Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '13

 
Kategori
Deneme
 

Mutluluk elinizde.

Mutluluk elinizde.
 

ınt


İnsanlar sürekli mutsuzluklarını anlatıp duruyorlar. Hatta abartıyorlar, çeşitli süslemeler yapıyorlar, büyütüyorlar. Mutsuzluklarını, olduğundan daha kötüymüş gibi gösteriyorlar. İnsanların mutsuzlukları alışılmışlık, bunun dışına çıkamıyorlar. Bilinene tanıdık olana yapışıp kalıyorlar. Bütün bildikleri mutsuzlukları. Kaybedecek bir şey yok ama kaybetmekten de çok korkuyorlar.

Nedendir bilinmez bazen insan sığmaz kendine, kimi zaman bilinmeyen bir kahkaha kimi zamanda bilinmeyen bir hüzün çöker. Ve mutsuzluk daha bir ayrıdır bunlardan. Dünya yıkılsa umurunda olmaz insanın, hiçbir şey hissetmez, onun için tek şey vardır, o da içindeki acı.

Oysaki insanlar cesur olursa,  sürekli şikayet ettiğimiz şeylerden, şikayet etmeyi bırakıp çözüm aramaya, çözüm üretmeye başlarsak zaten bizim olmayan şeylerin hayatımıza hükmetmesine izin vermeyiz. Yaşam daha güzel olur. Kaybedeceğimiz tek şey mutsuzluğumuz.

Çok beğendiğim ve sürekli örnek olarak sunduğum bir hikaye paylaşmak istiyorum.

“İleri derecede hasta iki adam aynı hastane odasını paylaşıyorlardı. Hastalardan birinin her öğleden sonra bir saat oturmasına izin veriliyordu, ciğerlerindeki sıvının alınabilmesi için. Bu hastanın yatağı odadaki tek pencerenin yanındaydı. Diğer hasta ise sürekli sırt üstü yatmak zorundaydı.
Bu iki hasta gün boyunca konuşur, birbirlerine eşlerini, ailelerini, evlerini, işlerini, askerlik anılarını, tatilde gittikleri yerleri anlatırdı.
Pencere kenarındaki hasta her gün oturmasına izin verildiği saatte pencereden görebildiği her şeyi yanındaki hastaya anlatırdı. Diğer hasta, dışarıdaki renkli ve hareketli dünyanın bir saatliğine içeriye dolduğu zamanlar için yaşar oldu.
Pencere, içinde çok güzel bir göl olan parka bakıyordu. Gölde ördekler ve kuğularla birlikte çocukların model tekneleri de yüzüyordu. Genç aşıklar rengarenk çiçeklerin arasında el ele geziyor, şehrin silueti uzaktan harika görünüyordu.
Pencere kenarındaki hasta gördüğü bu enfes manzarayı en ince detayına kadar anlatırken, manzarayı göremeyen diğeri de yattığı yerde gözlerini kapatıp anlatılan bu manzarayı gözünde canlandırırdı.
Ilık bir öğleden sonra pencere kenarındaki hasta, yandaki arkadaşına geçmekte olan bir şenlik alayını anlattı. Diğer hasta şenlik alayını duyamıyor olmasına rağmen arkadaşının tarifiyle gözünde en ince detayına kadar canlandırdı.
Günler, haftalar, aylar geçti. Bir gün hemşire hastaları yıkamak için odaya girdiğinde uykusunda huzur içinde ölen cam kenarındaki hastanın cansız bedeniyle karşılaştı. Çok üzüldü, hastane görevlilerini cansız bedeni taşımaları için çağırdı. Yan yataktaki hasta uygun zamanın geçmesini bekledikten sonra yatağının değiştirilmesini ve cam kenarına alınmasını rica etti. Hemşire bu dileği memnuniyetle yerine getirdi, yatağı değiştirip hastasının rahat olduğuna kanaat getirince onu odada yalnız bıraktı. 
Hasta, acılar içinde bir dirseğine yaslanarak dışarıdaki dünyaya bakmak üzere yatağında yavaşça doğruldu. 
Pencere bomboş bir duvara bakıyordu.
Adam hemşireye, pencerenin dışındaki harika şeylerden bahseden oda arkadaşının amacının ne olabileceğini sordu. Hemşirenin cevabı şaşırtıcı oldu. Oda arkadaşı kördü ve duvarı bile görmüyordu.
Belki de seni cesaretlendirmek istemiştir” dedi hemşire… “

Kendi durumumuz ne olursa olsun başkalarını mutlu etmek, çok büyük mutluluk getirir. 
Paylaşılan dertler bölünerek azalır, paylaşılan mutluluklar ise iki kat artar.
Kendinizi zengin hissetmek istediğinizde, sahip olduğunuz ve paranın satın alamayacağı şeyleri düşünün. Her gün bize en güzel hediyedir.

 
Toplam blog
: 137
: 2242
Kayıt tarihi
: 19.02.13
 
 

05 Ekim Ankara doğumluyum. Okumayı, yazmayı, insanları dinlemeyi seviyorum. Kişisel blogumda her ..