- Kategori
- Aşk - Evlilik
Mutluluk dersleri-5: Dövme annemi baba!
Köşeye büzülmüş olan küçük çocuk, dehşet içinde babasının annesine tokatlar ve tekmelerle saldırmasını izliyordu. Korkudan nefesini bile tutmuş, içinde fırtınalar koparken, dışarıdan yalnızca sessiz gözyaşları döküyordu.
Babasıydı o acımasız canavara dönüşen adam.
Yüzü gözü kanlar içinde kalmış olan ise annesi. Bir gülümsemesiyle dünyasını aydınlatan annesi, sinesinde tüm acıları, korkuları, mutsuzlukları unuttuğu annesi.
Çaresizdi küçük çocuk. Annesinin çığlıklarını duymak istemiyordu. Bu vahşet ortamını görmek istemiyordu. Ama o çocuktu. Gidecek başka yeri, sığınacak başka bir anne kucağı yoktu… Annesini kurtarmak için sarılmıştı babasının ellerine; ama yediği tokadın acısı ve kanayan burnuyla köşeye büzülüp kalmıştı.
Çığlıklar ve bağırmalar kesildiğinde, babası kapıyı çarpıp gitmişti bile.
Annesi hala düştüğü yerde inliyor ve ağlıyor, eşine lanetler yağdırıyordu.
Bir ara gözü köşede sıkışmış oğluna ilişti. Ana yüreğine az önce yediği tüm dayakların verdiği acıdan daha büyük bir acı saplandı. Bir anda içine attı tüm acılarını ve yüzünü sildi elleriyle toparlandı. O anneydi. Oğluna acısını göstermemeliydi. Binbir güçlükle gülümsemeye çalıştı:
- "Ahmedim gel yanıma!" diye seslendi.
Saklandığı köşeden fırlayıp annesine koştu Ahmet. Artık gözyaşlarına haykırışları da eklenebilecek cesareti bulmuştu. Annesinin kollarına atıldı ve onun öpüp koklamaları arasında iç çekerek saatlerce ağlayıp durdu uyuyana kadar…
Evet ülkemizde her gün yüzlerce evde yaşanıyor bu sahne. Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Vakfının Ankara’da kadınlar arasında yaptığı bir araştırmada kadınların;
Yüzde 90’ı kocalarının kendilerine psikolojik şiddet uygulayarak bağırdıklarını, hakaret ettiklerini, aşağıladıklarını, küfrettiklerini,
Yüzde 50’ı kocalarının kendilerine fiziksel şiddet uygulayarak tokat, tekme, dayak, bıçak veya silahla saldırdıklarını,
Yüzde 15’i ise kocalarının kendilerini istemedikleri halde cinsel ilişkiye zorladıklarını anlatıyorlar.
İnanın bu eşlerin arasında her eğitim ve kültür düzeyinde insanlar var. Zaman zaman basına yansıyanların dışında binlerce olay kapalı kapılar ardında yaşanıyor.
Aslında en büyük travmayı da bu olayların tanığı olan, aynı ortamda defalarca bu olayların ortasında kalan çocuklar oluyor. Aslında çoğu kez çocuk da bu kavga ve dayaktan payını alıyor.
Halbuki çocukların en çok ihtiyaç duyduğu şey sevgi! Hiçbir anne ve babanın onlardan bu sevgiyi esirgemeye hakkı yok. Şiddet, kötü muamele, sevgisizlik ortamında büyüyen çocukların sağlıklı bir kişilik geliştirmesini nasıl bekleyebiliriz? Yarının psikopatları, suçluları, madde bağımlıları, geçimsiz eşleri bu tür ailelerde yetişmiyor mu?
Zaten yapılan araştırmalara göre kötü muameleye tanık olan çocuklar sıklıkla öz saygı eksikliği, depresyon, stres bozukluğu, içgüdülerini kontrol yetersizliği ve güçsüzlük duyguları çekmeye başlamaktadır. Bu sorunlar intihara kadar uzanabilmektedir. (Wolfe Jaffe ve Wilson Jaffe, Children of Battered Women, 1990, s.28/29). Dövülen kadınların çocuklarının dayak yemesi olasılığı dövülmeyen kadınların çocuklarına göre onbeş kat daha fazladır.
Ayrıca yine yapılan bir araştırmaya göre dayak atan eş çoğu zaman kadını dövmek için çocukları bahane ettikleri için, çocuklar annelerinin dövülmesinden dolayı kendilerini suçlamaya başlamaktadır.
Son bir araştırma sonucu ise; annelerinin dövüldüğüne tanık olan çocukların büyüdüklerinde eşlerini dövme ihtimalleri diğerlerine göre on kat daha fazladır ("Kadın ve Şiddet", ABD Senatosu Yargı Komitesi oturumları, Kasım-Aralık 1990).
Eşinin ağzına lokmayı koymayı bile ibadet sayan bir dinin mensubu olduğunu iddia edenler, nasıl kadına el kaldırabiliyorlar? Nasıl çocuklarına, o nadide çiçeklere bunu yapabiliyorlar?
Ekonomik sıkıntılar, anlaşmazlıklar, ailelerin olumsuz katkıları bahane edilemez.
Eşini dövmenin haklı gerekçesi olamaz.
Hele çocuklarına da bu dehşet sahnesini izlettirmenin hiçbir haklı yönü olamaz.
Bırakın kavgayı, eşlerin arasındaki tartışmaların bile onlardan uzakta yapılması gerek. Elbette her ailede bir takım anlaşmazlıklar, tartışmalar olur. Ama tüm bunların belli bir saygı çerçevesinde ve özellikle de çocuklara hissettirmeden yapılması ve bitirilmesi gerekir.
Mutluluğun sırrı bir evde hiç tartışma yada kavga olmamasında değil. Bunların fiziksel şiddet ve hakarete dönüşecek biçimde olmamasındadır. Ve en önemlisi çocukların yanında asla bunlar olmamalıdır.
Sevgili dostlar öfkenizi mutlaka kontrol etmenin yollarını arayın. Mekan değiştirin, susmayı deneyin ve sizi sakinleştirecek meşguliyetler bulun. Sakinleştikten sonra da olup biteni nefis muhasebesi ciddiyeti içinde bir değerlendirin.
En zor iş insanın kendi kusurunu görmesidir. Mutluluğun en önemli yollarından birisi de maalesef budur. Kendi kusurunu görebilen insan, özür dileyebilir; tartışmaların büyümeden çözülmesini sağlayabilir.
Ama mutlaka kusurlu olanın kusurunu anlayıp özür dilemesini beklemek de bir çözüm değildir. Siz tüm öz eleştirinizi yaptığınız halde kusurlu olmadığınız kanısına tarafsızca varmış olsanız ve eşinizin kusurlu olduğunu anlasanız bile, siz özür dileyen taraf olma yüceliğini niye göstermeyesiniz?
Bir düşünüre göre "Haklı olan kimse hakkını herkesin huzuru için feda edebilir. Ama haksızın nefsini yenip bunu yapması çok güçtür."
Öyleyse ailenin, çocukların huzuru ve saadeti için kusurun kimde olduğuna bakmaksızın özür dileyen siz olun. İnanın haksız taraf o zaman haksızlığını daha kolay anlayacaktır.
Ve sevgili yavrularımız kavga ve şiddetten uzak bir aile yuvasında sevgiyle büyüyecektir.
Bundan daha büyük mutluluk olabilir mi?