Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '06

 
Kategori
Blog
 

Nasıl blog yazılır? (Ig Nobel'i alacak araştırma tezim)

Nasıl blog yazılır? (Ig Nobel'i alacak araştırma tezim)
 

bu kadar asil bi burun karıştırma görmedim. acaba çıkardığını naptı. kesin masanın altına sürmüştür.


Bir süredir Milliyet Blog ortamında yazar sıfatıyla bulunmam sebebiyle naçizane gözlemler ve de araştırmalar yapmış bulundum. Blog yazmaya yeni başlayanlara ve halen yazanlara araştırmamın sonuçlarını bir kültür hizmeti olarak sunuyorum (Bi nüshasını TÜBİTAK’a yollayacağım).
Blog yazarlarıyla blog yazmanın inceliklerini inceleyip blogcu deyimleri ve atasözleri ve "ne nedir, kim kimdir" olarak derlediğim bu yazımda sizlere blog ortamını tanıtmaya çalışıp sevilen bir yazar olmanın yollarını anlatayım dedim.

Efenim öncelikle blog şablonlarımızı bizlere değerli editörlerimiz hazır etmişlerdir. Bu şablonlardan kadın yazarların genellikle plajdaki kadın, kız çocuk (kendi çocuğu olan ya da çok isterim manasına da gelebilir), bi sürü kedi (hayvanseverim ama kediler hayvan diildir manasında), film şeridi (ehems, hiç bi filmi kaçırmam manasında) gibi seçimler yaptığı, öte yandan erkek yazarların da futbolcular, dağın başındaki göl kıyısındaki ev, çeşitli teknolojik aletler (her yeni çıkan aleti alırım manasında), bi tanecik gül (aşk yazıcam manasında), köpekler (seçeni görmedim) gibi şablonları seçtikleri saptanmıştır. Ayrıcana, bi de "sıradan olmiyim " diyen blog yazarları da vardır mesela kadın olup da futbol seçen yahut da erkek olup da bebekleri seçenlere de rastlanmıştır bu alemde.

Gelelim anasayfa mevzuuna. Efenim yazarlarımız genelde kendi resimlerini koymakla beraber tavuk, at, papağan ya da böcekyiyengiller familyasından bir çiçek koymak da aslında bi tür sıradanlığı kırma etkisi yaratır . Ancak araştırma sonuçlarıma göre milliyet blog anasayfanızda öyle dağ, taş, tepe mepe neresi olduğu belli olmayan yerler ya da vesikalık fotoğraf filan koymayın.

Daha natürel, daha içten manasına gelebilecek örneğin mantı yerken ya da sabah yeni kalktığınızda ya da özellikle grup fotolarında gözleriniz kapalı çekilmiş bi resim olursa etkisi daha iyi olur.

"Profilim" bölümü çok mühim bi bölümdür. Yani şindi aslen çoğunlukla sayfanıza gelen kişiler yazınızı okuycaana önce fotonuza ve de profilinize bakacaa için etkileyici kelimeler olsun. Örneğin klasik, "şu tarihte İstanbul’da doğdum, şu okula gittim, evliyim, boş gezenin boş kalfasıyım" gibi laflar yerine, şöyle diyebilirsiniz;

".. Güneş dünyayı ilk ışıklarıyla ısıtırken yastığıma akmış olan salya yüzünden uyanıp dünyaya artık ben de varım ben de yazıyorum allam kör diilim artık" filan gibi tanıtımlar yazıla bilinir.

"Hakkımda" diye bi bölüm daha vardır o da profilime benzer fakat kısa kısa modundadır. O yüzden mesela en sevdiğim yemekler bölümüne "kağıtta ezilmiş kaburga yahnisi ya da fener ateşinde yanmış somon balığı" ya da en sevdiğim kitap bölümüne Nobokov'un Lolita’sı gibi eksantirik şeyler yazmak iyi olur (bunu öğretmenlere tavsiye etmem)

Kategoriler, yazılacak konuların neyle ilgili olduğunu yani neye nane olcaanızı anlatır. Araştırma sonuçlarımıza göre en çok güncel yaşam konularında yazı yazılmakta bu ortamda. "bugün hangi kategoriden bişi okusam acabe" diyen bazı okurlar (var mıdır ) için düzenlenmiştir.

Burada da fark yaratmak için en iyisi hiç yazılmamış bir konuda yazmaktır. örneğin genetik, kuş gözlemi, mortgage, inter-rail, küresel ısınma gibi. Kategöriler keşfedilmeyi beklemektedir. Ancak "benim yazdıklarım hiç bi yere sığmaz kategöriler üstüyüm" diyosanız bi zahmet editöre "bana yeni bi kategori lütfen" maili atarak kendinizi sıradanlığın ötesine taşımanız da mümkün.

Şindi gelelim blog başlıklarına. araştırmalarıma göre yazacağınız konuyla blog başlığının hiç bi alakası yoktur. Blog başlığı sansasyonel, çarpıcı, etkileyici, tokat gibi çarpıcı, ve de "anaa bunu ben hiç düşünmemiştim" etkisi yaratan bişi olmalıdır.

