Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ocak '21

 
Kategori
Felsefe
 

Mutluluk Denilen Şey

Türk Dil Kurumuna göre mutluluk: Bütün
özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan
duyulan sevinç ve övünme durumu, saadet,
bahtiyarlık olarak tanımlanmaktadır.
Felsefi olarak; Mutluluk, öznel iyi oluş,
kendini iyi hissetme hali olarak tanımlanmaktadır.
Bu tanımlardan hareketle, hayatın olağan akışı
içerisinde arzu, istek ve özlemlerimize sürekli ve
eksiksiz ulaşabilmenin mümkün olabilmesi için,
tam- dört başı mamur, mükemmel bir mutluluk
duygusuna kavuşabilmemiz için, bu duygunun
hissedilmesi, sadece hayallerde veya rüyalarda
kalmaması gerekir.
Ancak TDK sözlüğünde belirtilen mutluluk
duygusunun “ eksiksiz ve sürekli” duyulması
olgusunu saklı tutarsak geriye kesikli veya sürekli
olmayan, (yarım ve eksik) anların kaldığı anlaşılır.
Zamanın her hangi bir diliminde yaşanan her mutluluk
duygusunu anlık mutluluk olarak kabul edersek,
bizim bu satırlarda işlediğimiz konu
tam da budur.
Bu bakımdan;Mutluluğun, anlık yaşanabileceğini
dolayısıyla kendini iyi hissetme duygusunun eksik
ya da yarım aynı zamanda kesikli (arada bir
duyumsanan, aralıklarla süren) bir mutluluk
olabileceğinden söz edebiliriz.
 
Bir duyum alma, bir oluşum, bir bakışma, bir
kavuşmanın yüreklerimizde estirdiği rüzgar, verdiği serinlik
mutluluk hissiyatımızın nedenleridir.
 
İsteklerimizi hayallerimizi, gönlümüzden
geçirdiklerimizi, tutkularımızı engelleyerek ya da
duygularımızı hapsederek hatta bedenimizi de
hapsederek yalnız başımıza ya da
sevdiklerimizle birlikte hatta kendi iç dünyamızda
yaşayarak mutluluğu hissedebilmek de mümkün
görülmektedir. Burada doygunluğa ulaşmayan,
kısıtlarla sakatlanmış, istek ve eğilimler tam ve
mükemmel bir mutluluk olarak kendini belli
etmeyebilir.
Mutluluk hayatın inişli-yokuşlu yollarında
yaşanabilecek, isli-puslu havalarında da
hissedilebilecek bir duygudur aslında, Dağcıların
tehlikelerle dolu aktivitelerini bir düşünün...
 
Dağlarda, kutuplarda, çöllerde yaşayan insanlarda
mutludurlar, ancak basit, konfordan uzak ve risk
dolu hayat karmaşasında duyulan mutluluk dört
başı mamur bir mutluluk değilse bile “eksik ve
kesikli” mutluluktur.
 
İnsanlar mutlu olacağım diye mutsuzluk meydana
getireceği sanılan ortamlardan kaçınarak ta mutlu
olamazlar. Yani hayatı sınayarak, yaşamak,
öğrenmek yerine, mutsuz olurum endişesi ile
deneyimden kaçınarak mutlu olmamız pek
mümkün görlmüyor. Deneyimlemek ve harekete
geçmek mutluluğa şans tanımak anlamına gelir.
 
Diğer taraftan, mutluluk, genel algılara göre
bilinen –varlıklı- insanların gösterişli, şatafatlı
hayatını “mutlu hayat” sanmakta tutarlı bir görüş değildir. Düşük
gelirli, düşük-orta gelirli insanların da dertsiz sade yaşamlarında
kendilerini mutlu etmeye yetecek
unsurların bulunduğunu görmemiz gerekir.
Dolayısıyla sade yaşamların şükretme bilincine
kavuşmuş olması, ulaşılması gereken hedefler
bakımından doygunluğa erişmiş mutlu yaşamlar olarak gıpta edilebilir
özelliklerle doludur.
 
