Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Haziran '09

 
Kategori
Güncel
 

N'ayır, n'olamaz, nisyan...

Nisyan... Benim yaşıtlarım ve yaşça benden daha küçük olanlar için; “isyan” kelimesinin, eski Türk filmlerindeki, Cüneyt Arkınvari okunuşu gibi algılansa da; “nisyan” başlı başına ayrı bir kelime ve anlamı da: unutmak; hem de ağır ağır, tüm detaylarıyla, sindirerek unutuş...

Hafıza, rüya, uyku, unutuş, hatırlama gibi beyinsel süreçlerle ilgili günümüz tıp biliminin bir takım teorileri, bulguları olsa da; bu gibi süreçlerin nasıl işlediği henüz tam olarak ortaya konmuş değil.

Nasıl çalışıyor şu hafıza denen şey? Hiç düşündünüz mü? Kafamızda herhangi bir kayıt cihazı, kağıt, kalem olmadan; nereye ve nasıl kaydediliyor görüntüler, sesler, kokular, renkler, duygular, hisler? Dahası, sonraki herhangi bir anda, yokluklarında, nasıl oluyor da tüm keskinliğiyle hatırlanabiliyor yada silinip gidebiliyorlar bütünüyle? Tamamen soyut çıktıları olan bu süreçler, her daim ilgimi çekmiştir. İnsanın, beyninin ancak %10’ unu kullandığı iddiasının yanısıra, beynin çalışma prensiplerinin de tam olarak çözülmemiş olduğu bir gerçek...

Sizi de, ansızın, bulunduğunuz ortamdan alıp, başka bir diyara götüren kokular, şarkılar, sesler, renkler, anılar olmuştur. Hiç mi, uzun zaman görmediğiniz bir sevdiğinizin kokusu, kendisinin kat’i yokluğunda hem de, ansızın burnunuzun direğini sızlatmadı? Bu yokluk hiç mi sarsmadı sizi? Ve hiç mi, “nasıl oluyor da, olmayan bir şey bu kadar gerçekmişcesine, varmışcasına hissettirebiliyor kendini” diye düşünmediniz?

Kokularla, şarkılarla, insanlarla, seslerle, mekanlarla ve daha bir sürü benzeri veriyle kaydediyor beynimiz hayatımızdaki acı – tatlı şeyleri hafızamıza. Enteresan bir kodlama sistemi var. Hatta bazen, sanki bizimle oyun oynuyor beynimiz. Örneğin; bir koku yıllar sonra kokladığınızda bile; hafızanızda o kokuyla “özdeşleşmiş” olan döneme, mekana veya insana götürebiliyor sizi, ışık hızıyla hem de...

Veee işte geldik, yazının gelmesi gereken, o hazin yere... anılara... gün geçtikçe, zaman tarafından acımasızca kazınıp silinmelerine hafızamızdan, biz hiç istemesek de... ya da bazen ansızın hatırlanmasına; unutmak için yalvardığımız şeylerin...

Ama ne yaparsak yapalım, biliyoruz ki, eskilerin dediği gibi: “Hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür...” Yani, insan hafızası doğası gereği unutur, çünkü unutmak gibi bir özrü vardır insan beyninin. İstesek de unuturuz, istemesek de... bunu bir kayıp olarak algılasak da, faydalı bulsak da....

Bakmayın unutmanın ilk etapta kötü gibi görünmesine; düşünsenize unutamasaydık – başta ölüm acısı olmak üzere - onca acıyı, nasıl devam edebilirdik yaşamaya, günlük rutinlerine yaşamlarımızın? Nasıl baş ederdik bugünle; dünü, dünün hüzünlerini, kayıplarını, yıkımlarını unutamasaydık?

Sanki, iyi ki var şu “Nimet - ül nisyan” dedikleri... Ne dersiniz?

D. Dara KILINÇ
ddarakilinc@hotmail.com

 
Toplam blog
: 160
: 2717
Kayıt tarihi
: 16.04.09
 
 

Öykü Şiir Deneme ..