Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mart '16

 
Kategori
Müzik
 

Müzik, insanların kullandığı ilk lisandır!

Müzik, insanların kullandığı ilk lisandır!
 

''İster içimizde ister dışımızda alınsın her nefes bir sestir; bu ses müziğin ta kendisidir.''
Sufi İnayat Khan
 
Geçtiğimiz günlerde elime bir kitap geçti. 'Müzik-İnsan ve evren arasındaki köprü' adını taşıyan bu eseri Sufi İnayat Khan kaleme almış. Çok beğendim ve kitabı okumamış olanlar için içeriğinden bahsetme isteği duydum. Belirtmek isterim ki aşağıda okuyacağınız metin bana ait değil, İnayat Khan'ın ifadelerinin tarafımdan özetlenmiş halidir. 
 
Tüm varoluşun ardında 'hareket' var malum. Aslında hayat... Hayat, varlığın dışavurumu ise müzik de bu hareketin ifadesidir. Evrenin müziğinden bir o kadar sade ama o kadar da derin bahsediyor Sufi Khan.
Doğa nefes alır, hareket başlar ve müzik kendini ifade eder. Doğadaki ahenk ve güzelliğin ardında 'güzelliğin hareketi' yani müziği vardır. Biz insanlar bunu nasıl duyarız, ne kadarını duyarız, duyduğumuzu nasıl anlamlandırırız ve anlamlandırdığımız şey ruhumuza ne yapar? İnsan ve doğa, insan ve müzik, insan ve doğası arasındaki ilişki böyle kurulur aslında. Bizler sınırlı algılayışımız içerisinde güzelliğin hareketini de sınırlı algılarız. Aramızda bu sınırı aşanlar var elbet. Ve müzikle ilişki kuranlar, bağ kuranlar ve o bağı güçlü tutanlar yaşam demek olan, yaşamın içinde olan ve Sufi Khan'a göre yaşamın ta kendisi olan müziği duyar, dinler ve yaşayabilirler. Varlıklarını onunla yoğurabilirler. Bu ruh, kendini her varlığın özünde 'hareket' yani 'hayat' olarak belli eder. 
 
Buna göre müzik herşeyin özünde zaten vardır. Çünkü o, evreni yöneten ve birarada tutan kuralların içinde vardır. İnsan kendini dinlediğinde kalp ve nabız atışı ile nefesinin belirli bir ritme sahip olduğunu görür. Hayat, vücut denilen bu mekanizmanın ritmik işleyişine bağlıdır. Buna göre alınan her nefes bir sestir. Bu ses müziğin kendisidir. İnsan sürekli olarak bu müzik aleminin içinde nefes alıp vermektedir. Müzik tüm sanatların ortak dilidir; güzelliğin ortak dili...
 
Müzik, kalpleri kısır benlik hapishanesinden kurtararak dünyaya açar. Meditasyonlarda, meşklerde, muhabbette ve güzellikte yaratımı özümsemenin kaynağıdır. Müzik bir mucizedir ve o hayatın her anında ve her daim içindedir. 
 
''Müzik, doğanın kaynağı olan evrensel dengenin bir suretidir. İnsan bilinci bu dengeyi bir ucundan yakalayıp hayatına katmayı bilmiş ve onu çeşitli biçimlerde dile getirip dışa vurmuştur''. Bütün bilgeler müziği kutsal bir sanat olarak görürler. Müzik, dinlerin de üstündedir. Henüz söze dökülmemiş kaynağın ta kendisidir. Müziğin doğası ve doğanın müziği Bir'dir. 
 
Her insan kişisel bir öz müziğe sahiptir. İnsanlar birbirleri ile sözcüklerin dışında bu müzik, ritm ya da ton ile iletişim kurar. Hareket, ifade, bakış, yürüyüşteki uyum ve uyumsuzluk kişinin özüyle uyum ya da uyumsuzluğunu sergiler. Yazısından bile insanın ruh hali/karakteri sezilebilir. Derinlemesine bakıldığında dışsal görüntüden içsel görüntüyü sezebilmek mümkündür. İnsanın yaydığı müziği gönül kulağı ile dinlemektir bu. İnsanları çekici ve itici kılan yaydıkları bu kesintisiz tınıdır. Bu kişilik müziği onların benliğini ortaya koyar. Uyum ve uyumsuzluk buradan kaynaklanır.
 