Kendi yakın sosyal çevresini değil, daha alt
katmanların hayatlarını inceleyerek onları
gözlemleyen ve böylece kendi yaşamına şükreden
varsıl insanların bilincini dolduran doygunluk ta
ayrı bir mutluluk halidir. Bütün bunların sonucu
olarak, sağlık ve parasal zenginlik veya neye
sahipsek onunla yetinme duygusu da bir mutluluk
 
bilincidir. Buna “kanaatkar olma hali” de
diyebiliriz.
Empati kurmaya gelince; empati yaptığımız
özürlülerin hayatını bir düşünelim..! Devlet Kanun
ve mevzuat oluşturarak özürlülerin hayatına yasal
güvence sağlar, yerel idareler kent yaşamında
yaptıkları iyileştirmelerle özürlü grupların
mutluluğa erişmesi için gerekli hibeler destek
projeler ortaya koyarlar. Burada sosyal ve kültürel
mirasın bize devrettiği ve eğitimle pekiştirdiğimiz
yüklenmiş görevler ve kazandırdığı bakış açısı
önemlidir. Ekonomik anlamda yoksullar, evsizler,
işsizler, mutsuzluk sıralamasında en başta yer alan
gruplar olarak görülür bu doğru değildir. Bu
gruplarında taleplerini karşılamak, var olan
sorunlarını çözmek, toplumsal mutluluk
katsayımızı arttırıp kendimizi iyi hissetmemizi
sağlar.
Dünyada savaş bölgelerinden kaçarak ülkemize
sığınan binlerce insanın yaşadığını biliyoruz,
Ülkemiz dışında açlık ve yoksulluk sınırında
yaşayan, kurak bölgelerde yaşayan, su bulamayan,
açlık çeken milyonlarca insan var. Uluslararası
Kurum ve Kuruluşlar aracılığıyla yapılan
yardımların bir parçası olmak, Babasını ve
 
annesini kaybetmiş bir yetim çocuğun başını
okşamak, ona gülümsemek, tebessüm etmek,
ekonomik yardım programlarına katılmak
duygudaş olmak mutluluğumuza vesile olacaktır.
Yaş günü, anma günü, düğün ve bayramlar
mutluluğumuzu pekiştiren yakınlarımızla birlikte
bu anları anlamlı beraberliklere dönüştürmek ve
kutlamak ayrı bir mutluluktur.
Geçmişte yaşanmış mutlu tablolara sığınarak
nostalji ( eskiye özlem) duymak asla yeni gibi
mutluluk vermez, bu nedenle geçmiş tecrübelerden
ziyade yeni hikayeler yazmak yeni deneyimler
edinmek için harekete geçmek en üst doygunluk ve
mutluluk durumudur.
İnsanların mutlu bir evliliği olması, güzel bir eve,
anlayışlı bir eş’e sahip olması, kendisinin ve
eşinin iyi eğitim görmesi, çocuklarını iyi eğitim
gördürmesi, aile bireylerinin iş sahibi olması, ruh,
akıl ve beden sağlıklarının tam olması, insanlara
mutluluk ve şükretme duygusu verir.
Bizim ruh ve beden sağlığımız önemli... Biz
önemliyiz; Bu tez’e göre; bizi mutlu eden şeylere
hayatımızda daha fazla yer vermeliyiz, bize negatif
duygular veren nesneleri, insanlardan uzak
 
durabilmeliyiz, önce ben… Benim sağlığım…
Benim başarım… Ben öğrenmeyelim demiş olsak
bile bu düşünce bir “bencillik” değildir. Mutlu
olmak için önce kendimize çeki-düzen vermeliyiz.
Eğer yeterince sevgi anlayışına sahipsek bir gün
içinde yaptığımız her iş bizi mutlu etmeye
yetecektir. Bu nedenle; yeis, karamsarlık,
ümitsizlik asla teslim olup kabullenebileceğimiz ve
girdabına düştüğümüz duygular olmamalıdır.
Sevmek mutlu olmanın temelidir, sevmek bizden
gayrı her canlının hakkını teslim etmek demektir.
Mutluluk, barış uyum ve uzlaşmadır.
Kuran’a Göre Mutluluk kavramı:
Dinimiz İslamiyet mutluluk konusuna çok önem
veriyor. İnanç temelinde konuya baktığımızda;
Yaratıcıya inanmak, Tek olan Yüce Allah’ı
sevmek, verdiği nimetlere şükretmek, onu tazim
etmek- yüceltme- ibadet etmek, Kuran’ı anlayarak
okumak ve kendimiz, çevremiz ve ülkemiz için
dua etmek Müslümanlara yüksek bir mutluluk
duygusu verir.
Kur’an bize dünyevileşmenin –sekülerizimin-
yanlış olduğunu, Dünya hayatının çok kısa ve
geçici olduğunu haber veriyor. Esas ve ebedi
olmak için önce kendimize çeki-düzen vermeliyiz.
Eğer yeterince sevgi anlayışına sahipsek bir gün
içinde yaptığımız her iş bizi mutlu etmeye
yetecektir. Bu nedenle; yeis, karamsarlık,
ümitsizlik asla teslim olup kabullenebileceğimiz ve
girdabına düştüğümüz duygular olmamalıdır.
Sevmek mutlu olmanın temelidir, sevmek bizden
gayrı her canlının hakkını teslim etmek demektir.
Mutluluk, barış uyum ve uzlaşmadır.
Kuran’a Göre Mutluluk kavramı:
Dinimiz İslamiyet mutluluk konusuna çok önem
veriyor. İnanç temelinde konuya baktığımızda;
Yaratıcıya inanmak, Tek olan Yüce Allah’ı
sevmek, verdiği nimetlere şükretmek, onu tazim
etmek- yüceltme- ibadet etmek, Kuran’ı anlayarak
okumak ve kendimiz, çevremiz ve ülkemiz için
dua etmek Müslümanlara yüksek bir mutluluk
duygusu verir.
Kur’an bize dünyevileşmenin –sekülerizimin-
yanlış olduğunu, Dünya hayatının çok kısa ve
geçici olduğunu haber veriyor. Esas ve ebedi
 
