Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '08

 
Kategori
Anılar
 

Naazamca

Naazamca
 

Sokağımızın hemen köşesinde, apartmanımızın tam karşısında Şenkal Dayı’nın bakkalı. Ben diyeyim sekiz siz deyin on metrekare büyüklüğünde hepi topu. Minik mi minik dükkan sahibi ama O da ayakta kalmayı başarabilen kahraman bir bakkal. Biraz hatta ne birazı çokca huysuz ama çok da tatlı bir bakkal Şenkal dayı. Tüm huysuzluğuna rağmen ben bir türlü kızamıyorum O’na. Bilmiyorum gelecekte ondan daha huysuz olma potansiyelim yüzünden belki. Yahut çocukluğumun huysuz ihtiyar bakkalı ve sevgili biraderimin telaffuzuyla “naazamca”yı (niyazi amca) O’na çok benzettiğimden ve beni çocukluğumun o naif anılarına taşıdığı için belki de.

Her geçen gün daha da azgınlaşan ve de mekanikleşen şehir hayatımızda huysuz da olsa bu tatlı huzur anlarını heba etmemek gerek zannımca. Huysuz , geçimsiz olabilir belki ama biliyorum ki altın gibi bir yüreği var Şenkal Dayı’nın. Öyle olmasaydı eğer kedi ve köpek yavrularına o küçücük dükkanının önünde yemek servisi yaparken görebilir miydim her seferinde?

Ama bugün Şenkal Dayı'dan izin isteyip Naazamca'yı ziyaret etmek istiyorum.

Hayatımda görebileceğim en dik yokuşun yamacındaydı Naazamca’nın bakkalı. Emekli parası ile aldığı evin bir köşesini önceleri oyalanmak için bakkal yapmış sonra işler açılınca ciddi ciddi bakkaliye hizmeti vermeye başlamış. Biz çocuklara bağırır çağırır, tezgaha fazla yanaştırmazdı ama açık olarak sattığı şekerleme ve bisküvilerden her seferinde bir kaç tane fazla vermeyi de ihmal etmezdi. Üst üste ve de eğimli bir şekilde dizili, kapaklarında küçük camlı pencereler olan teneke kutularında açık satılırdı bisküviler o zamanlar. Şimdinin “petibör”ünü ve de kaymaklı bisküvileri sever daha tatlımsı oval olanları ise pek sevmezdim. Zaten hepsi üç çeşitti. Şimdiki gibi yulaflısı, çikolatalısı, aromalısı, kepeklisi nerde. Ama işte o günkülerin tadı da bambaşkaydı.

Hatırlarım, ebeveynlerimiz her daim bu huysuz ihtiyardan şikayet eder, keşke yeni bir bakkal açılsa da oraya gitsek derlerdi. Nitekim gel zaman git zaman bu olay gerçek oldu. Hem de evimize daha yakın bir yerde. Yeni bakkal Naazamca’nın dükkanına da yakındı ve ayrıca Naazamca’nın uzaktan akrabası ve hemşehrisi olan "Alamancı Rıfkı Amcaydı. Naazamca’nın dükkanının iki katı büyüklüğündeki yeni bakkal “büyük sükse” ile açıldı. Bu durum zaten huysuz olan Naazamca’yı biraz daha huysuzlaştırdı sanki.

Haksız da sayılmazdı hani zira yeni dükkan ilk zamanlar zaten dünden razı büyüklerimizin ve meraklı biz çocukların aklını çeldi. Fakat kısa süre sonra önce biz Naazamaca’nın sıcaklığını bulamadığımız bu dükkandan ayağımızı kestik. Daha sonra da Naazamca’nın dürüstlüğünü bulamayan büyüklerimiz.

Çeyrek yılı tamamlayamadan kahvehaneye dönüştü yeni bakkal. Bu olaylardan sonra huylu huysuzluğundan vazgeçmedi elbet ama bizi daha az azarlar, büyüklerimizle daha iyi geçinir oldu. Mahalleden taşınana dek bu şekilde sürdü bakkal maceralarımız. Sonrasını Fiko ve Hafızdan dinliyordum.
Ta ki iki sene öncesine kadar. Mahalleye son ziyaretimde Naazamca’nın ne kendisinin ne de dükkanının olmadığını öğrendim. Tıpkı her ayın ilk pazarı kafalarımızı üç numaraya vuran Berber Recep gibi.
Ruhları şad, toprakları bol olsun.

Foto : Kızılören.net

 
Toplam blog
: 39
: 765
Kayıt tarihi
: 21.10.06
 
 

Özel biri değilim. Sıradan bir yaşam süren sıradan bir adamım. Çok geçmeden adım unutulur. Tuzluk...