Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '11

 
Kategori
Yılbaşı
 

Nardugan

Nardugan
 

AKÇAM


Muazzez İlmiye Çığ, çam ağacı süslemesinin aslında bir Türk geleneği olduğunu söyler.
 
Tek tanrılı dinler öncesinde Türkler, yeryüzünün ortasında bir 'Akçam' ağacının olduğuna inanırlar ve bu ağacı aynı zamanda 'Hayat Ağacı' olarak da adlandırırlarmış.
 
Güneşin kendileri için ayrı bir anlam ifade ettiği Türkler, 21 aralıkta gece ile savaşından 22 aralık sabahının ilk ışıklarıyla galip çıkan gündüzün, bu zaferini kutlamak için 'Akçam' ağacının altında toplanıp, ertesi gün sabaha kadar şenlikler düzenlerlermiş.
 
Gündüzlerin uzayıp, gecelerin ise kısalmaya başladığı 22 aralık gününü  Nardugan (Doğan ateş) olarak adlandırıp, bir 'Yeniden doğuş' olarak algılarlar, gökyüzünün hükümdarı saydıkları tanrı Ülgen'e; güneşi kendilerine verdiği için, dualar edip, akçam ağacının altına hediyeler koyar ve o yıl için de iyilikler dilerlermiş.
 
Noel sözcüğünün, no, noio (yeni) ve Hel, helios (güneş) sözcüklerinden meydana geldiğini bildiğimizde bu açıklamaya insanın daha da çok inanası gelir.
 
Bize eskilerde Noel'in, yılbaşı kutlamalarının hep bir hristiyan adeti olduğu ve kutlama yapmanın yasak olduğu söylenir, bizler de her zaman yaptığımız gibi uslu çocuklar olup söz dinler, yılbaşında evlerimize ne ağaç alıp süsler ne de doyasıya eğlenerek bir kutlama yapardık.
 
Sonraları televizyonların bir lüks olmaktan çıkıp zengin, fakir ayrımı gözetmeksizin evlerimize girmesinin ardından, insanların eğlence hayatı da artık ekranlardaki programlarla özdeşleşiverdi doğal olarak.  Geceyarısı saat on ikide ekrana çıkması sözü verilen dansöz, halkı da ufaktan ufağa yılbaşına ısındırıyordu. Belki çam ağacı alıp evlerde süslemek, altlarına hediyeler koymak, hala her evde olan bir olay değildi ama, diğer günlerin aksine biraz da olsa hazırlık yapıp, saat on ikiyi vurduktan sonra herkesin birbirinin yeni yılını kutlaması artık kanıksanır olmuş ya da en azından, yadırganmamaya başlamıştı.
 
Yine de ben Rusya'da yaşamaya başlayana kadar, hiç bir zaman yılbaşı kutlamasında eve gerçek bir çam ağacı alıp süslememiştim. O güne yapılan özel yemekler ve aile sohbetleri dışında, doğrusu benim için hiçbir zaman yılbaşılarının özel bir anlamı da olmamıştı.
 
On yılı aşkın bir süredir bulunduğum Rusya'da ise, insanların özel günlere verdikleri önemi ve bunu kutlamak için günler boyunca hazırlıklar yaptığını farketmemek olası değil. Herkes neredeyse her şeyi bir kenara bırakıp bu günler için planlar yaparlar ki, yılbaşıları da işte bu özel günlerden birisidir.
 
Ben de eski köye yeni adet getirmemek için buradaki düzene uyup, dün yine bir çam ağacı almak için pazarın yolunu tuttum. Pazardaki ortam, iş saatlerindeki Moskova metrosu ya da Mısır Çarşısı kıvamındaydı. Sanki bir yarışma var ve insanlara ''On dakika içinde yılbaşı için çamı aldınız, aldınız yoksa kutlamalara katılamayacaksınız'' denmişcesine herkes sağa sola saldırıyor, satıcıların dikkatini çekip, ellerine geçirdikleri çamın parasını ödeyip alabilmeye çalışıyorlardı.
 
