Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ağustos '07

 
Kategori
Felsefe
 

Müziğin tetiklediği melankoli

Müziğin tetiklediği melankoli
 

Bir de “yad eller” almasaydı beni!, “Dönülmez akşamın ufkundan” bile dönerdim...


Müzikli bir anın yaşattıkları

Bu gün müzikli bir gün.
Her şeyin var olduğu internetin sanal âleminde
benim de payıma bir müzik sitesi keşfi düştü.
Derya gibi. Kaybolmak isteyenlerin kolaylıkla başarılı olabileceği bir ortam.

Müzikten amacınız, “acılı adana” söyler ya da “aşklı Türk filmi” sorar gibi
bir parça “ızdırap” seslendirmekse buyurun.
Hüzünlümü, …duygulumu… acılımı…
batsın bu dünyalımı… tekmili birden var…
Madem kendini ifade etmenin yollarından biri müzik..
Bende kendi müziksel etkileşimimi anlatayım…
Size kolay gelsin…

Neler yok ki. Bestekar padişahlardan, flemenkoya,
Anadolu’nun Osmanlı müzisyenleri Ermenilerden, Yahudilerden Rumlara,
Mozart’ın loca müziklerinden Balkan havalarına…
Bir bakıyorsun Atatürk’ün sofrasındasın,
bir bakıyorsun Mehter eşliğinde Balkanlara akıyorsun,
bir bakıyorsun Mevlana’sın ….
Dönüyor, dönüyor.. dönüyorsun…

Her türden ne arasan var.
Sanki Mevlevi degahı, kesinlikle umutsuzluk vaat etmiyor.
Üstelik her şey otantik.
Çocukluğumdaki gramofonların taş plaklarının kayıtları
filtrelenerek günümüz teknolojisiyle sunulmakta…
Size kalan mı?
Mutlu olma sanatına vakıfsanız, rafine zevkleriniz varsa,
ve de “altıncı boyutunuz” gelişmişse ohhh...
sürün keyfini..

Ben sanat müziğimizden dalıyorum aleme..
Her biri bir devrin duygularını yansıtıyor.
Bana kalan mı? >
Doyasıya nasiplenmek.. tadını çıkarmak…
ve kendini ifade edemeyip gizli kalmış bir kabiliyet olarak
... üstatların yaptıklarında kendimi bulmak..
Ne yapayım, bende olan da bu…
Hem ben ve benim gibiler olmasaydı,
üstatlar bu güzelliklerini kiminle paylaşırlardı?..

Allah bahşetmiş, besteliyor…
Allah bahşetmiş, çalıyor…
Allah bahşetmiş, söylüyor…

Bende nasiplenenlerdenim… dinliyorum…
tüylerim diken diken ürperiyor ve
.... yazanın, besteleyenin duygularıyla hissediyorum…
Hem de kesinlikle kıskanmadan..
Bu güzelliği paylaştıkları ve yaşattıkları için kendilerine şükran hisleri besleyerek.
Madem “baki kalan kubbede bir hoş seda imiş”…
Bende yeteneğim sınırlarında kubbedekilere eşlik etmenin kolaycılığını yaşarım.

Dalarak aleme, hali neymiş diye “Hicaz”dan çıkarak
..bir tepeden bakıyorum
aziz İstanbula”…
"rast”la dolaşıyorum “hafızın kabri olan bahçede”…
Her gece açan gülü koklayarak…
Her seher öten bülbülü dinleyerek…
“Hüzzam”la dalıyorum hüznün kollarına
“allı yemenin” acısını yüreğimde hissederek.
Bir de “yad eller” almasaydı beni…!
“Dönülmez akşamın ufkundan” bile dönerdim...

Ve de oluruna denk gelirse, “kabir başında istenen çınar” misali
ve de seçeneğim varsa "saba", "segah" ve "buselik" de olsun..
Olsun da canımı da yaksın, tenimi de ürpertsin...
Sarsın beni melankolinin acı veren hüznü.
Öyle ki, halimi gören "...sahilde ağlayan saba rüzgarı..."
teselli bulsun kendine…
Sormasın kimse, ben dururken "...ne güle ne bülbüle..."
...
onlar ne anlar aşktan sevdadan …

Haydi ne duruyorsun "…rindleri bir kere daha öldürelim…..
Hafızın bahçesinde
dolaşalım” ve
“kanayan ecramıyla..." çığlık atanları dinleyelim.
Ve sonra "..bir al hale bürünelim” ve yürümeyelim…
..... olabildiğince ağırdan alalım.....
Daha sonra "..yavaş yavaş bile çıkmayalım”…
Hatta mümkünse hep ortasında kalalım ömrün...
” avuçlarımızda sonbaharımızın bir avuç kızıl yaprağıyla..."
ve
"..bir an bakalım semaya ağlayarak...".. öyle ki tercihimiz
"..gecenin sessiz ve karanlık.." olanından yana olsun..
Uyutalım her şeyi… “Kalbi viranımızdaki susmayan kuş” hariç…

Sizde arayın, bulursunuz ve dinleyin bestelenenlerle, söylenenleri…
Besteletenleri ve söyletenleri hayal ederek…

İşte böyle..
derinliğiniz, görüntünüzden fazla ise…
Biraz Ömer Hayyam’dan,
Biraz Mevlana’dan,
Biraz kendinizden nasibiniz varsa,
Yahya Kemal’le zirvede,
Münir Nurettin’le semalarda gezinmeye gönüllüyseniz….
Rahat bırakmaz sizi ne "saba”, ne “segah”, ne “buselik”.
Ve de bilmem ne…

Dalmayı bile beceremiyorum… derya gibi…
Nedamet getirmiş bir sarhoştum…
Tövbekardım...
Mırıldanmayı keseli çok olmuştu…
Nerden hatırladım... unuttuğum "afyonları"... "haşhaşları"..
Görmeyecektim şarabın baştan çıkarıcı “lal rengini”…
Meğer ne de kolaymış “baştan çıkmak”....
....  
onca aradan sonra….

Haydi kendine güveniyorsan….
arayan bulurmuş...
buyur “dükkan senin”.
http://muzik.gslportal.org/

 
Toplam blog
: 193
: 1045
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

Bilecik doğumluyum. Emekli Eğitimciyim. Ankara'da ve yazları Kuşadası'nda yaşıyorum Günlük uğraşl..