Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '16

 
Kategori
Eğitim
 

Nasıl bir din eğitimi?

Nasıl bir din eğitimi?
 

Nüfus cüzdanlarından din hanesinin kaldırılmasından yana değilim. Örneğin, öldüklerinde kişilerin kendi dinsel inancının gerekliliklere göre defnedilmeye hakkı vardır. Ama, isteyen din hanesini boş bı


"Elhamdülillah müslümanım" diyerek yazıma başlayayım da yanlış anlaşılmalara baştan yer vermeyeyim... Zorunlu din dersi, hem laiklik ilkesine ve İslamiyet'e aykırıdır.

10 Nisan 1928 tarihinde yapılan anayasa değişikliğiyle anayasadan devletin dininin İslam olduğu hükmü ve TBMM’nin görev ve yetkilerinden söz eden 26. maddeden dinî hükümlerin yerine getirilmesi ibaresi çıkarılmıştır. Ayrıca, milletvekillerinin ve cumhurbaşkanının yeminlerinden “vallahi” sözcüğü kaldırılmıştır.

Öte yandan; 1982 yılında hazırlanan yeni Anayasanın 24. maddesi, din ve ahlak öğretimi ile ilgili yeni düzenlemeler getirmiştir. 24. maddenin ilgili paragrafı şöyledir :

“Din ve Ahlak eğitimi ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din Kültürü ve Ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okulların zorunlu dersleri arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitimi ve öğretimi ancak kişinin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır.”

Bu hem insan hakları hem demokrasi hem de hukuksal anlamda geriye gidiş anlamında bir düzenlemedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), zorunlu din ve ahlak kültürü derslerine karşı, Ankara'dan 14 kişinin 2011'de açtığı davada kararını açıklayarak, hükümeti ailelerin inanç aidiyetlerini ortaya koymak zorunda bırakılmadıkları bir muafiyet sistemine geçilmesi konusunda uyardı. Mahkeme oy birliğiyle aldığı kararda, “Türkiye daha fazla geciktirmeden, ailelerin dini ve felsefi inançlarını açıklamak zorunda bırakılmadıkları bir muafiyet sistemi gibi, sorunun giderilmesine dönük imkanları ortaya koymak zorundadır” ifadeleri kullanıldı. Üzerinden yıllar geçti. Türkiye'yi son yıllarda "demokratik hukuk devleti" olmaktan uzaklaştıran uygulamaların bir uzantısıymışçasına, ulusal yargı kararlarının bazılarında olduğu gibi, uluslararası bir üst mahkemenin kararları da hükümetçe hiçe sayılıyor.

Yüzlerce yıldır, kendisine din adamı, "Hoca" denilen bazı şarlatan ve sapıkların, kadınları ve genç kızları "kötü emellerine alet" ettiğini, dinimizde aslında yer almayan safsatalarla genç beyinleri kirlettiğini biliyoruz. Bu bağlamda, din eğitiminin devlet denetiminde bulunması hayırlı gibi görünse de ben gerici zihniyetin dayatması saydığım, ilk ve orta okullarda zorunlu din dersine karşıyım.

"Gerçek insan" olabilmek

Benim "müslüman" olmaktan anladığım; "gerçek insan" olabilmektir. Bu nedenle, nüfus cüzdanımda dinimin yazılması, kendimi müslüman saymam, ibadetlerimi de zorunluluktan değil - kendimi daha huzurlu ve sağlıklı duyumsamama neden olduğundan – isteyerek yerine getirmeye çalışmam doğaldır. (Allah'ın benim namazıma, orucuma ihtiyacı yok ki; benim ve başka varlıkların yararına olduğuna inandığımdan elimden geldiğince yapıyorum ben ibadetlerimi. Bırakın farzları, sadakayı, yoldaki taşı kenara kaldırmayı; bir dostun halini hatırı sormak, selam vermek ve almak, gülümsemek, yararlı ve erdemli bir yaşam sürmek de ibadettir.)

Ancak, oğlumu zorunlu din dersine sokmamak için, nüfus cüzdanındaki din hanesini boş bırakmayı bile aklımdan geçiriyorum. (Hele Güllük'teki din öğretmeni okul müdürünü yakından tanıdıktan sonra. Oğlumun bu kişilikteki birinden, üstelik din eğitimi almasını asla istemem!). Bu bağlamda; nüfus cüzdanlarından din hanesinin kaldırılmasından yana değilim. Örneğin, öldüklerinde kişilerin kendi dinsel inancının gerekliliklere göre defnedilmeye hakkı vardır. Ama, isteyen din hanesini boş bırakabilir.

