Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Mutsuz evliliklerin çocukları

Mutsuz evliliklerin çocukları
 

Geçenlerde bir erkek arkadaşıma neden bir türlü evlenmeye yanaşmadığını sorunca; evlilikten çok korktuğunu, kendi anne babası yıllar önce boşandığı için aynı akibeti yaşamaktansa evlenmemeyi bile düşündüğünü belirtti. Bu korkuyu çeken başkalarını da tanıyorum ama daha ilginç olanı, mutsuz ya da parçalanmış ailelerde yetişen çocukların pek çoğunun, büyüyüp evlenince gerçekten evliliklerinin başarısız olması ki, mutlaka sizin de çevrenizde bu tür kişiler vardır. Üzerinde çok düşündüm; bu yazgı nasıl değiştirilir, nasıl kırılır bu kısır döngü? Zira mutsuz olanın çocuğu mutsuz, onun da çocuğu mutsuz derken uzayıp giden ve ek yeri bulunamayan bir zincir haline gelecek.

Eskilerin söylediği, bir söz vardır; “ön teker nereye giderse arka teker de oraya gider” derler. Elbette her konuda olduğu gibi bu durumun da istisnaları vardır ama bence, mutsuz aile sendromu, insanoğlunun ya belleğini süzen beyin kıvrımlarının arasına sıkışan bir tortu gibi kalıp oradan yavaş yavaş kana karışıyor, ya da daha anne karnında oluşurken DNA sarmalında “başarısızlık” geni olarak yerini alıyor. Aslında her iki olasılık da mantıklı gözüküyor. Bu gün en gelişmiş robot ya da bilgisayarlara hangi chip’leri yerleştirirseniz ona göre çalışmıyor mu? Yaratıcısı olarak neyi programlarsanız ancak onları harfiyen yerine getirmiyor mu? Bu durumda, ebeveynlerin evlilik kurumundaki başarısızlılarına şahit olarak büyüyen bir çocuktan başarılı bir evlilik yürütmesini beklemek zor elbette.

Düşünsze, çapkınlıktan ayyaşlığa, sorumsuzluktan geçimsizliğe bir dolu neden sayılabilir evlilik kurumunu çökerten ama sonuç olarak buna bir kurum diyorsak, bu kurumu oluşturan kişilerin birbirini tatmin edememesi yani mutsuz kılmasıdır başarısızlık. Geçimsizliği ile kocasını kaçırmış ya da ömür boyu evden kavganın eksik olmamasını sağlamış bir kadının kız çocuğu, evlendiğinde kocasını nasıl mutlu etmesi gerektiğini doğal olarak bilemeycektir. Ne kadar bilinçli, ne kadar gözlemci ve ne kadar eğitimli olursa olsun kendisine örnek aldığı model annesidir. O annesinin yanlış davrandığını, aileye zarar verdiğini de bilemiyordur ki zaten; özellikle kişiliğin oluştuğu yaşlarda. Her evde aşağı yukarı aynı şeylerin yaşandığını sanarak büyümüştür, anne olmanın, eş olmanın gereği sanmaktadır tüm olanları. Hatta annesi –kendince- haksızlığa uğramış, belki babası evi terketmiş, sonuçta büyük bir mağduriyet yaşanmıştır. Aynı şey erkek için de geçerlidir. Karısına hükmeden, şiddete başvuran, çocukları ile ilgilenmeyen bir babanın oğlu, doğup büyüdüğü o ortamdan çıkıp kendini ne kadar geliştirebilir? Bir de büyürken dinlemek zorunda kalınan yorumlar vardır ki, bunlar da kişiliğin şekil alışında, geri dönüşümü olamayacak küçük yontucular şeklinde görevlerini yerine getirirler. “Erkeklerin en iyisi oturak üstünde can versin” derler, “kadın kısmının sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” derler, bu erkekler böyledir, kadınlar şöyledir derken, büyüyüp birey haline gelen kişinin dünya görüşü, inançları, saplantıları kemikleşir.

Suçlu kimdir derseniz, bana göre hiçkimseyi suçlu görmek mümkün değildir. Herkes geldiği aileden, kökten programlanmış olarak gelir zaten ve onu programlayan da daha önceden aynı sistemle programlanmıştır. Esas sorun çiftlerden birinde, o mutlu klüpten gelen şanslı bireyde midir yoksa? Evinde kavga görmemiş, şiddet nedir bilmemiş bir aileden gelen kişi ile, tam tersi parçalanmış, mutsuz bir ailenin çocuğu birlikte nasıl mutlu aile formülünü bulmalıdır? Günümüzde katlanarak artan boşanmaların altında yatan sorunlardan en önemlisi bence budur.