hayatın ahiret hayatı olduğunu, Allah’ın birliğine,
meleklere, Kur’an’a, Peygambere, ahiret gününe
(hesap gününe), her hayrın ve şerrin Allah’ın irade
buyurmasıyla meydana geldiğine “imanın altı
rüknü” denilmiştir. Bu ilkeler, Kur’an kaynağının
ayrılmaz parçaları olarak görülmüştür, İslam’ın
dayandığı bu sütunların bir tanesi olan ahiret
hayatında mutlu kişilerin gidecekleri ve ebedi
kalacakları yer ( mutluluk yurdu)
cennettir. Burada eşsiz nimetler “mutlu kimselere
bahşedilecektir.
Kuranda, Allaha şirk -ortak izafe etmeyenler-,
dünyada iyi işler yapanlar, takva sahipleri
(günahtan sakınanlar), İslam’ı doğru anlayıp
hayatını Kur’an a göre yaşayanlar mutlu kimseler
olarak zikredilmiştir,
Kur’an a göre, dünyada iyi işler yapanlar ancak,
tevhide (Allah’ın tekliğine) inananlar ve İslam’ı
yaşayanlar için bir anlam ifade eder. Yani İslam
imanına sahip olanlar Allah katında bir değere
sahiptir.
İslam düşüncesine göre; “Amel ( yapılan iş)
imandan bir cüz –bölüm- değildir. İman zemininde
ameller bir kıymettir. Eğer imandan gayrı amel bir
 
kıymet olsaydı, meziyetli kâfirler cennete girerdi”
denilmiştir.
 
Kevser süresinde; “Biz sana kaynağı (Kevser’i)
verdik, öyleyse Rabbin için istikrarlı ve dik duruşlu
ol. Senden nefret edenler silinip gideceklerdir.”
Deniliyor. Burada müminlere yüce Allah ümit ve
cesaret veriyor.
Fatiha süresinin 6 ve 7 nci ayetlerinde; “ Bize
mutlu kıldığın kişilerin yolunu göster, dosdoğru
tutumunla kılavuzluk et, gazaba uğramış olan ve
şaşırmış olanların tutumuna saplanıp kalmayalım.”
Başka bir ifadeyle; “O halde ey Rabbimiz sen
bizleri doğru yolda, gazabına yol açacak
eylemlerden uzak durdukları ve doğru yoldan
sapmadıkları için senin nimetlerine gark ettiğin
kimselerin yolunda daim kıl.” Denilmektedir.
Nisa süresi 69 ncu ayette; “Öyle ya: Her kim
Allaha ve Peygambere mutı; olursa işte onlar
Allah’ın kendilerine inam eylediği: Enbiya,
sıddıkîn, şüheda ve salihîn ile birliktedirler,
bunlarsa ne güzel arkadaş! (Elmalılı H.Y)
 
Bu ayette ; 1)Peygamberler, 2) Sıddıklar (Doğru
mert kişiler), 3) Şehidler (ermiş, özü-sözü bir,
hayatını Allah rızası için feda etmeye hazır yada
feda eden kişiler), 4)Salihler (Topluma faydalı
olan, onarıcı özelliği olan kişiler) birçok tefsirde
bu kişiler; “Mutlu kişiler” olarak ifade
edilmektedir.
Yine Fatiha süresinde, “sırat-ı müstakim”
aşırılıklardan uzak dengeli orta yol” anlamına
gelmektedir. Fatiha Suresinde zikredilen sırat-ı
müstakim ise “kendisine nimet verilenlerin
yolu” “Mutlu kişiler” olarak tefsir edilmektedir.
 
Ali Emir KARAALİ
Samsun, 14.01.2021
 
Toplam blog
: 135
: 1323
Kayıt tarihi
: 29.09.07
 
 

Ali Emir KARAALİ, Rize Doğumlu, 1978 Rize Lisesi Mezunu, (1988)T.C. Anodolu Üniversitesi   'İşlet..