Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '15

 
Kategori
Blog
 

Nasıl bir yazı arzu ederdiniz?

Nasıl bir yazı arzu ederdiniz?
 

Her yazar kendi mutfağında üretir, ne üretecekse.


Bugün kendimi iyi hissetmiyorum. Sanırım bol acılı bir yazı yazacağım.
 
Hani kendinizi kendi çapında malzemeleri hazır bir mutfakta düşünün. Orada en basit çorbadan en karmaşık yemeklere ve tatlılara kadar her şey yapabileceğinizi varsayın.
 
Yapacağınız şey sizin ruh halinizle yakından ilgili. 
 
Eh elbet yapacağınız şeyi yiyenlerin beklentileri de önemli ama onlar hiçbir şeyi geri çevirmezler.
 
Bazı şeyleri az, bazı şeyleri çok yerler ama yerler. 
 
Birinin yemediğini bir başkası yer, ama yerler.
 
Acılı olanı da, bol baharatlı olanı da, sade olanı da yerler.
 
Makarnayı da, Hünkârbeğendi’yi de yerler.
 
Tatlıları, pilavları affetmezler.
 
Yeter ki siz yapın. 
 
Meyve, yeşillik de getirin sofraya. Salata her zaman iyidir. 
 
Yeter ki iyi niyetle, temizliğe ve lezzete özen göstererek hazırlayın ne hazırlayacaksanız. 
 
Onların birer insan olduklarını, iyi şeylere layık olduklarını, kötü şeyleri hak etmediklerini düşünün ve yapın. 
 
Elinizden gelenin en iyisini yapın. 
 
Fazla olmamak kaydıyla bazen kendi sınırlarınızı da aşın. 
 
Hani o güne kadar hiç yapmadığınız bir şey yapın. Sarımsak kullanılmayan bir yemekte sarımsak kullanın. Uygun olacağını düşündüğünüz bir yiyeceğe tarçın ekleyin.
 
Eğer bir anda herkesin baş tacı, her yiyenin sevgilisi olmak; bu yolla büyük çıkarlar elde etmek derdinde değilseniz çok daha rahat davranabilirsiniz. 
 
O yiyenlerin birer insan olduklarını, sizin gibi beğendikleri, beğenmedikleri olduğunu, sizin gibi tercih hakları bulunduğunu, sağlıklarını ve morallerini korumalarının doğru olduğunu ve hakları olduğunu da düşünün.
 
Zararlı şeyleri kullanarak yapmayın yemeğinizi, bayat, basit, adi malzemeler kullanmayın. 
 
Bir yemek, bir tatlı yapacaksınız onu yiyenlere zehir zıkkım etmeyin.
 
Yemeğinize acı katacaksanız dahi bunu kendi içinizdeki acılarla, umursamazca katmayın. 
 
Onlar sizin o yemeği hangi duygularla yaptığınızı hissederler, bilirler.
 
Onlar bir kez sizin yemeğinizden rahatsız olurlarsa ikinci defa yemek istemezler. Belki bu durumu yakınlarındaki insanlara da söyler, onların da uzaklaşmalarına neden olurlar. 
 
Madem ki mutfaktasınız ve madem ki böyle bir şansınız var.
 
Evet, gülmeyin bu önemli bir şans. Öyle herkese nasip olmaz bu mutfakta bir şeyler pişirmek. Siz ayrıcalıklısınız. Belki biraz yoruluyorsunuz, belki bazen yaptıklarınızı yemiyorlar ve daralıyorsunuz ama olsun, bu mutfaktasınız ya, gerçekten ayrıcalıklısınız. 
 
Belki de bazen daralıyorsunuz. 
 
Daha başka kimselere, daha başka kişilere ya da topluluklara yemek yapmayı, onları da mutlu etmeyi, onlar tarafından da fark edilmeyi umuyorsunuz belki de. 
 
Hani yaşınıza, konumunuza, cinsiyetinize, yaşam felsefenize bakmak gerek. Her insan apayrı bir dünya ve her insanın beklentileri bir diğerinden farklı. 
 
Diyeceğim belki belli bir erkeğe ya da kadına yemek yapmak istiyorsunuz. Ya da belli bir başka gruba. 
 
Sanatçılara, din adamlarına, başka uluslardan, başka kültürlere, dillere, yaşam tarzlarına sahip insanlara. 
 
Hani gerekirse bana çok doğru gelmese de şarap da koyabilirim sofraya diyorsunuz belki. 
 
Onların ağız tatlarına, mutluluklarına katkı sağlamak için küçük, şirin farklılıklar da yapabilirim. 
 
Her insanın aynı şekilde düşünmesi, aynı beklentiler içinde olması gerekmez ki! Siz de bunu pek çok insan gibi biliyorsunuz zaten. 
 
Önce insan, sonra da benim seçtiklerim diyorsunuz yani. 
 
Her insanın birilerini seçip beğenirken, bir başkalarını ikinci, üçüncü, beşinci sıraya koyması doğru değil mi? 
 
Siz de onu yapıyorsunuz. 
 
Yemeğinizi mutlak yesin istediklerinizle yemese de olur ve hiç yemese daha iyi olur dedikleriniz varsa bu suç mu?
 
Hiç de değil bence. 
 
Ama yine de sonuçta herkesin beğeni ile yiyebileceği bir şeyler üretebilmek çok daha güzel.
 
Çok çok güzel ve çok çok zor. 
 
Ne yazık ki yok öyle bir şey. 
 
Pişirenlerin de yüreği o denli geniş olamaz, yiyenlerin de. 
 
Mutlaka bir şeyler, bir yerde kopar. 
 
Hani kopmasa, herkes herkese bütün iyi duyguları ile yaklaşmayı, bütün güzel bakışlarıyla bakmayı bilse zaten cennet dünyada olurdu. 
 
Nimetler paylaşılır, bütün yüzler güler, herkes çok çok sağlıklı olurdu. 
 
Ama yok öyle bir dünya. Ne yazık ki yok.
 
Haksız mıyım?
 
 
 
 
17.03.2015 07:39
 
 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..