Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Mutluluğun manifestosu...

Mutluluğun manifestosu...
 

Bağımlıyız hepimiz. Elimizdeki kumandaya, sıcak yatağımıza, sevmediğimiz kalabalıklara karışmaya, elimizde, cebimizde vızıldayıp duran elektronik tasmamıza bağımlıyız. Sigaranın dumanına, arabaların egzozuna, arada bir tanıdık sesi duymaya, iş olsun diye sinemaya gitmeye, iki günde bir et yemeğe bağımlıyız . Komşu olarak birbirimizi tanımadan ve sevmeye vakit bulamadan yaşadığımız binalardan çıkıp, şehre karışıp; binbir mücadele ile evlerine dönen uygarlık mensubu insanlarız. Bilim adamlarının dediğine göre toplumun yarısı ruh hastası. Öbür yarısının ne olduğunu Allah bilir.

Sean Penn güzel bir insan. Amerikan sinemasının başarılı bir sanatçısı olmasının yanı sıra topluma ve insanlığa duyarsız kalmayan bir insan. Yakın zamanda içinde kendisinin de bulunduğu bir belgesel seyretmiştim. Belgeselde, 22 yaşında; Alaska’da terk edilmiş bir otobüsün içinde ölü bulunan bir üniversiteli gencin hikayesini anlatıyordu. Hikayeyi filme çekmeye karar verdiğini anlatıyordu o belgeselde çok etkilenmişti. Tesadüfen bu akşam o bahsettiği filmi seyretme şansı buldum.

Öyküye konu olan genç 21 yaşında üniversiteyi bitiriyor. Çocukluğu ve gençliği ailesinin bitmek bilmeyen kavga ve sorunlarıyla geçiyor. Bu onu maceraya ve özgürlüğe düşkün birisi yapıyor. Yaşının çok ötesinde idealist birisi. Sahip olduğu tüm para olan 18.000 doları bir yardım kuruluşuna harcıyor; üzerinde hiç para olmadan Amerika’nın en zor yeri olan Alaska’ya doğru yola çıkıyor. Bazen trenle, bazen otostopla zaman zaman nehirden kanoyla varıyor hedefine.

Ölmeden önce uzun bir dönem aç kaldığı ve en son yediği otlardan zehirlendiği sanılıyor. Aldığı kısa notlardan birisi hayatın anlamı ve mutluluk üzerine. Tolstoy’un bir kitabından alıntı yapıyor, sanırım o kitap Türkçe’ye çevrilmemiş olabilir ismi ‘’ Aile mutluluğu’’

Tolstoy şöyle diyor:’’ Mutluluk sizin için ne ifade ediyor? Benim için bu karmaşadan, kalabalık insan topluluğundan uzaklaşıp, doğaya gerçek yaşama karışmak. Özgürlüğün ve doğanın tadını çıkarmak. Komşumu sevebilmek, etrafımdakileri sevebilmek. Mutluluk benim için bu.’’

Genç adam da mutluluğu arıyordu sanırım. Kelimelere dökülmemiş, beden bulup ona sarılmamış mutluluk. İnsanların birbirinin yüzüne bakmadığı, şehirlerde bulunmayan mutluluğu arıyordu mutlaka. Bencil olmayan, hesap tutmayan, paylaşımcı mutluluk.

Sizin de postanıza sürekli yazılar geliyordur. 50 sene sonra denizlerde balık kalmayacak, 20 sene sonra sebze tohumu kalmayacak gibi. Yediği yemekten artanı sımsıkı poşetlere koyup çöpe atan bir yudum insanlık tabii ki kendi sonunu getirecek. Kriz, kriz diye bağıran zenginleri gördükçe yüzümü hazin bir gülümseme kaplıyor. Ben onların krizden önceki laflarını da bilirim, siz de bilirsiniz, bu köyde herkes birbirini tanır. Kriz denen şey :’’ Ben seni daha çok sömürmeliyim ve sen bana koşulsuz itaat etmelisin’’ saçmalığından başka bir şey değil. Eğer bu şehir zorbalarına muhtaç değilseniz ne ala! Kelimelerinizle onları mahvedebilir, tansiyonlarını alt üst edebilirsiniz. Onlar sözlerini tutmadıklarında, siz sözünüzü tutup ceketinizi alıp gittiğinizde şaşkın bir suratları olacaktır. Ama sömürmeye devam edecekler. Bu yüzyılın en büyük saçmalıklarından birisidir şu ‘’ Kariyer’’ lafı. O kelime için kendini Kunta Kinte’den beter hale sokan insanlar gördüm sonları hayır ola!

Kediler paylaşır, köpekler doyunca çekilir; bir kaplan bile maymun yavrusunu yemez. İnsanlığın çoğu, bölüşmez, paylaşmaz, mutsuzdur, vızıldar sürekli.

Mutluluk bir tarifse eğer. Tarife sahip olanlara şapka çıkarıyorum. Bu yüzyılda her şeye sahip olmak mümkün de mutluluk en zoru sanırım….

 
Toplam blog
: 187
: 1260
Kayıt tarihi
: 02.10.06
 
 

İyiye ve güzele götürmeliyiz Dünyayı. Sürekli daha çok kazanmak, daha yukarıdan bakmaya çalışmak,..