İnsan, kendini dinlediğinde hayatın ruhsallığıyla iletişim kurar. Kendini yeterince dinlemeyen ruhunda taşıdığı sırları gözden kaçırır. Yaşamın müziğini, kendi doğasının müziğini duyamaz olur. 
İnsanı diğerlerinden uzaklaştıran ve onu uyumsuz kılan dar görüşlülük ve eksik bir ruhsal gelişimdir. Uyumsuz olanlar kendilerini diğerlerinden üstün ya da alçak olarak görür. Bu davranışlarıyla kendilerini soyutlar ve dostluk duygularını köreltirler. Böylece mutlu olamazlar. Mutlu insanlar her an yeni dostlar edinmeye hazır olanlardır. Hayata bakış açıları arkadaşçadır. Sadece insanlara değil nesneler ve olaylara karşı da dostça yaklaşırlar. Bu yaklaşım ufukları genişletir ve zihinleri saran duvarları yıkar. Duvarlar yıkılınca özler buluşur, çoğalır ve ulaşılamaz gibi görünen bütünleşme de kolaylaşır. Alemlerin müziğini dinlemek ve ona katılmaktır bu. İnsan kendiyle başbaşa kaldığında kendi içsel müziğinden zevk alır. Kendisiyle başbaşa kalamayanlar kendi öz müziklerini duyamayanlar mı!
 
İnsan doğası, bin oktavlık bir piyanonun bile çıkartamayacağı çeşitlilikte tınıyla doludur. Böylesine dev bir açılıma ve çeşitliliğe imkan tanıyan bu aleti tekdüze ve bir boyutlu kullanmak ne büyük hata! Kişilerin birbirleriyle hangi ruhsal oktavlarda konuştuğunu çıplak gözle görmek mümkün değil. Bazen iki kişi fikir ayrılığına düşer, üçüncü gelir tüm sorunlar ortadan kalkar. Bu müziğin özünde yatan sihirdir. İnsanın yapısı müzik ve uyumdan oluşmuştur. Kimi insan kulağı ile kimi ruhuyla duyar. Düşünmekten kaçınanlar sadece fiziksel bir düzlemde maddesel bir hayat sürerler. Acı, keder ve insanın üzücü yönler aslında dünyevi hayatın yüzeyinde yer alırlar. Çağlar boyunca düşünürler gerçek bir hayata başlamak için benliği arındırmanın öneminden bahsedip durmuşlar. Niye? Bir şairin dediği gibi '' insanın gönlü genişlemeye başlasın, yeter!'' 
 
Eğer hayatın özünde bir ahenk olmasaydı yaşadığımız bu dünyada bir uyum arayışı içinde olmazdık. Ruhumuz da olmayan bir şeyin peşinden gitmezdi. Dünya üzerinde uyumsuz/ imkansız gibi görünen şeyler aslında insanların hayallerini sınırlamalarından kaynaklanmaktadır. Kişi ufkunu ne kadar geniş tutarsa içinde ahengi yakalayacağı şeylerin sayısı da o denli artar. İnsan ruhunun derinliklerinde evreni ayakta tutan müziğin bütünsel yansıması vardır. Bu yüzden alemlerin müziği yaradılışın özüdür. İnsan ruhunu kavramak üzere yola çıktığınızda kulağınızda ve ruhunuzda alemlerin müziği olacaktır. 
 
