Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '17

 
Kategori
Siyaset
 

Nakaratı Değişmeyen Türkü: Avrupa Birliği...

Ülkemizde bazı şeyleri tutku derecesinde yaşarız. Sanırım, millet olarak fazlaca duygusal olduğumuz için, arkasına takılıp gittiğimiz bir ülkü, ideal doğrultusunda çoğunlukla duygusal tepkiler vermeyi yeğleriz. Mantıksal süzüşlerden yola çıkarak mantıksal çıkarımlar yapmak, genelde ülkemizde pek tercih edilmez. Ya da mantıksal davranış yolunu kendilerine düstur edenler “azınlıktadır”.

***

Yıllara dayanan bir AVRUPA BİRLİĞİ maceramız vardır. Her sene, gündelik yaşama siyasal soslarla girerken, Avrupa Birliğine girmemiz gerektiğini, bunun bizim “hakkımız” olduğunu dillendiririz. Hukuk devleti olmamızın gereği, gelen ve gerçekleşen seçim dönemlerinde, sandıktan muzaffer olarak çıkan siyasi partiler, kurdukları hükümetten hemen sonra, Avrupa Birliğine olan “inançlarını”, Avrupa Birliği yolunda gerçekleştirilmesi gereken müktesebatın ivedililikle ele alınacağını, kamuoyunun dikkatine arz ederler.

Tabii ki, gel zaman git zaman, ülke gündemimizin “ânlık” değişime gebe olması hususiyetinden ötürü, bu çok “devlet” ülküsü olan AB üyeliği ve üyeliğe dönük çalışmalar unutuluverilir. Veya, dışarıdan gelecek baskılara ya da kamuoyunun yoğun “dikkatlerine” kalır, bu ulvi davanın devamı... Ama, hiç değerlendirilir mi acaba, dünyanın değişen siyasal konjonktürel durumu? Ya da gerçekten de AB’liği, hâlâ, dünya siyaset düzleminde etkin bir aktör müdür? Amerika Birleşik Devletlerinin ve Avrupa Birliğinin, güttüğü siyasette, Türkiye’nin bu bağdaşıklar için anlam ve önemi nedir?

***

Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği- bunun da “önderleri” İngiltere, Almanya, Fransa- değişen ve öncelikleri de “çıkarlara” göre yeniden yazılan dünya siyaset denkleminde; Türkiye’den, “imtiyazlı ortak” olarak mı, yoksa tam üye olarak mı, daha “etkinlik” sağlar?

Türkiye’nin nüfusunun fazlalığı ile Avrupa Birliği içinde yer alması, karar organlarında “belirleyici” unsur olarak öne çıkacak olması, eskiye göre, birlik içinde nüfuzunun artacak olması, bunlar; acaba Batı bloğu için istenen değişim(ler) mi olacaktır?

Duygusallık iyidir de...

Duygusallığın fazlasının dünya siyasetinde fazla bir getirisi de olmasa gerek.

Kısaca, Türkiye’nin dış politikasında önceliği nedir?

En azından şunu sormamız gerekir?

Avrupa Birliği, bir hülya mıdır?

Neden AVRUPA BİRLİĞİNE girelim ki?

Avrupa Birliği, dünya siyasetinde, ulusların gelecekleri doğrultusunda ne kadar “etkindir”; ne kadar sözüne “değer” verilmektedir?

Türkiye, kendi ulusal birlik ve bütünlüğünü tam anlamıyla tesis ederek; ülke içinde zuhur etmiş olan sosyo-ekonomik ve sosyo-politik (kültürel) marazaları ivedililikle çözümleyerek, içinde bulunduğu coğrafi konuma göre, alternatifleri daha fazla olan dış politika projeksiyonları yazabilmelidir.

***

Türkiye Devleti olarak...

İçeride, terörle daha fazla uğraşmaz...

Ekonomik yapının müzmin rahatsızlıklarını, daha oturaklı bir hâl yoluna getirebilirsek...

İşsizlik gibi, iş ve aş gibi memleket meselelerini, dar siyasal ideolojik saplantılara kurban edersek (etmezsek)...

Kadrolaşma namına siyasal yakınlık-hısımlık gibi nedenlerden ötürü kamu kaynakları ve kadroları, adaletsiz ve eşitliği hiçe sayan bir biçimde dağıtılır, bir kesim mutlu edilir, bir kesim kaderine terk edilirse (edilmezse)...

Küresel arenaya yoğunlaşmamız zor olur.

En azından motivasyonumuz eksik olacaktır.

İçerideki kavga-hırgürler enerjimizi tüketmeye devam ederse, reelpolitiği; küresel mecradakini, anlamakta, değerlendirmekte, zorluklar yaşamaya devam ederiz...

 

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..