Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '07

 
Kategori
Sanat Tarihi
 

Nâzım " Alis Harikalar Diyarı" nda [4]

Nâzım " Alis Harikalar Diyarı" nda [4]
 

Şairin 25 Mayıs 1961 gecesi, saat 22.30’da CMQ adlı televizyon kanalında katılacağı program, aynı gün yayımlanan bütün gazetelere verilen ilanlarla duyurulmuştur. Programa Nâzım’la birlikte Jose A. Baragano, Pablo Armondo Fernandez ve Manuel Diaz Martinez katılmışlar, programı Luis Gomez Wangüemert sunmuştur. Ertesi günün gazete haberlerinden öğrenildiği kadarıyla Nâzım Hikmet daha konuşmasının başında önemli açıklamalar yapmıştır:

“Önceleri ülkesinin özgürlüğü için mücadele eden genç bir şair olarak başladım; sonraları sosyal bir devrimden yoksun bir bağımsızlık savaşının kurmaca bir savaş olduğunu anladım.”

Şair burada “sosyalist” bir sosyal devrimi kastetmektedir. Katılmadığı başka noktalar da söyleşinin ilerleyen dakikalarında ortaya çıkar. Sayın Kutlu’nun ifadeleriyle, “Şair Kurtuluş Savaşı’nın SSCB’nin desteğiyle kazanılmış, antiemperyalist nitelikli bir savaş olduğunu ifade eder. Buna karşın yanki emperyalizminin müttefiki olan burjuvazinin karşı hareketiyle, Türkiye’nin o dönem itibariyle Yakındoğu’da emperyalizmin en önde kalesi haline geldiğini sözlerine ekler.”

Kurtuluş Savaşı’mız antiemperyalisttir; SSCB’nin de desteği olmuştur ama sadece bu destekle kazanılmamıştır. Her ne kadar şairin konuştuğu 1960 döneminin politikaları yanlış olsa da şairin abartılı konuştuğunu söyleyebiliriz. Her ne olursa olsun Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı’mızı ve ardından gelen devrimleri, toplumsal değişimi görmüştür.

Söyleşi sanatla bilhassa edebiyatla devam eder. Şair önemli açıklamalar yapmaya devam eder:

“Halk okuma yazma bilmese de, yüksek bir kültür düzeyine sahip olmasa da, her şeyin yüce yaratıcısıdır. Bu sebeple halkın zekâsına saygı duyulmalıdır. Halk için edebiyat yapıldığında düzeyinin çok yüksek tutulması ve çok iyi yapılması gerekir. Devrimci bir şair devrimci nitelikli şiirler yazmalı, bunlar doğrudan doğruya siyasal içerikli de olabilirler ancak kalite her halükârda en üst düzeyde tutulmalıdır.”

Şair sosyalist ülkelerde kültürün ortak malı haline geldiğine, bu ülkelerde okuma yazma bilmeyen kimse kalmadığına, Türkiye’de ise son derece düşük olduğunu söyler. Şaire göre Türkiye’de okuma yazma bilmeyenlerin oranının % 75’tir. Oysa Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 1960 yılı verilerine göre Türkiye’de okur-yazar olmayanların oranı % 60, 5’tur. Nâzım Hikmet uzun süre yurt dışında kaldığı ve düşüncelerini biraz daha desteklemek için olsa gerek, oranı biraz abartmıştır.

Şair ayrıca Türk edebiyatı’nda kırsal kökenli bir grup yazarın kırsal kesim insanının deneyimini yansıtan romanlar yazdıklarını, bu kitapları ilginç bulduğunu ifade etmiştir.

Söyleşiyi, “Küba devriminin, ulusal bağımsızlıkları uğrunda, ilerleme yolunda mücadele içinde bulunan tüm milletlerin kendilerini seyretmeleri gereken bir ayna olduğunu” belirterek bitirmiştir...

Nâzım Hikmet’in Castro’ya vereceği söylenen barış ödülünden gazetelerde hiç bahsedilmemiştir. Ancak şairin bu Küba gezisi hem şiiri hem de kendi için son derece anlamlı, verimli, coşkulu geçmiş, şair “kendimi Alis Harikalar Diyarında gibi hissediyorum” demiştir. Söyleşi ve demeçlerinde “Türk” olduğunun altını bilhassa çizmiştir.

Nâzım Hikmet’in şiirlerini dönemlere ayıracak olursak, üçüncü ve sonuncu döneme denk gelen şiirlerinde, eski yapıtlarındaki söylev tekniğinden uzaklaşmış olduğunu görürüz. Yurt özlemini, ölümü, sevgiyi, gelecek güzel günlere inancı konu edinen şiirler duygulu, okuruyla serbest bir söyleşme niteliğindeki anlatımıyla dikkati çeker. Düzyazıdan röportaj tekniğinden de yararlandığı “Havana Röportajı”, özgür çağrışımlardan yararlanan “Saman Sarısı” gibi şiirleri bu yolculuğa da borçlu olduğumuzu bilmek gerekir. Sonrasında şaire “Güzelim Havana’da şimdi saat kaçtır gece midir gündüz müdür” gibi dizeleri, farklı şiirleri yazdıran da budur... Şair, artık bütün şiir biçimlerinden etkilendiğini halk şiirinin vezinlerini ve uyağı kullanmaktan kaçınmadığını anlatır; sevgiyi, yaşamı, ölümü, sevinci, kader, umudu, umutsuzluğu, “insana özgü olan her şeyi” konu edinir.

Hasan Bülent Kahraman, “Nazım Hikmet, ömrünün sonuna doğru ‘Havana Röportajı’nı, ‘Saman Sarısı’nı yazıyordu. O nedenle, bazıları, 70’inde de gençtir. Hâlâ gençliğin her şeye aç ve açık ilgisi, her şeyden mutlu olan coşkusu içindedir” derken, Ataol Behramoğlu “Her şeyden önce şairliğinin etkisidir Nâzım’ı bugünkü konumuna yükselten. Onun yanısıra denebilir ki ele avuca sığmaz canlı kişiliği ve özellikle de toplumsal alandaki eylemci ve düşünür kimliğiyle cesareti tüm bunların bir arada oluşu, Nazım Hikmet efsanesini yaratmıştır. Ama bu efsane aynı ölçüde de gerçektir” demiştir.


 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..