Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mart '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Mutluluk dersleri-1: Karnabahar öfkesi!

Mutluluk dersleri-1: Karnabahar öfkesi!
 

Kemal Bey Şişli’ deki ofisinden çıkıp, TEM’ in akşam trafiğine girdiğinde hava kararmaya başlamıştı bile. Yoğun akşam trafiği, Cuma günü dönüşleriyle birleşince tam bir işkenceye dönmüştü. İş yoğunluğu, müşterilerle yaşanan sıkıntılar, siparişlerin yetişmemesi, geciken ödemeler zaten patlayacak bombaya dönüştürmüştü Kemal Beyi.

O trafikte yirmi dakikalık yolu bir saati aşan bir sürede alıp evin önüne ulaştığında, birden kızını kurstan alması gerektiğini hatırladı. Yeniden bu kez E-5 trafiğine daldığında artık tüm sabrının tükendiğini hissediyordu. Yine de son bir gayretle dersaneye ulaştı, kızını alıp döndü.

Tüm isteği bir an önce üzerindeki giysilerden kurtulmak, biraz rahatlayıp, güzel bir akşam yemeğiyle aile ortamının sıcaklığında dinlenebilmekti. Sonrasında ise biraz televizyon seyredip yatacaktı.

Evin kapısı açıldığı anda, ortalıkta nefret ettiği bir kokunun egemen olduğunu hissetti. Bir anda kan beynine sıçradı. Evi yoğun bir karnabahar kokusu sarmıştı. “Aman Allahım! Diye düşündü. Bu nasıl olabilir? Eşim benim karnıbahardan nefret ettiğimi bilmiyor mu?”

Günün, haftanın bütün birikimleriyle son noktaya gelmiş olan sinir bombasının pimini bir karnabahar kokusu çekmeye yetmişti.

“Nasıl böyle bir şey yapabilirsin? Sen benim karnıbahardan nefret ettiğimi bilmiyor musun? Ben eve yemeğe gelirken nasıl karnabahar pişirebilirsin?” Bu sözler tüm binayı sarsacak haykırışlar halinde çıkmıştı Kemal Beyin ağzından…

Şaşırıp kaldı eşi bu ani öfke patlaması karşısında. Halbuki karnıbaharı kendisi ve kızları seviyordu ve kendileri için pişirmişti. Eşi için ayrıca yemek yapmıştı. Gün boyu uğraşmış, temizlik, yemek, kızların işleri ve kızın hastalığının verdiği can sıkıntısı yetmişti zaten. Nasıl bu kadar duyarsız olabilirdi eşi?

O da yüksek sesle karşılık verdi, çok kırılmıştı. O kızgınlıkla pardösüsünü ve arabanın anahtarını alıp çıktı evden. Gecenin onikisine kadar arabayla gezdi, kafede oturdu, düşündü. Çok üzgündü. Bunu hak etmiyordu. “Neden eşim benim yaptığım hiçbir şeyi beğenmiyor?” diyordu kendi kendine. Ben tüm gün evi toparlıyor, alışverişi yapıyor, kızlarla uğraşıyorum. Ama o benim yaptıklarımı beğenmiyor”.

Kemal bey endişelenmişti eşinin geri dönmemesinden. Telefonu da kapalıydı saatlerdir. Çok üzülmüştü o bağırmasına. Ama ağızdan çıkan sözü geri döndürmek imkansızdı. Tıpkı tabancadan çıkan kurşun gibi, yaralamıştı birden sevgili eşini tam kalbinden.

Gece yarısı döndü eşi. Ama ondan sonraki birkaç gün boyunca sürdü bu tartışma. Özürler fayda etmedi, çok kırılmıştı eşi. Sonunda aile danışmanına gitmeye karar verdiler. Yasemin hanım tüm olup bitenleri anlattı danışmana. Onun eşinin haksızlığını göreceği ve kendisini haklı bulacağından emindi.

“Elbette eşin bu şekilde davranmakta haksız. Ama o tüm hafta işlerle, ekonomik sıkıntılarla, trafikle ve işyerindekilerle boğuşup duruyor. Onların birikimi sana bağırması olmuş. Peki bunun yerine aşağıdakilerden hangisini yapmasını isterdin: bir sevgili bulup onunla rahatlamasını mı; barlara gidip geç saatlere kadar içmesini mi yoksa arkadaşlarıyla eğlenip eve dönmemesini mi?”

“Yoksa tüm bunların yerine sana bir an bağırıp rahatlamasını, sonra da sakinleşip hatasını anlamasını mı?”

“Aman istemem dedi Yasemin hanım, diğerlerinin hiç birini yapmasını istemem. Onun yerine tek bana bağırıp rahatlasın”

O ana kadar hiç bu açıdan bakmamıştı olaya. Bir anda rahatlayıvermişti Yasemin hanım. Nedense hep kendi sıkıntılarını düşünmüş ve eşinin bu haksız davranışını mahkum edivermişti kafasında. Olay aynıydı, ama yalnızca bakış açısını değiştirmek yetmişti sorunu çözmeye.

Bu benim bir aile dostumun gerçekten yaşadığı olay.

Aslında hepimiz benzer olayları yaşıyoruz aile ortamında. Başka olayların öfkesini bazen birbirimizden çıkarıyoruz. Ve karşı taraf da yine başka olayların siniriyle çok sert tepkiler verebiliyor. Ve o olayın içinde yalnızca tek taraflı bakabildiğimiz için bir türlü göremiyoruz olup bitenlerin önemsizliğini ve anlamsızlığını.

Halbuki o öfkeli anda susmayı, yapamıyorsak oda değiştirmeyi başarabilsek, on dakika sakinleşip ondan sonra nasıl tepki vereceğimize karar versek sorun hiç kalmayacak. Peygamberimizin böyle zamanlar için tavsiyesi oturuyorsak; kalkmak, yürüyorsak durmak; sakinleşemiyorsak abdest alıp iki rekat namaz kılmak. Yani sakinleşmek.

Hiçbirini yapamıyorsak en azından içimizden yüze kadar sayıp öyle cevap vermek.

Bundan sonra zaman zaman bu tür güncel yaşam öykülerinden hareketle mutluluk dersleri çıkarmak istiyorum sizlerin de katkısıyla.

Lütfen yazın benzer deneyimlerinizi. Yaşam öfkeyle mahvedilmemesi gerekecek kadar güzel! Ve inanın mutluluğun anahtarı bu kadar kolay yerde!

 
Toplam blog
: 51
: 2739
Kayıt tarihi
: 15.07.06
 
 

1961 yılında Çorum’un Osmancık ilçesinde dünyaya geldim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde li..