Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Eylül '21

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Mythos’ Hikayeleri

Mythos’ Hikayeleri

Gaia Cronus’unPençeye Benzeyen Elleri İçin Demiri Yaratmış.

“İşin aslı çocuklar. Eski Yunanlılar doğadaki her şeyi Tanrı olarak görmüşler. Tabi birçok olan olayı da onlarla bağdaştırmışlar. İnsan şeklindeki ölümsüz tanrılar Yunan Tanrılarının temelini oluşturuyor. Asırlar boyunca anlatılan ‘Mythos’ denilen hikâyelerden oluşan Yunan mitolojisinin an konularını şöyle sıralayabiliriz.

Dünyanın, Tanrıların ve insanların oluşumu,

Tanrıların kendileri veya insanlara olan ilişkileri,

Anlatılırken ilave edilen hayal ürünü olaylar… Şimdi daha da öncelere gidelim isterseniz. Tam ders anlatır gibi olacak ama bu da bir çeşit ders gibi oldu.”

“Olsun Rüya abla biz heyecanla dinliyoruz.”

“Tamam canım. İlk başta sonsuz boşluk vardı. Bu neydi? Kaos’tu. Sonra ne oldu? Gaia yani toprak ana…”

“Toprak anamı?”

“Gaia için toprak ana denir. O rivayete göre. Yalnız çocuklar bir kez daha diyorum. Bakın dikkat edin. O rivayete göre diyorum. Bunlar rivayet, efsane hikâye. Hayal gücünün anlattığı masallar. Bazı bulgularla birleştirilmiş, hayal ürünü anlatılar. İlk başta bunda karar kılalım. Sakın bunların gerçek olduğunu düşünmeyin. Biliyorsunuz. Allah birdir. Onun Resulü Peygamber efendimizdir. Bu sadece anlatılması ve dinlemesi güzel olan masallardır. Bir kaçta isim bu güne kadar kim bilir nerelerden oldu da geldi ise bizler birleştirip küçük bazen büyük masallar anlatıyoruz. Mitoloji de budur aslında. Anladınız değil mi?”

Didar teyzesine çıkıştı.

“Bunları benim için söylemiyorsundur herhalde. Çünkü bunları her zaman söylersin zaten.”

“Tabi canım. Ama tekrarlamakta fayda var. Bu da bir dal. Bir bilim, bir eğlence, bir anlatı, bir dinleti dalı gibi bir şey… Tabi hayallerle alakalı... Hayalleri zengin olanlar ruhları zengin insanlardır. Bizde öyle düşünmeliyiz.”

Elif sesini yükseltti.

“Rüya biliyoruz çocuk muyuz biz? Allah Aşkına evet Gaia’dan söz et. Toprak ana dedin. Nasıl yani diye bir soru ile senin anlatmanı sağlamış olayım.”

“Gaia’ya toprak ana dedik. Gaia’dan gökyüzü yükseliyor.

Gökyüzü ’nün adı da Uranos…

Uranos Gaia’nın hem oğlu hem eşi oluyor.”

Elif hayretle atıldı.

“Nasıl ya?”

“O dönemlerde bazı tabular ya da doğrular yokmuş. Bu mitolojik olaylarda dikkatini çekerim çok fazla ensest sık rastlanan bir olaydır. Yani akraba ile cinsellik.”

Elif tiksinir gibi bir hareket yaptı. Rüya onun o hareketini dikkate almadan devam etti.

“Bunlar birbirine çok yakındılar. Bereketli yeşil Gaia, Uranos’un yağmurları ile ıslanınca, Eros ortaya çıktı.” Elif;

“Eros mu? Bu bildiğimiz Eros yani…”

“Evet. Yaratıcı aşkın ruhu… Gerçi Eros için bir varlıktan çok Gaia’nın ruhu olarak söz edilir… Ve denir ki; ‘Yeryüzü ile Gökyüzünü birlikte kılan güç.’ Evet, ondan sonra olanlar şöyle sıralanabilir. Gaia ve Uronos’un kucaklaşmasıyla ilk varlıklar oluşmaya başlar. Bir yerde okumuştum çocuklar aynen şöyle demişti benimde hoşuma gitmişti. Ezber kabiliyetim bu Yunan mitolojisinden sonra nerede ise bire bir hale geldi. Ne okursam ezberliyorum bu aslında hiç iyi değil. Çok yoruyor beni ama böyle zamanlarda da faydası oluyor. Denmiş ki;

‘Gaia, Uranos’un kolları arasında mutlulukla kıpırdandığında, narin, yeşil, yumuşak tepeler oluştu ve Gaia bu tepelerden Titanları doğurdu.’”