Gerçek aşk, mutlu olmak kadar mutlu etmeyi de istemektir; değil mi? Şayet hemfikirseniz öyleyse büyük bir yardımlaşmayı göze almanız gerekecektir. Yok ben aşk evliliği yapmam diyorsanız o sizin bileceğiniz bir iş ve başka bir yazı konusu zaten. Ebeveynlerinizin her fırsatta birbirine sevgi sözcükleri söylediği, gözlerine aşkla baktığı, fedakarlığı görev saydığı, tartışırken bile saygısızlaşmadığı sıcacık bir yuvada büyüme şansına eriştiyseniz, sevgiliniz için başka bir gezegen’den gelmiş yaratık olabilirsiniz. Hiç unutmuyorum; beş-altı yaşlarındayken, bize misafir gelen akrabalarımızdan erkek olanın eşine sevgi dolu bir sesle “canım”, “hayatım” dediğini duyunca çok şaşırmış ve anneme sebebini sormuştum. Çünkü, benim annemle babam, birbirlerine sadece isimleriyle seslenirlerdi. Hayatında mutlu bir karı-koca ilişkisi görmemiş, mutluluk dolu bir yuvada yaşamamış kişiyi seviyorsanız ve onunla bir hayat kurmak niyetindeyseniz, lütfen ona yardım edin. Bilin ki, o tam olarak ne yapması gerektiğini bilmiyor; üstelik bilmediğinin de farkında değil. Yüreğinin bir yerlerinde bir sevgi tomurcuğu mutlaka vardır, hoşgörünüz ve sabrınızla sularsanız filizlenip ortaya çıkar. Eğer onun önyargılarını yargılarsanız, siz de önyargılı olacaksınız unutmayın. Saplantılarını, yanlış fikirlerini silah zoruyla değil ancak sevgiyle yaklaşıp, onu şaşırtarak, inandıklarının tersini ispatlayarak değiştirebilirsiniz. Ve inanın, kendileri farkında olmasalar bile hayat boyu bekledikleri budur. Bilinçaltları bir gün karşılarına mucize bir adam ya da kadının çıkıp, onları şaşırtacağını, kör saplantılardan kurtaracağını fısıldar hep. Unutmayın ki topluma kazandıracağınız sadece eşiniz olmayacak, ondan doğacak çocuklarınız, torunlarınız, onların çocukları derken, attığınız taşın oluşturduğu etki giderek büyüyüp, okyanusu kaplayacak. Elbette sözüm gerçekten aşık olan idealistlere. Annenizin babanızın, “bu aile bize uygun değil” ikazları ile veya “aman ne uğraşacağım, elimi sallasam ellisi” düşüncesiyle kolay yolu seçip, kendiniz gibi mutlu azınlıktan biriyle de eşleşebilirsiniz. Arkanızda bıraktığınız o kişi, yanlışlıkla Amazon Ormanı’na düşmüş bir kurban gibi, bir yandan yaralarını iyileştirmeye çalışıp, bir yandan elindeki orakla cangılları kese kese yolunu bulmaya çalışacak; tesadüfen bulsa bile, çoğunlukla hayat denen mücadeleden yenik çıkacaktır.

Evrende yaşayacağınız zaman parçasında misyonunuzun ne olduğuna karar vermek sizin elinizde. Unutmayın, toplumda giderek korkutucu hızla yayılan “parçalanmış aile” lere, mutsuz çocukluklara DUR diyebilirsiniz. Tek yapacağınız, karşınızdaki kişiyi sevginizin yumuşaklığı ve sabrınızın dayanıklılığı ile sarıp sarmalayarak dünyanın en başarılı terapisini uygulamak. İkili ilişkilerdeki bütün mutsuzluklar güvensizlikten, güvensizlikler ise aslında özgüven eksikliğinden doğar; özgüveni yerine gelen bir kişi sizi de, kendisini de, gelecek nesilleri de mutluluğa ulaştıracaktır. Yüreğinde sevgi ile doğan ve büyüyen insanları, doğadaki pek çok canlı türü gibi yok etmek ya da korumaya alıp çoğaltmak biraz da sizin elinizde, bundan emin olun.

 
Toplam blog
: 22
: 1664
Kayıt tarihi
: 14.10.06
 
 

Merhaba, Okumaya olan sevdam beni yazmaya yöneltti ve artık sevgili dostlarımın da yüreklendirmesiyl..