Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '13

 
Kategori
Deneme
 

Mutluluğa giden yol

Mutluluğa giden yol
 

Schopenhauer’a takılmış gibi göründüğümü biliyorum ama son zamanlarda kitaplarını ve fikirlerini okudukça elimde olmadan etkileniyorum. Aslında Nietzsche bile ondan feyz almış. Bu ünlü filozof mutluluğu, acı çekmeyi en aza indirgemek olarak tanımlıyor. Ona göre hiçbir hayat yeniden yaşanmaya değmez. Bütün hayatlar pek çok acı ve sıkıntıyla, hatta gereksiz bir yığın işkenceyle doludur. Galiba mutluluğa giden yolda, öncelikle dünyanın bir gül bahçesi olmadığı gerçeği ile yüzleşmek gerekiyor. Kendisinin bundan yüz elli yıl kadar önce yaşadığı göz önüne alınırsa, belki de o dönemlerde zorluklar daha fazlaydı diye düşünebiliriz. Ya bizim dönemimiz? Eğer seçme şansımız olsaydı, en baştan başlayarak acısı ve tatlısıyla aynı hayatı aynı biçimde bir kez daha yaşamak ister miydik? Pek sanmıyorum. En azından ben kendi adıma bunu göze alamazdım. Kalın bir kitabı ikinci kez okuyabilirim. Fakat yaşamak çok farklı. Yeniden uzun bir okul sürecinin, emekli olana kadar geçen çalışma sürecinin ve çocuklarımı büyüttüğüm o zorlu yılların her dakikasını tekrarlamaya dayanamazdım.

Peki acı çekmeyi nasıl en aza indirgeyebiliriz? Schopenhauer acılardan uzak durmak için kendince yöntemler geliştirmiş. Örneğin hiç evlenmemiş, çocuk sahibi olmamış, dostluklardan ve insan ilişkilerinden kaçınmış. Akıp giden hayatı dünyanın dışından seyretmesini sağlayacak kozmik bir bakış açısı geliştirmeyi başarmış. Üç farklı durumdan sözediyor. İnsanın kendi özü, sahip oldukları ve başkalarının gözünde temsil ettiği durum. Bunlardan sadece ilki mutluluk için önemli. Diğer ikisi anlamsız. Çünkü değişebilirliği yüksek, sorun çıkaran ve koruması zor olan durumlar.

Mutluluğu dışarıdaki dünyada değil de, kendi içimizde yakalamayı başarırsak ne kazanacağımıza bir bakalım. Asla kaybetmeyeceğimiz bir hazine olur bu. Nerede ve hangi şartlarda olursak olalım mutlu olmak için her şey kendi içimizde, yani bir anlamda elimizin altında hazır olacaktır. Ben zaten uzun yıllardır böyle bir bilince ulaşmak için çaba harcıyordum. Fakat uygulamada bazı zorluklarla karşılaşıyor, nasıl davranacağımı kestiremiyordum. Şimdi nedenini daha iyi anlayabiliyorum. İnsanın kendisini toplumdan bu kadar keskin bir biçimde soyutlamayı başarabilmesi hiç kolay değil.

Aslında yalnızlık herkesin yakındığı, tercih etmediği bir olgu gibi görünse de; madalyonun bilinmeyen başka bir yüzü daha var. Yıllar önce ara sıra karşılaşıp sohbet ettiğim bir arkadaşla aramızda geçen kısa diyalogdan söz etmek istiyorum. Onun konuk ağırlamaktan bunaldığını fark etmiş, insanlara karşı bu kadar verici olmaması konusunda uyarıda bulunmuştum. Biraz düşünmüş ve eğer kurallara uygun yaşamazsa yalnız kalacağı, görüşecek arkadaş bulamayacağı ile ilgili kaygılar taşıdığını söylemişti. Daha sonra bu konu ara ara aklıma takılmaya devam etti. Ne yazık ki o arkadaşın düşüncesi bir yanılsamadan başka bir şey değildi. Geçmişte herkes gibi ben de dönem dönem aynı yanılsamaları yaşadım. İnsanlara ne kadar verici olursanız, o kadar kazançlı çıkmazsınız. Yalnızca kullanılmış olursunuz ve çektiğiniz anlamsız eziyetlere ilaveten; dost sayısı yerine, şikâyet etme potansiyelinizde artış olabilir. Gerçek dostlar edinmek daha ayrı bir şeydir. Onlar sizi sıkıntıya sokmaz, birlikteliğinizden sonra asla şikâyet etmenize neden olmazlar.