“Ne güzel söylemiş söyleyen!”

“Değil mi? Bunlar düşünme yeteneğine sahip ilk varlıklarmış. Titanlardan sonra Gaia yüz kollu, dev canavarlar doğurmuş. Ama burada kötü olaylar bu yüz kollu dev canavarlarla başlamış olmuş. Babaları Uranos onlardan hoşlanmamış hatta nefret etmiş. İğrenmiş… Onları görmek istemediği için toprağın içine geri itmiş. Toprak kim? Gaia... Gaia acıyla kıvranıyormuş. Bu kıvranmalardan yeryüzündeki büyük taşlık dağlar oluşmuş. Gaia çok acı çekiyormuş ama Uranos eziyetlerine devam ediyormuş…”

“Zalim Uranos. Zulüm her zaman var yani.”

“Var tabi o zamanlar daha da çokmuş. Gaia, ne yapacağını bilemiyormuş. Acı çekiyormuş. Dayanılmaz acılar üstelik! Sonunda çocuklarından yardım istemiş. Uranos’a karşı gelmelerini istemiş. Ama çocuklar Uronos tan çok korkuyorlarmış. ‘Biz bir şey yapamayız’ diyorlarmış. Sonra içlerinden biri cesur davranmış. Sadece Cronusannesine yardım etmeye karar vermiş. O titanların en cesuruymuş. Ama bu isteği sadece annesine yardım etmekle değilmiş. Onun gözü çok yukarılarda imiş.  Evrenin hâkimi olmak istiyormuş. Bunun içinde babasını yani Uranüs’ü yok etmeye karar vermiş. Ve annesine söylemiş. Gaia çok sevinmiş. Ama bir şeylerde yapması gerektiğini biliyormuş. Gaia Cronus’unpençeye benzeyen elleri için demiri yaratmış.” Elif güldü.

“Yani burada bir laf edeceğim olmayacak. Küfür etmeyim diyorum ama…”

“Elif. Sus. Masal bu ya… Allah Allah.”

“İyide bazen de insan dayanamıyor canım.”

“Dayan. Yerden biten bir demiri çakıl taşı ile bil eylemiş. Onu orak haline getirmiş. Ondan sonra almış oğlunu karşısına ve ona demiş ki;

Bununla babanı hadım edeceksin!”

Elif dayanamamış kahkahayı basmıştı.

“Hadım mı edecek!”

“Evet. Annesinin isteği bu olmuş. Oğlu önce şaşırmıştır mutlaka ama sonra da akıllıca gelmiş. ‘Tamam, yaparım’ demiş.”

“Yandı Uranüs yandı. Hani derler ya yandı keten helvası aynı onun gibi.”

“Nasıl bir benzetme bu anlamadım.”

“İyi bir benzetme iyi.”

“Neyse Cronus orağı almış. Beklemiş. Sinsice hazırlanmış planı için harekete geçmiş. Gece olduğunda uykuya dalan babasının üzerine atlamış ve onu hadım etmiş.”

“Bu kadar basit yani!”

“Eee ne olacaktı. Bu masal ya… Bin kere dedik değil mi bunda mantık arama bu masal.”

“İyi de canım. Koskoca Uranüs çok ucuza şeyini kaptırdı.”

“Elif…”

“Tamam. Sustum. Söyleyen gitti…”

“Bundan sonra inanılmaz şeyler olmaya başlamış. Rüya âlemi asıl şimdi başlamış. Hani demiştim ya size yeryüzü ile gökyüzü bitişikmiş ya da birleşikmiş. İşte o anda gökyüzü ile yeryüzü birbirlerinden ayrılmışlar.”

“Vay anasına be… Hikâye diye ben buna derim işte.”

“Değil mi Elif? Sana sabırlı ol diyoruz. Bu iyi bir hikâyedir diyoruz. Ama ne gezer anlatamıyoruz ki…”

“Anlattın. Anlattın… Eee.”

“Artık dünyaya hükmedecek hükümdarların, toprağa ayak basmaları gerekmiş. Çünkü gökyüzünden yeryüzüne hükmetmek mümkün değilmiş. Ha bu arada ufak bir ayrıntıyı unuttum. Cronus babasının erkeklik organını kesmiş ve kaçmış. Kesilmiş erkeklik organından toprağa kanlar damlamaya başlamış. Bu kanlardan da yeni varlıklar olmaya başlamış…”

Elif durmadan gülüyordu. Artık kahkaha atıyordu. Rüya bekledi.