Doğu dünyasının müzik konusuna bakışının temelinde 'sezgi' vardır. Sanat ve bilimin her türünde de sezgi vardır. İnsanların onlara kendi özlerinden gelen sesi ileten sezgilerini unutup sadece dış dünyaya yönelmeleri yakın dönemlere özgü bir yaklaşım! Eski tarihlerde sezgi, herşeyin temelinde yer alırdı! Müzik veya sanatın herhangi bir dalı mekanik olarak görülmezdi. Onların açısından müzik insanların kullandığı ilk lisandır! Nitekim hayvanlar da birbirleriyle iletişim kurmak için kelimelerden değil sesten faydalanırlar.
 
Doğu müziği, tarihi müziğin izlerini taşıyan ve bize bu konuda fikir veren tek kaynaktır. İnsan doğasında sürekli bir 'değişim ihtiyacı' bulunmasına rağmen, köke olan bağlılık müziklerine yansır. Örneğin Hindu müziğini inceleyerek geçmişe doğru bir yolculuk yapmak mümkündür. Sadece nota uyumu değil seslerin karakter ve yapı olarak da çok iyi analiz edildiği görülür. Geleneğe göre notalar; kuruluk, ıslaklık, soğukluk ve sıcaklık gibi birtakım ifadelerle özdeştir. Bunu günümüzde açıklamak zordur. Günümüzde müzik, sadece enstrümanların kalitesine bağlı gibi gözüküyor! Eski çağlarda müzik doğaya bağlıydı! Tarihi sanskrit elyazmalarında sesin perdeleri hakkında açıklamalar vardır. Ses perdesinin belirlenmesi için değişik kuşlar ve hayvanlardan yararlandığından bahsedilir; doğanın çeşitliliğinin kullanılmasından...
 
Hindu müziğinin özü, çeşitli temaları mevsimlerle, değişik nağmeleri de gün ve gecelerle özdeşleştirmede yatmaktadır. Sesleri farklı zaman dilimleriyle buluşturmanın bir anlamı vardır. Bugün bile raga-hint müziğinde heyecan havasını yaratmaya elverişli makam doğu, batı, kuzey ve güneyde çalınıp söylenmekte. Hintliler yaptıkları müziğin olabildiğince doğal olması için çalan ve icra eden kişiye olabildiğince sınırsız bir icra özgürlüğü tanırlardı. Bu nedenle müziklerinde belirli bir norm ve birlik eksikliği bulunuyor. İcra ettikleri müziklerde bireysellik ön plana çıkıyor ve bu bilgiler usta-çırak ilişkisi içinde aktarılıyordu. 
 
Hiçbir sınırlamaya bağlı olmadan hislerin müziğe dökülmesi tarihi müziğin en büyük özelliğidir. Pek çok müzisyen birarada müzik icra ederek içsel coşkularını artırmıştır. 
 
Müziğin ya da sanskritçedeki tanımıyla 'sangita'nın üç temel öğesi vardır; lisan, icra, hareket. Hindular hareket ilmini diğer bir deyişle raksı hiçbir zaman müzikten ayrı tutmamışlar, bu üç temel öğeyi de aynı anda kullanmışlardır. 
 
Tarihi müziğin en değerli yanı ton ve ritmi ustaca kullanabilmesindedir. Bu duygu ve hareketin de daha içten kullanılmasını kolaylaştırır. Hindular zamanlama ve ritm anlayışlarını daha da geliştirerek olağanüstü bir denge yakalayalabildiler. Müzikteki bu gelişme tarihi müzikte insan psikolojibiliminin ve sanatının doğmasına yol açtı. Bu bilim ve sanata Mantra Yoga denir. 
 
Yoga, birlik, birleşmedir. Mantra yoga ise dünyevi hayat ile ruhsal hayatın kutsal bütünleşmesi anlamına gelir. Nefes alırken havanın alıp verilmesi sırasında göğüs de alçalıp yükselir. Aynı şey doğada da vardır. Güneşin doğması, batması gibi, denizlerdeki gel- git dalgaları gibi. İnsan vücudundaki titreşimler de değişkendirler ve sabah, akşam farklı bir ruh halinde bulunurlar. Bu yüzden yogiler kalbin ve nefesin ritmini evrensel müziğin tonuna ve ritmine göre ayarlamışlar, bu da onların içsel titreşimlere yönelemelerine neden olmuştur. Bu yöneliş, sesten nefese doğru bir gidiştir. Bu manada se ve nefes birbirlerinin eşi gibidir.
 
