- Kategori
- Şiir
Namlusu yüreğime dayalı sevda
***
tenhalığıma taze sürgün
küskün sevgili
n´olur
bakma bana öyle puslu, puslu
sınama yüreğini bende yine
git
girme sakın yeniden yörüngeme
girme gözyaşlarımın
hummalı bugusunun
mayın tarlasına
irtifası yitik
yaz sonu akşamlarımın
kaybolmuşlar sokağında
kırık notalı
anasonla uyuşmuş
hüzün şarkılarım çalıyor
darmadağınığım bugün
kötüyüyüm, beterim
namlusu yüreğime dayalı sevdanın
çığlıklarıma düşen tetiği olma
git
rahat bırak
gidişinle süslenmiş acılarımı
yaşamışlığımı hayat yapan
yitmiş tüm kadınlarıma
başı çizilmemiş
isimsiz, ıssız
haritası kaybolmuş izbe kalbimin
coğrafyalasında belirsiz
gözyaşlarımın tuzuyla bestelenmiş
mahur ayrılıklar resimledim
son tualime sakladığım renklerle
boyası kurumuş
fırçaların dilsiz feryadlarıyla süslenmiş
sagular yaktim
kendi hayatımdan firar edip
bir başkalarının intiharlarında öldüm
suç ortağı oldum
işlemediğim günahlara
ucube yalnızlıkların koynunda bilenip
bir avuç güneşte tutuklu
yediveren ayrılıklara çiçeklendim
su yürürken baharlara
cehennem gibi içime eklediğim şiirlere
kafiye oldum satır sonlarımda
son bir kez daha
unutturmak için kendime her şeyi
bin nafile kelime türetiyorum
dizelenmekten usanmış
köhne
ölgün
yorgun
yosunlu harflerden
hadi
varsa gücün
kaybedilmişi kazanmaya
vuslatına nöbetimi yazdim
talibim
son bir kez daha
yine, yeniden
suçlarımın bas bas bağırdığı
hatalarıma biriktiğim
yanılsamalarımla kısalttığım hayatımda
törpülenirken kum saatinde zaman
fitili ateşlenmiş gözyaşlarıma
nehirler aramak için
açtım yine yüreğimin kapısını
yak yeniden
fitili yeni sönmüş
ışıltısı yitik lambayı
içindeki kinli öfkeyi tohuma bırakip
bir ömür boyu müebbet sevdaya
kelepçele dalgın bakışlarımı
sonbaharıma ulaşan sabahlarında
kiraç istemsemelerimin toprak kokusuna
ilk gece artığı
bir avuç
taze ışımış yıldız dök
kalma karanlıklarda
üşüme ayazda
giyin çıplak tenine gökkuşağını
soyun
sırılsıklam müebbet bir aşka
tenin ışışın avuçlarıma
ben hazanı giyinmiş ömrüme
düşürürken kendimi
sorgusuzca
sevişmelerin sonsuzluğunda vurgun
tetiği henüz düşmüş kurşunun
açtığı taze yarada tüten barut kokusu gibi
kırmızısı ısınsın kanımın
sobeleyip karanlıklarda hayalini
seni solumaya geliyorum yeniden
tenha gecelerin koynuna örüp
ayışığı dökülmüş saçlarını
bekle
dönüp dolaşıp
yalnızlığıma biriktiğim
kuytu gecelerin koynundan firar edip
sarısı teninde birikmiş
güneşi yeniden yakmaya geliyorum
adımı rujunda yeşertip
biriktir dudaklarını
son kez
yine, yeniden
içimde öldür kendini
geçmişin hesabını yapmadan
en düpedüz mahşeri anlamıyla
içimdeki dilsiz çocuğu yaralamadan
sev beni
sıvası dökük hayallerimden sağarken seni
yokluğunca yankılandın kalbimde
avaz avaz susarak
adını bir feryad gibi,
adını derin bir uçurum gibi büyüttüm dudaklarımda
Bilirsin acısız aşk yoktur birtanem. Acılarla bozgunlara uğrattık biz düşlerimizi. Birbirimizden habersiz öldü fotoğraflarımız. Mazi dediğimiz uzak günbatımları ağladı, sevme kokusu sararken çerçevelerde tutsak resimlerimizi. İçimizde yeşeren çiçeklerimiz soldu, avuçlarımızda baharı hapsederken. Sınır çizdik birbirimize farkında olmadan, kefen biçtik toprak kokulu dudak yangınlarımıza. Delicesine özlerken, çılgınca arzularken birbirimizi, perde çektik gözlerimizde doğan güneşimize. Beceremedik gülüm. Baharı getiremedik kışın hüküm sürdüğü hayatımıza. Bir damla gözyaşımızla ıslanan yüreklerimizde ayrılığı yeşerttik. Ayrılık son duraktı. Kestik birbirimize dönüşü olmayan bileti. Gittiğin ilk gün kadar ıssızım şimdi.
Küf kokulu yağmurlar kirpiklerimde ıslanırken, içimdeki hüzünle boğuluyor geceme sığınan dolunay. Bu sabah, sen uyanmadan rüzgara karışıp, bir buse bırakmak istiyorum adımı kopardığın dudaklarına. Açık bırak pencereni, çılgınca özlediğim teninde eriyip sana karışmak, sen olmak istiyorum. Seni unuttuğumu sandığın her gece, hazanlarımı gelin edip, çiy taneleri gibi düşmek istiyorum bensiz uyandığın sabahlarına. Acıyla y“utku“nuyorum adını. Gittin, beceremedin gülüm, korktun. Saklandın yine kendi içindeki gizeme. Sırlarımı verdiğim ketum bulutlar gözyaşlarını yakarken yüreğimde, yanık gözyaşlarının tuzu kokuyor soluduğum hava. Tuzlu duman çöküyor sensizliğe tırmanan yüreğimin zirvesine.
Sustu şimdi kaldırımlardaki yorgun ayak sesleri. Yalnızlığımın ürpertisine düşüyor yine aklım. Bin tomurcuk sessizlik patlıyor yine, yeniden, yeni baştan içimin güneş görmemiş derinliklerinde. Karanlıklarımı yaralıyorum ağlayan günbatımlarında. Sensizliğimin derinine indiğim merdivenin basamaklarında parçalarken bir önceki ayak izlerimi, açamadığım dügümlerle bağlıyorum kör bulutların içime düşmekten yorulmuş yıldırımlarını. İçimdeki neşter vurulmuş tütsülü lirik ezgide, tüm notalar hüzün kuşanmış yine. Ìçinden geçtiğim yabancı saatleri zehirleyen akrep, umarsız yelkovanına. Mürekkebi kurumamış lal dillere, içimdeki sızının lisanını öğretmekten yoruldum. Artık yüreğimin yağmalanmış mayınlı haritasında bir yol bulup, alıp gittiğin yüreğimin anahtarını vermeliyim kendime.
İçimin lodosları parçalarken, kendimi demirlediğim yalnızlık mendireğini, yanağımda taze açan gözyaşlarım kezzap. Her damla senden bir derin iz bırakıyor. Bugün yine, yeniden içimdeki kıskanç rüzgarlara döktüm kafiyesi yağmalanmış şiirlerimi. Bu yazı son. Bittiğinde kalemim, kurşununu döküp yüreğime, kendimi son satıra gömeceğim. Bir mum yak gözlerime, bir mum yak. Bilirsin nefret ederim karanlıktan. Işıltısından aşına gülümseyen bir yıldız as, en ücra kuytu kösesine yüzümün. Bir ses ver, n´olur bir ses ver, adıma iğnelediğin iyelik ekiyle.