İnsanın zihinsel, yaşamsal, bilimsel, inanç özgürlüğü, "Laiklik" ile mümkündür. Kimin ne olduğu, gerçekten vicdanlı ve hakkaniyetli, "iyi bir insan" olup olmadığı böyle anlaşılır. Tarih boyunca, her dinden yobazlar, insanlığı ancak o dinden soğutur; o dine karşı olmayı aşılar. "Zorla güzellik olmaz!" Oysa, çok bilinen bir hadis "Kolaylaştırınız! Zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz! Birbirinizle anlaşın, iyi geçinin, ihtilâfa düşmeyin!" biçimindedir. Hükümetin din eğitimi anlayışı, Peygamber buyruğu sayılan bu sözle ne ölçüde bağdaşmaktadır?

Hak dinlerin amacı; aslında "Gerçek (Olgun, tekamül etmiş, ermiş) insan" olabilmemizi sağlamaktır. Din dersleri de, bu amacı destekler yönde olmalıdır. Böyle iddialı bir amaçı gerçekleştiremeyecekse; hiç değilse, "Din nedir, dinler tarihi, ibadet ve inanca ilişkin kavramlar" gibi başlıklar altında bir programı kapsayabilir. Yoksa, salt bir dini övüp, diğerlerini yeren, sureleri ezberletip, mekanik robotlar gibi namaz kılmanın öğretildiği, aslında islamiyetin başlangıcında ve özünde var olmayan mezheplerin ayrıntısıyla öğretildiği, böylece mezhepsel ayrılıkların vurgulandığı (Okul yöneticisi olan bir din öğretmeninin sınav sorularının tamamı neredeyse, mezleplere ilişkindi) din eğitimine – zorunlu olmasa da – karşıyım!

Öyle değil, böyle dindar

Ben bugün kendimi inançlı, ibadetlerini elinden geldiğince yapan, dürüst, namuslu, onurlu yaşamaya gayret eden bir müslüman sayıyorsam, bunda okuldaki din derslerinin payı pek azdır. Asıl, "Gerçek dindar" akrabalarım, tanıdıklarım, başta Kuran'ı Kerim'in Türkçesi olmak üzere, dinsel kaynaklar, başka dinlerin kitapları (Tevrat, İncil) ve başka dinden insanlar, felsefeye, dinsel öğretilere ve tasavvufa ilişkin okumalarım, daha aklıma gelmeyen yaşama, varlıklara ve yaradılışa ilişkin pek çok şey etkili olmuştur.

Çocuğunun İslam Dini'ne ilişkin bilgileri eksiksiz öğrenmesini, Kuran'ı Arapça da okumasını, hatta onun bir din adamı olmasını isteyen, onu önce İmam Hatip Lisesi'ne ardından da İlahiyat Fakültesi'ne yönlendirsin. Ben İslamiyet'in özünü, tinsel (manevi, ruhsal) yönünü anlamayı, yaşamayı ve yaşatmayı hedefleyen, tasavvuf öğretisini benimseyen ve sufi olmayı amaçlayan biriyim. Oğlumu da eğer bu yolu seçerse, o yönde eğitmek ve örnek olmak isterim. Hatta bizler için Allah'ın bir lütfu sayılabilecek Türk ve Anadolu Erenleri'nin yaşamları, öğretileri, bunların eserleri ve onlara ilişkin kitaplar önemli kaynaklardır... İslamiyette ve tasavvufta tevekkül ve tefekkür (derin düşünme) önemlidir. Okuldaki ve kuran kurslarındaki din dersleriyle bunlar öğrenilemez.

Çocukların asıl gereksinimi, onlara düşünmeyi, akıl yürütmeyi öğretecek "Felsefe (Düşünbilim)" eğitimidir. Mustafa Kemal Atatürk; öğretmenlerden boşuna "Fikri hür, vicdanı hür" nesiller yetiştirmelerini istememiştir. Yurttaşlar, böyle yetiştirilirlerse, bilinçli, bilgili, özgür, insan haklarına ve başkalarının özgürlüğüne saygılı, demokrat bireyler olurlar.

Gülçin ERŞEN – 18 Nisan 2016 / Güllük

 
Toplam blog
: 134
: 869
Kayıt tarihi
: 06.07.11
 
 

Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu (İletişim Fakültesi) Radyo ve Televizyon Bölümü mezun..