Müzik, eğlence ve zaman geçirme aracı değil, insanı canlı tutan ve vücudunda kesintisizce akan bir ritmdir. Nabız, kalp ve nefesin birbiriyle uyum içinde olması canlılıktır. Sağlıklı olmamız ve duygularımız bu ritmlerin düzenli olmasına bağlıdır. Unutulmamalı ki hayat ritminin değişmesi her insan üzerinde farklı da olsa mutlaka bir etki yaratır.
 
Sufi ve mistikler günlük çalışmaların ardından yaşamak için gerekli olan 'hassas denge'yi yeniden kurmak için müzik icra ederler.  Dervişler, sır ve özlerini paylaştıkları dostlarla birlikte toplanır ve sema dönerler, yaşadıkları anın kutsallığına inanırlar. Gelecek kaygıları yoktur. Açlık ve susuzluklarını hissettikleri anda giderirler. Müziğin her ritmik vuruşu ve tınısı ruhlarını derinden titretir, müzikle coşar, kendilerinden geçtikleri vecd hali içerisinde dans ederler. Bu yolla vücut, zihin ve ruh sağlığını dengede tutarlar.
 
Günümüz dünyasında en önemli ruhsal sorunların başında stres ve sinir bozuklukları gelir. Hayat, her geçen gün doğallığından biraz daha kopar, daha yapay bir hal alır. İleriye atılan her adım, insan ruhu adına geriye atılmış bir adım halini alır. İnsanın ruh sağlığına kavuşabilmesi kendisini gerçek yüzü ile özünü tanıyıp/hatırlayıp yeniden keşfetmesine ve onu yaşamasına bağlıdır. Bunun için 'kendini dinleme' sanatının uygulanması gerekir. Yine konu dönüp dolaşıp geliyor insanın kendi öz müziğini, uyumunu bulması meselesine...
 
Müzik ruhun lisanıdır. Kendisiyle birleşen insan diğerleriyle de birleşir. Müzik insanları birleştirir. Yaradılış titreşimler yoluyla gerçekleşir. Bu titreşimin adı müziktir.
 
İnsan yapı ve davranışlarının belirlenmesi konusunda iki temel görüş vardır. Bunladan ilki çevrenin insanı belirlediğini varsayar. İkincisi ise çevresel etkilere rağmen yine de insanın kendi kendisini belirlediğini öne sürer. Bu son görüş mistiklerin benimsediği yaklaşımdır. Sufiler tıpkı yogiler gibi kendi içlerine giden yolu bulmak için müzik sanatını kullanırlar.
 
Müzik, ruhun isteklerine cevap veren bir kaynak, bir pınardır. İnsan ruhunun en derin katmanlarına bile rahatlıkla ulaşabilir. İnsanlar genellikle bedensel ihtiyaçlarını karşılamakla yetinmeyi seçerler. Anlık bedensel tatminler edinildikleri anda yine ve yeniden doğarlar. Bedenimizin fiziksel ihtiyacını karşılamaktan öteye gidemediğimiz sürece ruhumuza eziyet çektirmeye devam ederiz.
 
İnayat Khan, doğu müziğini, kendi deyimiyle tarihi müziği kitabında Hint müziğini örnekleyerek anlatıyor. Müziğin ve insan ruhunun birliğini/birlikteliğini ise çok güzel anlatıyor. 
 
Okumak isteyenlere...
 
 
 
 
 
 
Toplam blog
: 118
: 631
Kayıt tarihi
: 07.10.13
 
 

İnsanın kendinden bahsetmesi meselesi benim için zor konuların başında gelir. Bu anlamda söyleneb..