Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '14

 
Kategori
Siyaset
 

Nalına da mıhına da 72

Nalına da mıhına da 72
 

Daha doğar doğmaz kulağımıza ezan okunur.

Sonra ninni fasıllarımız başlar.

Peşinden ninelerimizden masallarla büyümeye devam ederiz.

Ben en çok yalancının mumu yatsıya kadar yanar ve fareli köyün kavalcısını aklımda tuttum meselâ.

Efendim köyün birini fareler basar. Tabi kadınlar çok korkar ya farelerden. Bu öyle bir fare baskını değil. Köyün yiğitleri bile tırsmaya başlamıştır artık farelerden. Neyse uzun etmeyelim, kavalcıyı birileri nasihat eder. İhtiyarlar toplanıp kavalcıyı ikna edip köye getirirler. Belli bir miktar cukkada anlaşırlar. Kavalcı acıklı olduğu kadar bilmem kaçıncı senfoniye taş çıkarırcasına fareleri peşine takıp köyü farelerden kurtarır. Ancak köylü bakar ki bu iş kavalla bu kadar kolay oluyor, kavalcıya cukkayı ödemek istemezler. Tabi bildik hikâye işte, kavalcı fareleri köye tekrar musallat eder. Tabi kavalcı küsmüştür bir kere. Kendini dağlara taşlara vurur, uzak diyarlara gider. Bir daha dönmek istemez. E, diyenleriniz vardır içinizde. E’si. Orda bir köy var uzakta o köy kimin köyüdür kimsenin kafası basmaz. Ama fareler basmıştır işte…

Sonrasında aynı köyde pek işe yaramaz bir genci, köyün çobanı yaparlar. Fakat çobanın kötü bir huyu vardır, çok yalan söylemek gibi bir huydur bu. Canı sıkılan çoban hemen köye koşup sürüyü kurtlar bastı diye figan eder. Bütün köylü haydin de dağa boca eder. Bakarlar kurt falan hikâye. Bildiğiniz gibi bu defalarca devam eder durur. Sonunda bir gün gerçekten kurtlar sürüyü basar. Çoban feryat figan köye gelir yardım ister ama kimse oralı olmaz. Bildiğiniz klasik bebek hikâyesi işte. Bağlama yeri ise daha gariptir. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Ama kurtların götürdüğü sürü köylünündür. Kıssadan ne çıkar size bilmiyorum. O köy kimin köyüdür, o fareler kimin faresidir, kurtların götürdüğü sürü kimin sürüsüdür, orda ki köy kimin köyüdür?

Tabi birazcık büyüyünce Red-kid ile tanıştık. Red-kid ile tanışan çocukluğumuz Dalton kardeşler ile mecburen tanışmak zorundadır nihayetinde. Dalton kardeşlerin komik durumları aslında hepimizde biraz sempati doğurmuştur genelde. Ya da bende, öyle söyleyeyim; severdim ben Dalton kardeşleri. Tek kötü huyları banka soymak olmasa gerçekten hepsi iyi adamlar hani. Sevmeden geçemezsiniz ki Dalton kardeşleri, sevdirirler kendilerini. Ben mesela Avarel hayranıydım. İşi saflığa vurdursa bile nihayetinde malı götürme çabasının içinde olduğunun aslıda farkında değildir. Ama bankadaki para yine kasabalının parasıdır yani. Ben ilk defa hırsızları o kitaplarda sevmeye başlamıştım.

Sonra bizim gençliğimize denk gelen aşk romanları fırtınasına kaptırmıştık kendimizi. Deli gibi Kerime Nadir, Ömer Seyfettin; Eskici Baba falan okuduk durduk. Hikâyeleri Ben Kerime Nadir ile sevmeye başlamıştım. Çünkü bizim zamanımızda komşu kızına âşık olmak ya da sınıfta bir kıza âşık olmak çok acaip bir durumdu. Çünkü komşu kızları ile sınıftaki kızların namusu o zamanlar bizlerden sorulurdu ilk önce. Sonra takip edecektin bu kızları evlerine kadar. Göz kulak olacaktın. Hazır ve de nazır kolluk kuvvetiydik yani. Ama Kerime Nadir de akraban olan kıza âşık olabiliyordun. Hatta hayatının en yaşanılacak bölümlerini acıya gark edip sevdiğin için kendini bağışlayabiliyordun. Yani her şey aşk ve sevdiğin kızın mutluluğu için feda edebiliyordun.

Sonra Teksas-Tombikis falan daha çok sardı bizi. Mahallede Ahmet Amcanın kızına yan bakarken gördüğün oğlanı kötü adam yerine koyup digijin dıgıjın yalancıktan bile olsa öldürüp hırsını alabiliyordun.

Ondan sonra büyüdük abi. Masallar ve Kahramanlar zaman içinde gerçek yerlerine oturunca şok geçirmeye başladık. Meğer yaşadığımız hiçbir şey bize anlatılanlar gibi değilmiş. Yalancıların mumu hiç sönmüyormuş. Çoban kızmakta haklı köylüye. Ne kadar yalan söylesede giden sürü köylünün sürüsü. Kavalcı abiyi ne kadar beğenmesekte etrafında onun bilmem kaçıncı kaval senfonisini dinleyen birileri mutlaka var. Hatta artık Oskar bile almış olabilir yaban illerde.

Nihayetinde canım kardeşim biz masallarla büyüdük, foto romanlardaki kızları çok sevdik. Dalton kardeşleri ise Red-Kid den fazla sevdik. Bir kıza âşık olmayı çok red ettik. Her şey ayıptı bizim zamanımızda. Sonra darbe geldi, aha düzeldik sanırken yalan, dolan, iftira düzenine ayak bastık. En iyi memur arkadaşımız işini bilen memurmuştu meğerse. Biz alın terini silmeyi yeğledik. Haram bildiklerimize elimizi uzatmadık. Tabi haliyle zaman değişti. Şimdi bir kenarda oturup masalların, hikâyelerin, öykülerin gerçeğe dönüşmesini aval-aval izliyoruz. Sesimiz çıkıyor mu?

Biz milletçe sanat müziğimizin hayranıyız. Bir kenarda öylece oturup müzik eşliğinde aşk hülyaları kurmayı hatta memleketi o hülyalarla oturduğumuz yerden kurtarmayı çok severiz. Eh hayalle yatan cümbüşle kalkıyor tabi. Pisikolojimiz bozuk yıllardır milletce. Tabi doktorlar reçetemizi elimize tutuşturdu hemen. Haber kanallarını ve haberleri izlemeyin!

Yani el ele tutuşalım çocuklar. Oynaya oynaya gezin çocuklar misalî. Üç maymunda daha fazlasını oynamaya çalışacağız. Hedefimiz daha çok maymun, meselâ, beş maymun. Beş de yetmez yetmez altı tane, ver, ver, ver, verdikçe veriyor Allah yani.

İşte memleket aslında öyle değil Osman Ağabey. Uyuyoruz, bebekliğimizde dinlediğimiz ninnilerimizi dinliyoruz.

Sonuç, Allah sonumuzu hayır ede inşaallah…

Hoşcakalın…

Mehmet ÖZCAN

 
Toplam blog
: 57
: 222
Kayıt tarihi
: 18.01.13
 
 

Emekliyim, köpekleri çok severim. Fotoğraf ama anlam saklayan fotoğraflara bayılırım. Yazmak uzun..