“Elif gülmen bitince haber ver anlatmaya devam edeyim.”

“Vallahi karnıma ağrılar girdi. Ne gökyüzüymüş. Tabi düşün gökyüzünün akan kanlarının büyüklüğünü…”

“Elif. Elif’ciğiiim…”

“Efendim tamam. Dur gözlerimdeki yaşları sileyim. Ay gözümün önüne getiriyorum da.”

Elif bir süre daha güldü.

“Bu damlalardan da doğru dürüst bir şeyler olmaz herhalde.”

“Bravo tahminin doğru... İlk önce;

İntikam tanrıçaları Erinyslerolmuş. Bunlar korkunç yaratıklarmış. Hatta bunlara suçluları kovalayan mitolojik polisler bile deniliyormuş. Bir yerde de şöyle yazılmıştı.

‘Neden intikam Tanrıçaları olmuşlar?”

“Neden?”

“Erkeklik organı kesilmiş olan Uranos, çok büyük bir acı duymuş. Üstelik acıyı bilmiyormuş o zamana kadar ilk acı duyuşu oymuş. Büyük bir çığlık atmış. Yeri göğü sarsan bir çığlık... Tabi bu çığlıkta intikam arzusu varmış. Dolayısı ile İntikam Tanrıçaları doğmuş.”

“Düz mantık diyorum ben her zaman. Temelin hikâyesi kadar doğru olan düz mantık.”

“Bir çeşit diye de ilave ediyorsun herhalde Elif.”

“Yok, sen ilave et.”

“Âlemsin. İkinci damlalardan; Gigantlardoğdular. Şimdi bir sıralama yapalım.

 

Yeryüzü görünümde; Gaia…

Gökyüzü görünümünde; Uranos…

Fiziksel özellikleri bilinmeyen, insan görünümünde düşündüğümüz titanlar…

Yüz kollu devler…

Giganlar…

Bunlar; Gariptiler. İnsanlara benzer bir yapıları olmasına rağmen alt taraflarında yılan biçiminde bir kuyrukları vardı. İki ayakları üzerinde duruyorlardı. Çocuklar buralar tuhaf ama ne yapayım böyle yazılmış, böyle anlatılmış. Bende okuduklarımı sizlere anlatıyorum. Bazılarını da internetten okumuştum. Benim ilavem yok yani.”

“Tamam. Rüya anladık. Anlat sen. Biz yorumunu yaparız.”

“Peki, günah benden gitti. Erkeklik organı havada uçtu, uçtu…”

“Havada mı kalmıştı?”

“Eee herhalde kanlar damladı ya. Havada kalmıştı.”

“Organ uçtu. Sonunda suya düştü. Üzerinde bulunan spermler tuzlu deniz suyu ile birleşti ve köpük oluştu. Bu köpük Kıbrıs kıyılarında karaya vurdu. Ve içinden Güzeller güzeli Aşk Tanrıçası Aphrodite çıktı.”

“Vay be. İşte güzellik burada...”

“Aphrodite göğün kızıdır derler ve ilk Tanrıçalardan biridir. Biliyorsunuz bir ismi de Venüs’tür.”

“Venüs’mü? Sabah ve akşam yıldızı olarak söylenir.”

“Evet, elif çok doğru… Bundan sonra Cronus’un isteği olmuş. O her şeye hâkim olmuş. Ama oda çok zalim biri olmuş. Hatta babasından bile daha zalimmiş. Yüz kollu dev kardeşler kendilerini yerin altından kurtaracak diye beklerken o onları daha da yerin altına itmiş. Yer altı dünyasının en derin en korkunç yeri olan Tartanos’aitmiş onları. Onun korkusu onların kendine ayak bağı olmaları imiş. Bu arada kardeşi Rhea’yıkendine eş olarak almış.”

“İsim yabancı gelmedi.”

“Evet. Haklısın. Bütün bu olanlardan Gaia hayal kırıklığına uğramış.”

“Kocada elden gitti.”

“Öyle tabi… Gaia bir kehanette bulunmuş ve demiş ki;

Babana yaptıklarının aynısını çocuklarından biride sana yapacak.”

“Bu ne biçim kadın ya! Kendi istedi.”