Yalnızlık zannedildiği kadar da kötü değil bence. Çünkü yalnızlığı seçip, insanlarla aranıza mesafe koyduğunuzda tuhaf bir durum ortaya çıkıyor. Madalyonun diğer yüzü demiştim ya; insanlar bu mesafeyi kabulleniyorlar ve gittikçe özgürleşiyorsunuz. Sonrası daha da ilginç. Yalnız falan kalmıyorsunuz. Seçici davranmanızın doğal bir sonucu olarak size benzeyen kişileri kendinize çekmeye, daha güzel dostluklar kurmaya başlıyorsunuz. Hem de hiç kullanılmadan.

İlk kez haftalarca evden çıkmadan kendi kendime yetebildiğimi fark ettiğimde çok mutlu olmuştum. Canı sıkıldıkça seyahat planları yapan, ya da insan ilişkilerine balıklama atlayan ben; bir şekilde değişmiş, kendi kendimle yetinmesini ve hobilerimle mutlu olmayı öğrenmeye başlamıştım. Burada bir mizaç değişikliği mi söz konusuydu, yoksa zorunlu bir olgunlaşma sürecine mi girmiştim? Her ikisi de olabilir. Açıkçası tam olarak bilemiyorum. Fakat bildiğim şu ki; acılarımı, sıkıntılarımı bir şekilde azaltmayı başarmıştım. Hayat bana da, herkese olduğu gibi acılar sunmayı sürdürüyordu aslında. Değişen sadece bakış açımdı. Hayata kalın çerçeveli gözlükler takarak dışarıdan bakmayı keşfetmeye başlamıştım. Schopenhauer’in dediği gibi; Acılar gelir, geçer… Sonra yenileri gelir ve onlar da mutlaka geçer. Hayat bundan ibarettir. Biz seyirci olabiliriz, ya da acıların içinde debelenebiliriz. Tercih kişiye ait. En sonunda zaten en kötüsü, yani ölüm kaçınılmaz olarak gelecektir.

Kendi özümüzü keşfetmeye, kişisel gelişime ve zevk aldığımız kişisel hobilere ayırdığımız zamanların gittikçe daha değerli bir hale gelmesi, yeni sonuçlar ortaya çıkarıyor. Yalnızlığı sevmeye ve toplumsal kölelikten kurtulmaya başlıyoruz. Felsefeyle ilgilenmenin, eski filozofları okumanın bile tek başına kurtarıcı, güzel bir hobi olduğuna inanıyorum. Pek çok insanın tadına hiç bakmadığı için yemeyi reddettiği bir yemek gibidir hobiler… Sıkıcı olduğunu düşünerek kitap okumayan; kendini mutlu etmek için sürekli yeni şeyler isteyen, elde eder etmez süratle tüketen, sonra yine isteyen ve her daim mutsuz olan öyle çok insan tanıyorum ki! Tavsiyem; öncelikle zarar veren kişilerden uzak durmanın bir yolunu bulmak, daha sonra da acıları en aza indirgemek için at gözlükleri takarak geçip gitmelerini beklemektir. Mutlaka geçeceklerdir. Biz daha duyarlı olsak da, olmasak da…

Her sabah gözümüzü açar açmaz kendimize öncelik vermeliyiz. Birkaç dakika düşünerek içimizdeki mutlulukları yakalamalı; yoksa yaratmalı, şükretmeli ve daha sonra yataktan kalkmalıyız.

Uzun süredir her gün uyguluyorum bu yöntemi.

Sonuç mu? Hemen her günüm, birbirinden mükemmel geçiyor…

  

 
Toplam blog
: 27
: 1563
Kayıt tarihi
: 22.09.13
 
 

Ege Üniversitesi mezunu. Emekli öğretmen. Yayımlanmış romanları ve deneme kitapları var. ..