Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '09

 
Kategori
Psikoloji
 

Mutluluk meselesi

Mutluluk meselesi
 

melisa...bekledim seni sabırla...ve açtın sonunda,mutlu ettin beni..


Öyle uzun boylu aramaya, umutsuzluğa kapılmaya hiç gerek yok kanımca. Mutlaka bir taş dokunur tekere onu ararken… Ya da buldum sanıp serap görürsün. Nedir yaşamın senden istediği bilmek istersin. Beynin uyuşur bunu düşünürken. Lakin öyle çetin bir sorudur ki bu…

Dünde, bu günde ve yarında soruya cevap alan veya alacak olan yoktur. Öyle iğneler batar ki yüreğine… Öyle acır ki için…Buhar olup uçmak istersin, görmesem dersin, duymasam dersin, bilmesem dersin, bu derdi beynim de düşünmesem dersin…

Dakikalar ufak ufak adım attıkça, öfke zihninde koşmaya başlar, nefret zihninde koşmaya başlar. Ellerini, dişlerini sıkarsın olduğun yerde.

Niye mi ? Haksızlığı görmüşsündür, sevgisizliği görmüşsündür yine…

Zehirli ot, zehirli ilaç ya da zehirli bir yılan değildir dilinde ve yüreğinde o acı tadı bırakan…

Canından bir candır belki, bazen eş, bazen çocuk, bazen bir anne yüreği, bir buruk anne bakışı, Bazen yaşlılıktan derisi yumuşamış ama taş kalbine sevgi damlası düşürememiş bir baba.

Bazen iki damla gözyaşı…Tasviri imkansız ve eşsiz emsalsiz öyle nadide dertler toplar ki yüreğin. Kocaman bir çığın altında kalıp eziliverir varlığın…İsyan edersin, haykırırsın, hayır dersin. İçinde kopan çığlığın şiddeti kulaklarında uğuldar…

Lakin bu sesi senden başka duyan olmaz, bir yerlere sığamaz hale gelirsin. Küçücük bir su damlası gibi süzülüp sessizce kayboluvermeyi istersin…

Olur mu?…

Olmaz, ne süzülebilir, ne buharlaşabilir, ne de eriyebilirsin kar tanesi gibi… Kalman ve yaşaman gerekir.Hem de hiç bozuntuya vermeden, kimselere belli etmeden, her şeyi idare ederek…Güçlüsün ya sen…

Kabul, kabul de yaşarken bin kez öldürenleri, ecel terleri döktürenleri, sevgisizlik mikrobunu bulaştırmaya çalışanları görüverince bozguna uğruyor yürek, ritmini şaşırıyor…

Evet…Neydi arayıp da bulamadığımız..Mutluluğu arıyorduk değil mi…Öyle devam eden, baki kalan, sende kalan veya hibe edilen bir mutluluk yok…Mutluluk yoktur, mutlu anlar vardır…Ufacık olabilir, kısacık olabilir, küçücük olabilir…

İş yine sana düşüyor, güçlü tutmalısın yüreğin çatısını, önce sen atmalısın sabır ve sevgiyle yüreğini ayakta tutacak harcı.

Yüreğini bir kumbara olarak düşün ve bulduğun her mutlu anı orda biriktir…

Azar, azar, yavaş yavaş…

Kim bilir belki bir çocuğun gülüşünü, belki bir annenin oğlum diye öpüşünü belki de bir dostun elini sıcacık tutuşunu atarsın kumbarana…

Kaçırma derim sana… Ekmek kırıntısı arayan kuşlar gibi, mutluluk kırıntıları ara ve at kumbarana…

Dost dediklerinle paylaş, can dediklerinle paylaş…

Bereketlensin mutluluk anların.

 
Toplam blog
: 97
: 531
Kayıt tarihi
: 10.04.08
 
 

Öğreneceği çok şey olan bir öğretmenim.... ..