Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '11

 
Kategori
Müzik
 

Müzik

Müzik
 

Bazı zamanlar öyle aklıma gelir, şöyle biz hayatımızı yaşayıp giderken arka fonda hep bir müzik eşlik etse diye. Ruh halimize, yaşadıklarımıza, o an ki durumumuza göre sessiz sessiz bir şeyler çalsa geride, filmlerdeki gibi. Fantezi. Mesela öfkelendiğimizde arkadan gümbür gümbür davullar, bütün vurmalı çalgılar giderek artarak yükselse. Ya da böyle çok nadir zamanlarda ortaya çıkan huzur gelse insanın üzerine işte o zaman bir lir ya da flüt sesi alıp seni denizlere, sapsarı yeşilliklere (sapsarı yeşillik nasıl olur bilmiyorum ama benim gözümde öyle canlandı) götürse. Keder seni bütün kollarıyla sarıp sarmaladığında keman çalsa en içli, hüzünlü bir kadın sesi yüreğindeki acıyı sana anlatsa gözlerinden yaşlar süzülürken sicim gibi.

Dikkat ettim ben en çok kederlendiğimde, üzgün olduğumda müziğe sığınıyorum sanırım. Bu da hayatımın büyük bir bölümünü kaplıyor demektir.

Birçoğumuz için önemlidir müzik ama farkındayız ama değil.

Geçenlerde müziğin başlangıcıyla ilgili bir yüksek lisans tezi çıktı karşıma, gayet iyi çalışılmış, toparlanmış. Tezde, müziğin doğuşu ile ilgili çeşitli öneriler ve teoriler yer almakta. Şöyle dönüp bir geçmişe baktığımızda her seferinde bir kez daha anlıyorsun ki bugünü anlamak için geçmişi bilmek lazım.

Müzik Yunanca bir kelime olup “Mousike” ya da “Mousa” kelimesinden geldiği kabul edilmekteymiş. Yunan mitolojisinde, tanrı Zeus’un kızları olarak bilinen dokuz peri kızına “Mousa-Muse-Melek” denilmekteymiş. Eski Yunan’da bu peri kızlarının tüm dünyanın güzelliklerini ve ahengini düzenlemekle görevli olduklarına inanılırmış (böylesine saf ve temiz bir inanış ne hoş ama aynı zamanda inananlar için ne kadar naçar). O yüzden de hemen hemen her dilde kullanılmakta olan Müzik kelimesinin kökeni adı "Mousa" olan bu peri kızlarından gelirmiş.

Müziğin nasıl ortaya çıktığına ilişkin görüşler arasında “dil” den, insanların birbirleriyle kurduğu duygusal ilişkilerden doğduğu, hayvan ve özellikle kuş seslerinden ortaya çıktığı ya da müziğin kökeninde insanların doğasında bulunan bazı içgüdüsel temellerin yattığını ve dinsel özellikli ayinlerle bağlantılı olduğu ileri sürülmüş. Platon ise müziğin “acılar içinde yaşayan insanoğluna tanrıların bir armağanı” diye buyurmuş (kişisel kanaatim: doğrudur).

İlk insanın, doğanın seslerini yansıtmaya çalışması, kendi sesini suyun, dalgaların, rüzgarın, kuşların, hayvanların sesine benzetmeye çalışması ezginin ortaya çıkmasını sağlamış, korkusunu yenmek için çığlıklar atmış, yalnızlığını çaresizliğini unutmak, doğa güçlerine tapınmak için mırıldanmaya başlamış ve sonrasında da ruhsal değişimine göre ezgiler, melodiler yaratmış.

İnsanlık, ses ile ortaya çıkan müziğin ilk başlarda temel malzemesi olan doğanın sesleri gök gürültüsünde, yer sarsıntısında doğa üstü güçlerin etkisini, suyun şırıltısı, denizin çarşaf gibi görüntüsü ya da kabarmasında tanrıların iyiliğini ve öfkesini, rüzgarın uğultusunda kötü ruhların sesini (oysa ben ne çok severim rüzgarın uğultusunu) bulmuş olmalılar. Onlar için doğanın sesleri bir kehanet bir haberci gibiymiş. Bunların izlerini arkeolojik verilerle yakalamak mümkün. Örneğin Hitit’lere ait yazılı belgelerde adı geçen ve tasvirlerde görülen fırtına tanrısı olarak tanımlanan güce yapılan kutsal sunu açıkka görülmektedir.

Antik dönem insanları sınırlı sayıdaki eylemlerinde, doğayla iç içe geçen hayat süreçlerinde müzik hep önemli bir unsur olmuş. Avların bereketli geçmesi, ürünün kaldırılması, hastalıkların vücuttan kovulması gibi birçok aktivitede müzik hep onlarla birlikte olmuştur.

Daha pek çok şey anlatılabilir müzik üzerine ama bir yerde kesip kendimizi doğa ve müziğe bırakmak gerekir kanımca….

 http://www.youtube.com/watch?v=gSX444hQ5Vo 

Videonun sözleri:

Küller ve Kar

Tüy ateşe
ateş kana
kan kemiğe
kemik iliğe
ilik küllere
küller kara
Tüy ateşe
ateş kana
kan kemiğe
kemik iliğe
ilik küllere
küller kara...

Balinalar şarkı söylemiyor,
çünkü bir cevapları var.

Şarkı söylüyorlar,
çünkü bir şarkıları var.

Ne önemlidir
sayfada yazılı olan değil
önemli olan,
gönülde ne yazılı olduğudur.

Haydi mektupları yak
ve küllerini kara ser.

Nehrin kenarında,
bahar geldiğinde ve kar eridiğinde
ve nehir yükseldiğinde kıyısına geri dön
ve kapalı gözlerinle
mektuplarımı tekrar oku.

Bırak kelimeler ve imgeler vücudunu
dalgalar gibi yıkasın.

Ellerinle kulaklarını kapa
ve mektupları tekrar oku.

Cennet müziklerini dinle.
sayfa, sonraki sayfa, sonraki sayfa...

Kuşun yolundan uç...

Uç...
Uç...
Uç...

 
Toplam blog
: 78
: 874
Kayıt tarihi
: 03.10.08
 
 

Yaş olarak 35 dolaylarında, bir arkeoloğum. Çoğu zaman eksileri artılarından fazla da olsa mesleğ..