“İyide diğer çocuklarını kurtarsın diye istemişti. Bu da o çocukları yerin kırk bin kat altına attı.”

“Ha ondan Gaia sinirli.”

“Evet. Zaman geçmiş. Rhea, bir sürü çocuk doğurmuş. Ve böylece Yunan Tanrı ve Tanrıçaları ortaya çıkmış. Zaman geçtikçe Cronus, annesinin kehanetinden daha da çok korkmaya başlamış. Ne yapmaya başlamış biliyor musunuz? Aslında bir toparlarsanız size anlatmıştım ama bir daha anlatacağım. Rhea doğurdukça oda çocukları yutmuş.  Rhea bakmış ne kadar doğursa kocası yutuyor. Bir plan yapmış. Yalnız burada sizlerin bana soracağı soruyu tahmin ediyorum bakışlarınızdan. Biraz önce Yunan Tanrı ve Tanrıçaları ortaya çıkmış dedim. Biraz sonrada Rhea doğurdukça yutmuş dedim. Evet, iki tür anlatı var birinde hepsini yutmuş sonra kusmuş çıkartmış, birinde de onların sonradan olduğu. Hangisini istersek onu düşünebiliriz.”

Elif ayağa kalktı.

“Hayatımda hiç böyle bir hoca görmedim. İki türünü anlatıyor ve diyor ki; ‘Seçin beğenin hangisi işinize geliyorsa onu aklınızda tutun.’”

“Evet. Öyle ben ne yapabilirim?”

“Bizi biraz daha aydınlatabilirsin!”

“Elimden gelen budur. Hani adım hıdır misali…”

“Şaka yapıyorum canım benim. Daha iyisi ne olsun ki.”

“Of ya Elif beni yordun. Yordun.”

“Canım araya birkaç tatlı koymazsak olmaz ki. Düz kitap okur gibi olur. Vallahi sıkılırız.”

Muhtar itiraz etti.

“Ben sıkılmam.”

Didar dudak büktü.

“Ben asla sıkılmam. Benimde ilgi alanım.”

“Yuh size alçaklar. Beni yalnız bıraktınız ha. Alacağınız olsun. Siz sıkılmazsanız ben hiç sıkılmam. Buyurun hocam.”

“Sağ ol öğrencim. Annesi ile konuşmuş. Annesi biliyorsunuz kocasının da annesi yani Gaia…”

“Bir dakika ben koptum kim kimin annesi?”

“Canım böyle araya durmadan girersen unutursun tabi. Kim kimin annesi olacak. Rhea’nında annesi Gaia hani kardeşi ile evliydi ya.”

“Evet. Hatırladım.”

“Rhea yine hamile. Çocuğunu kocası yutacak diye korkuyor. Annesinden yardım istiyor. Birlikte plan yapıyorlar. Daha doğrusu annesi ona bir akıl vermiş. Çocuğunu Girit adasına gitmiş, orada bir mağarada doğurmuş.”

“Evet, annesi oğlunu keçi sütü ile beslemiş. Zaman geçiyormuş. Kocasının yanına gitmesi gerekiyormuş. Kocasının şüphelenmemesi için gitmek zorundaymış. Orada yaşayan Kuretler varmış.”

“Onlarda kim? Rüya yedin beni. Yedin.”

“Ben ne yapayım. Ne ise onu anlatıyorum.”

“Yahu ben bu kadar akıllı olsaydım profesör olurdum.”

“Ben akıllıyım o zaman.”

“Evet. Doçent olduğuna göre seneye profesör olacağına göre!”

“Elifim. Sen yine nereden kapanıyordun bize göstersene.”

“Tamam.”

“Bunlar o bölgede yaşayan küçük tanrıcıklarmış.”

“Onlar nereden gelmiş?”

“Bilmiyorum. Ya da bilinmiyor. Onlar orada yaşıyorlarmış. Onlara küçük tanrıcıklar denilirmiş. Bu kadarını biliyorum. Kadın oğlunu bunlara emanet ediyor ve bir anlaşma yapıyorlar. Eğer Cronus oğlunun yanına yaklaşırsa bunlar korkunç sesler çıkartacaklar bebeğin sesini duymasını engelleyecekler. Rhea dönmüş ve bir kaya parçasını da sarmış kundak gibi yapmış ve kocasına vermiş oda onu yeni doğan bebek sandığı için yutmuş.

 

Nazan Şara Şatana’nın Yunan Mitoloji Kitaplarından…

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....