Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Mutluluk Fırtınası

Mutluluk Fırtınası
 

Torunum Demir ve oğlum Ömer Bahir Kabil (Aile arşivinden)


Bugün keyfimi kimse kaçıramaz. Mutlu olmamı gerektirecek pek çok nedenim var. Geçtiğimiz günlerde beni mutsuz edecek bazı gelişmeler olduysa da, hiçbirini ciddiye almıyorum. Zihnimde kötümser duygulara yer yok bugün. Kendimi pozitif enerji ile yüklemeye karar verdim. Optimist bir gözle bakıyorum tüm olay ve gelişmelere. Siz değerli okuyanlarıma da iletmek istiyorum bu olumlu yaklaşımımı. Ne sanal ortamda başkan gösterilmemi kıskananlar, ne de yazdığım blok sayısını yetersiz görüp küçümseyenler bozamaz bu olumlu gidişatı. Nasıl olsa Sayın Yılmaz Çetingöz’ün yeniden yayına koyduğu yönetim kurulu listesinde, başkanlığa yine beni seçmiş. Arkadaşlarımın şahsıma biçtiği bu rol, mutluluğumu gölgeleyecekse eğer, bu gayri resmi görevi bir taliplisine memnuniyetle devrederim. Zira geçmişteki aktif çalışma yaşamımda, bu unvan ve ödülleri fazlasıyla yaşadım. Bütün bunlar insanoğlunun ölümlü olduğu dünyada, büyük bir anlam ifade etmiyor. Asıl olan bu dünyada kalıcı, hoş bir seda bırakma imiş.

Adeta bir mutluluk sağanağı yaşıyorum. Bugün tüm ailemizi mutlu eden başka bir gelişme daha oldu. En büyük ödülü oğlum hediye etti bize. Güzel Sanatlar Fakültesi son sınıf öğrencisi olan oğlumun, katıldığı önemli bir yarışmada derece alması, ailecek hepimizi sevindirdi. Ödül töreninde yanında yer alarak, bu başarısını hep birlikte alkışladık. Anne ve babaların çocuklarının başarısını görmekten başka, daha güzel mutluluk kaynağı ne olabilir ki… Kazandığı anlamlı ilk ödülle bize olağanüstü duygu yoğunluğu yaşatan oğluma teşekkür ediyor ve bir baba olarak başarısıyla kıvanç duyuyorum. Oğluma diyorum ki, bu ödülün maddi bölümünü güle güle harca ama manevi değeri sana ömür boyu lâzım. Çok önemli sanatkârlar ve akademisyenlerden oluşan yarışma jürisinin takdir ettiği bu ödül, mezuniyetini bir yıl geciktiren hocasına da ibret vesikası olsun. Görüyorsunuz ya, ortada evlat olunca, olumsuz duygular frenlenemiyor. Buradan bir genelleme yaparak bir dilekte bulunmak istiyorum. Bütün anne ve babaların evlatlarının hayattaki başarılarını görmesi ve yaşaması, en samimi dileğimdir.

Mutluluğumu sürekli kılan üç yaşına yeni basan torunum Demir, evimizin de neşe kaynağıdır. Yaşlılarımız, torun ne tatlı şey derlerdi de inanmazdım. Meğer yaşayarak öğrenmek, en kalıcı ve etkili öğrenme şekliymiş. Biz de yaşayarak algılıyoruz torun sevgisini. Kazandığım deneyim, artık torun sevgisinin felsefesini yapaya başlattı beni. Çok sevilmesinin nedeni de, torunların her şeyinden sorumlu, bir anne ve babasının olmasından kaynaklanıyor. Dedelere ve büyük annelere sadece sevmek kalıyor da, ondan kıymetli oluyor torunlar. Kim sevmez ki hazır bakımlı torunu? “Armut piş, ağzıma düş” oluyor. Zamanımın büyük bölümünü torunum Demirle geçiriyorum ve onunla birlikte olmaktan çok büyük keyif alıyorum. O esnada dünya ile ilişkimi koparınca, kötümser duygular etrafıma bile yaklaşamıyor. Biraz önce, tamamlamak üzere olduğum bir metni kaydetmediğim için, bilgisayarı kapatarak yazdıklarımın tümünü silmesine üzülsem de, torunumu çoktan affettim. Mutluluğumu engelleyecek her türden olumsuzluğa izin vermeyeceğime söz vermiştim bir kere. Alabildiğince sevgi yüklüyüm. Gönlüm kıpır kıpır, içim içime sığmıyor. Hele mutluluk kaynağım olarak gördüğüm torunum Demir söz konusu olunca, akan sular bile durur.

İnsan yaşamında mutluluk duygusunun ard arda yoğun yaşandığı anlara çok ender rastlanır. Bütün bu keyifli hoşlukları bir arada yaşamak her insana kısmet olmaz. Yaşadıklarımın size yansıdığını anlayabilseydim eğer, mutluluğum daha da pekişip katmerleşecekti. Mutlu etmek de, mutlu olmak da insanın yaradılış özelliklerine çok yakışan, kıskançlıktan uzak özellikler ve güzelliklerdir. Seven ve sevilen insanlar, ayakları yerden kesen bu mutluluk duygusunu yaşamayı fazlasıyla hak ediyorlar kanaatindeyim. Ünlü halk ozanı Yunus Emre, sevmeyi ve sevilmeyi şu dizelerle dile getiriyor:

Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım.

Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.

Yunus sözün anlar isen, mani’sini dinler isen,

Sana iyi dirlik gerek, bunda kimseler kalmaz.

Hazır söz şiirden açılmışken, ben de eğitimle kazandığım yazma yeteneğimin sonucu, hayatımın en değerli ve en anlamlı ödülünü almış bulunmaktayım. Ne mevki, ne makam, ne para, ne şöhret beni bu derece sevindirip, mutlu edemezdi. Sizinle paylaşacağım ve bir ömür boyu saklayacağım bu hediyeyi bana armağan eden değerli ağabeyim Dr. Niyazi Selamet’e teşekkürlerimi sunuyorum. İyi ki varsınız ve geç de olsa sizinle tanışma mutluluğuna ermişim. Şahsıma yazdığı şiirdeki metaforik anlatımıyla beni yücelten mısraları, erişmeye çalışacağım hedeflerim olacaktır. Kendimi henüz menzile varmış göremiyorum. Sizlerin öncü olarak açtığınız doğru yolda yürümeyi ısrarla sürdürüyorum. Şiirinle beni sevindirdin, onurlandırdın, mutlu ettin. Siz de çok yaşayın, iyi yaşayın, mutlu yaşayın Sayın Niyazi Ağabeyim.

Ne olur, bu paylaşımımı kendime bir büyüklük ve gurur payesi anlamında değil de, sanatsal bir şiir metninin paylaşımı olarak kabul ediniz. İnanıyorum okuduğunuzda, sevinç ve mutluluğumun zirveye ulaşmasında, ayaklarımın yerden kesilip kanatlanmamda ne kadar gerçekçi olduğumu, sizler de onaylayıp hak vereceksiniz.

Geçtiğimiz yıllarda bana imzaladığı “Şiirsel İzlenimlerim” adlı kitabı ile birlikte kendisini de kısmen tanıttığım, “Bir gönül adamının örnek yaşam öyküsü” başlıklı bloğumda ele almıştım. Bu değerlendirmemden etkilenerek, yazdığı cevabi şiirini daha kolay algılamanız bakımından, o bloğumun bağlantısını da veriyorum.

http://blog.milliyet.com.tr/Bir_gonul_adaminin_ornek_yasam_oykusu/Blog/?BlogNo=107565

Eski yazımın yayımlanmasının üzerinden yıllar geçmiş olduğu için, bir geri dönüş olabileceğini hiç aklımdan geçirmemiştim. Yıllar önce yazdığım bloğuma karşılık, şaşıtıcı bir gelişme sonucu almış olduğum bu şiiri, sizlerle paylaşmaktan da ayrı bir mutluluk duymaktayım. Doğru olanı, bu şiire yine bir şiirle yanıtlamaktı, Ancak böylesi güzel bir mutluluk sağanağında şiirsel zevkinizi bozmak, benim estetik anlayışıma yakışmazdı.Sembolik ifadelerle beni tanımlayan bu şiir, ayaklarımı yerden kesti, mutluluktan havalara uçurdu adeta... İnsanları mutlu etmenin çok büyük bir erdem olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Bana yazılan bu şiiri sizinle paylaşırken, esen mutluluk fırtınasından bir serpinti de sizlere ulaşmasını ve kötümser duygulardan arınmış mutlu ve huzurlu bir hafta sonu diliyorum.

DOST İNSAN HIZIR KABİL

Bizim bağlarımızda bülbül sesi duyulmazdı

Karşı yamaçlardan gelirdi uluyan çakalların sesi.

Hâlâ aklımı karıştırır durur. Neden? Niçin?

Bir ulu çınar yetiştirememiş Salarha Deresi.

XXXXXXXX

Kıraç arazide büyüyen ağaçlar bodur

Dikenli yollarda yürümek ise zor olur.

Doğanın kanunu değiştirmek olası değil

Büyük binalar sağlam temeller üstünde kurulur.

XXXXXXXX

Dünyayı paylaşamamış Habil ile Kabil

Âdem babadan kalmadır bencillik duyguları.

Cehalet çemberini kırmak için bir ömür geçti

Bizden sonra sizler de yaşadınız bu sorunları.

XXXXXXXX

Kıskançlık duygusundan uzaklarda

Ne kadar güzel şeydir sevgi şarabından içmek.

Toplumları yücelten bir olgudur bence

İnsanlara sağ iken değer biçmek.

XXXXXXXX

Güzele ulaşmak herkese nasıp olmaz

Ne zamanki yürekler sevgiyle yoğrulur.

Güneş yeniden doğar aydınlanır gökyüzü

Ağlayanlar susar yorgun ruhlar durulur.

XXXXXXXX

İnternet’teki yazınızı okudum memnun oldum

Ne yazsam az gelir ona mukabil.

Yöremizde nadir yetişen kültür adamı

Dost insan değerli kardeşim Hızır Kabil.


İstanbul, 23 Mayıs 2010

Not: Şiirde geçen "Salarha Deresi", Niyazi Selametle birlikte çocukluğumuzun geçtiği, ortak çevremizin yerel adıdır.

 
Toplam blog
: 72
: 1140
Kayıt tarihi
: 09.12.07
 
 

Rize merkez ilçeye bağlı Yiğitler Köyünde doğdum. Lise bitinceye kadar ilk gençlik yıllarımı geçird..