ölüm çölü. Bıraktık hepsini, kafayı bozup tasarıyla. Geçti iyi mi?


Boykot, moykot nidaları. 2001’de başlamıştı ne yaptık? Top oluyoruz, yekuna varamadan ayrılıp. Tanıyorlar bizi artık. Hop, oturuyoruz, hop kalkıp. Keskin sirkeden öteye gitmiyor davamız.

 

Canım sıkkın anlayacağınız. İçim daralmış. Atmalı insan kendini güneşli ve ışıklı caddeye. Biraz ışık düşünce gözüne, değişir ruh hali kulun. Toprağın altında olmaktan ondan mı korkarım? Bilemedim, toprak altına girmekten mi? Bedenin ruhtan gitmesinden mi? Yalan da yok, insanı ürpertiyor ölüm, bir de hava pusluysa akla ilk gelen.


Gazetelere baktım, olmuyor. İçim daha çok sıkıldığı gibi çözümsüzlüklerin getirdiği karamsarlığa saplanacağım. Havaya baktım, İş Bankası’ndan yukarıya biraz ışık vuruyor. Attık arkadaşımla kendimizi Karaköy sahilinde güneşli bir masaya.


“Konuşmadan otursak” dedim. Anlayışla karşıladı. Birer porsiyon zeytinyağlı dolma, birer çay, nar çiçeği kıvamı. Bardaklar parlıyor vuran güneşin ışığında. Düşünün ne denli aydınlık bir yer.


Isınıyoruz, ışıyoruz. On, on beş dakika sonra ağzımız açılıyor. Yüzümüz değişiyor. “Ne iyi ettik” diyoruz. Işıkla aydınlanıp mutlu oluyoruz. Budur, budur hayat. Güneş, deniz. Vapurlar ve martılar.


Yemeğimizi yiyip, birer kahve söyledik. Bu arada yaklaşık dört vapur boşaldı. Dikkatle bakıyorum insanlara. Güneşin yarattığı mutluluğun hiçbir işaretine rastlayamamanın burukluğu. Çıkacak, nasılsa mutlusu da çıkar ümidindeyim.


Dört vapurdan sonra aklımda kalan insan manzaraları öylesine mutsuz ve beklentisiz ruhlar gibi geliyor ki, ofiste kararan ruhum bile daha canlı ve mutluydu oysa. Mutsuz insanlar, mutsuzlar. Güneşe, martıya, denize rağmen mutsuzlar.


Dört çift insan seçebildim içlerinden yüzlerinde tebessüm ve mutluluk olan.


Sağlıkçıların grevine katılmış bir grup yollarını kaybetmiş ellerinde pankartlar tünele doğru gitmek için kendilerine yön tayin etmeye çalışıyorlar. İki teyze, ellerinde sigaraları, kafalarında şapkaları, girmişler kol kola. Yüzlerinde sıcak bir tebessüm sohbetteler. Pek de hoşlar, içimi ısıttılar.


Genç kız ve annesi yürüyor yan yana. Kızın yüzünde gülücükler. Kendimce bir sebep bulmam gerekirse, soramayacağımı düşünüp. Annesi alış veriş yapmak üzere çıkarmış muhtemelen. Öyle bir pırıltı ve coşkulu gülüşle konuşuyordu yürürken annesiyle.


Bir çift geçiyor önümden, mesafeli yürüyorlar. Yüzlerindeki memnuniyeti uzaktan sezip, göz hapsine alıyorum onları. Yaklaştıkça, konuşmanın rehavetinde olduklarını anlıyorum, beni görmüyor gözleri. Onlara da bir rol bulmak istiyor gönlüm. Sanki, çocuk hoşlanıyor da kızdan, henüz söylemeye cesaret edememiş gibi.


Başka bir çiftin gözlerinde görüyorum mutluğun perçinlediği, geleceğe dair umutları. Kızın elinde çiçek var. Belli, özel bir gün, yahut yeni aşkın ateşli ve heyecanlı günleri. Güneşin düştüğü sahil aydınlatırken yüzlerini.


Dört çift insanda olsa, mutluluğun mutluluğu perçinlediğini düşünüyor ve mutluluğun ortaklığına devam ediyorum, içerken kahvemi.


Bu gün dört, yarın on dört…


Bıraktım tasasını siyasetin, hayatın ve zamanın. Anın, şimdinin verdiği huzurlu molada.


Ara sıra da olsa, sıyrılmayı becerebilmeliyiz mutlu olmak adına.


Mutlu olun, mutlu kalın, mutluluk alın, mutluluk verin…


Sağlıkla ve mutlu kalın 22/12/2011

Gülay Mustafaoğlu


 

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..