Göreceli olarak az sayıda insanın olduğu bir tezgahı gözüme kestirerek, çamlara doğru yaptığım hamleyle de satıcıya yanaştım. Bu arada bir yandan da, ''Acaba hangi çamı alsam?'' diye bakınırken, adam çok da özel hayata müdahale ediyormuş gibi görünmemeye çalışarak bana dönüp sordu, ''Çam ağacını, neresi için almayı planlıyorsunuz?''.
 
Bu, işyeri mi, ev mi, kaç kişilik bir topluluğun ağacı olacak sorularının hepsini birden içinde barındıran bir soruydu aslında. Vereceğim yanıta  göre de, eldeki ağaçlardan kafasındaki hesaba denk düşen bir boyutta ağacı önermeyi planlıyordu muhtemelen. Büyük bir yerde çok insan olur, dalları ona göre bolca süslemek, herkesin hediyesini altına koyup sığdırabilecek kadar bir gölgeliği olması gerekir diye düşünüyor olmalıydı.
 
''Rusya Federasyonu gibiyiz biz'' dedim. Normal olarak hiçbir şey anlamadan bana baktı. İçinden ''Bu aksanlı adam acaba ne söylemek istedi de cümleyi doğru toparlayıp kuramadı'' diye geçirirken, ben kendisini çok da yormadan yanıtımı açarak tekrarladım. ''Rusya gibiyiz, büyük bir ev ve içinde, günden güne azalarak yaşamaya devam eden, az bir nüfus''.
 
Bu yılın başında Moskova'ya üniversiteye giden oğlumuzdan dolayı evde, üçten ikiye düştüğümüzü kastettiğimi adam doğal olarak ne anladı, ne de bu konuda kafa yormaya niyeti vardı.
 
''Tamam, ev büyükse bu iyi olur'' diyerek iki buçuk metrelik bir çamı gösterdi. Ben ise ''Yine yağlı müşteri imajı verdim demek ama hesaba katmadığı, Rusya'da bile pazarlıktan vazgeçmeyen karakterim'' diye düşünerek pazarlığa başlamıştım bile.
 
Her an bir ticaret olmaksızın sona erdi erecekcesine uzunca süren  bir pazarlığın sonunda, el sıkışarak anlaştık. Parasını ödedikten sonra, o da artık aklındaki soruyu sormaktan çekinmeyi bir kenara bıraktı;
 
''Türküm demiştiniz değil mi? Müslüman olmalısınız yani, peki müslümanlar yeni yıla girerken çam ağacı süslerler mi? Bu sizin geleneğiniz değil ki...
 
Daha çamı eve götürüp, bir süre bahçede uygun bir yere bırakacaktim ki dalları açılsın. Akşam da içeri alıp, düzgün duracağı yeri hazırlamalıydım, daha işim çoktu yani, öyle çamı almakla iş bitmiyordu.
 
Dolayısıyla, yılbaşında çam ağacı süslemenin aslında çok eski bir Türk geleneği olduğunu anlatmaya ne halim ne de vaktim vardı. O yüzden de duymaktan hoşlanacağına emin olduğum o yanıtı verdim kendisine;
 
''Ee on yıldan fazladır buralarda olduğuma göre, artık ben de Rus sayılabilirim, değil mi?''
 
Kaynağı ne olursa olsun, bence önemli olan dünyadaki bütün insanların aynı anda hep beraber ortak bir anın sevincini paylaşıyor olmaları. Karamsarlık ve mutsuzluğun katlanarak arttığı günlerde, mutlu olmak için bulunmaz bir nimet, yılbaşı şenlikleri. İşte bu yüzden de umutların yeniden yeşermeye başlayacağı bir anın kıymetini bilmeliyiz diye düşünüyorum.
 
Herkese ailesiyle beraber, sağlıklı, mutlu, huzurlu, gönlünce bir yeni yıl dilerim.

 
Toplam blog
: 344
: 1122
Kayıt tarihi
: 22.07.09
 
 

Okur yazarım. Okur yazarlıktan kastım, okuduklarımı yazmamdır ki, bu yazılarımı genellikle 'kitap..