Bi de ilk paragrafa yoğunlaşmak lazım çünkü bloglar üstüne tıklanmadan önce sadece ilk paragrafları göründüğünden orda okuru avlamak ve de tavlamak lazımdır. Sonrasına döşeyin işte aklınıza ne geliyosa. Bi de efenim işte makale tadında uzuun uzun yazacaanıza 3 paragraflık ya da konudan konuya atlayan köşe yazarı havasında yazın. Her telden çalın, hem nalına, hem mıhına vurun; böylece her türden okuru küstürmemiş olursunuz.

blog yazdıktan sonra yazılar bildiğiniz gibi editör kurulundan geçmektedir. Bu kurulda gazeteci arkadaşlarımız her gün yüzlerce blog okumak zorundadırlar. Blogunuzun çok okunması için milliyet blog editörlerine bloglarınızda yağ çekmek ya da araya bi tanıdık koymak işe yaramaz.

Kimi arkadaşların milliyet binasına önemli şahısların "hamili kart yakinimdir" kartıyla gidip blog editörlerine baskı teşebbüsleri olmuştur duyumlarıma göre, ancak bu tip davranışlar da bi sonuç vermemiştir çünkü blogların okunma oranı otomatik ortamda kompüterlerin belirlediği şekilde gerçekleşmektedir. Yani orda bi arkadaş kafasına göre "du şunu bi 1500 yapiim dememektedir". bu yüzden tamamiyle halkın oylarıyla evlere konulan rating tıklama aletiyle gerçekleşen bu ölçüm olayına razı olmak lazımdır.

Eğer blogunuzu kimse okumadıysa anne baba eş dost arkadaş aranıp "ya alla rızası için bugün bi benim bloga tıklasana" denebilir. Bu da olmassa o zaman çeşitli internet kafelerine gidilip kendi sayfanıza tıklayarak hiç olmazsa az okunmaktan kurtulabilirsiniz. Ya da yoldan geçenlere para verip "evine gidince ilk iş beni tıkla tamam mı" da denile bilinir. Ama bu yöntemde de parayı alıp tıklayıp tıklamadığı bilinmediğinden tavsiye etmem. En iyisi akrabaları ve işyerindekileri kafalamaktır.

Ne biçim uğraştınız zor bela bi blog yazdınız, anaa o da ne baktınız ki reddedildi. Bu durumda heyecanlanmayın. Önce derin bir nefes alın. Belki bi yanlışlık olmuştur da siz kategorileri karıştırmış olabilirsiniz. Hemen editöre kızmayın. Beğenmemiş olması kötü yazarsınız manasına gelmez ama " bu yazıyla seni kimse okumaz güzelim/aslanım" ın kibarcası da olabilir, ya da bir telif hakları durumu vardır, ondan da olur bu tür hadiseler. Neyse çok kafaya takıp da üzülmenin manası yoktur, en iyisi oturup yeni bi blog yazın derim.

Blog yazarken bir de "intihal" ya da "çalma çırpma" da tabir edilen hadise vardır. Efenim şindi yazacak bi konu bulamadığınızda blogları okuyup arkadaşlar hangi telden çalıyo diye bakınmak son derece ilham vericidir. Fakat birinin yazdığı konuyu aynen yazarsanız mazallah telif hakları konusunda 5846'dan ceza yersiniz söyliim. En iyisi konuyu alın da içinde bu konuyu ilk yazan yazara da gönderme yaparak ("ehm ben de senin konunu almış gibi oldum kusura bakma" manasında) durumdan sıyrılabilirsiniz.

Bir de çok önemli bi konu vardır o da blog ortamında gelen yorumları, mesajları yanıtlamak şeklinde özetlenebilir. Bu hadisenin ehemmiyeti şurdan gelir; blogu okuduktan sonra bazen insanın içinde "illa ki bunu yazara söylemem lazım" gibisinden bi duygu belirir ya da "bak bu yorumu yazdım seni okudum taammı" anlamında destek manasında ya da "yaf ne güzel yazmışsın (alla karetsin ben niye böyle bi yazı yazamiom allam manasında)" şeklinde destek olucu yorumlar yazası gelir insanın. İşte bu gibi durumlarda yazıya ne kadar yorum yazılırsa o kadar yorum geldiği de tespit edilmiştir araştırmamızda.

Bi de bazı kişilerin hiç biyere yorum yazmadığı gözlenmiştir ancak bu durumun, kendisine yorum yazılmayan blog yazarının kendini beğenmesine neden olduğu ve "bakıın nası da sustunuz bişiicikler diyemediniz" havasına girmesine de neden olduğu gözlenmiştir. Bu da kısa vadede tavsiye etmediğim bir durumdur.

Yorum yazarken de "abi şaane yazmışsın ya helal be" gibi sokak ağzıyla değil de daha edebi cümleler kurmak örneğin "yazınızdaki deruni anlamın bendeki teesürü namütenai bir maiyette tezahur etti" gibisinden bir yorum yazarı daha memnun eder.

Efenim bu ortamda bir de " size yorum yazana bir de öteki yanağınızı dönünüz, pardon siz de yorum yazınız" şeklinde bir eğilimin varlığını tespit ettik araştırmalarımızda. Ama bu, yazarlar arasında bir tür nezaket ziyareti anlamı da taşımaktadır kanımızca.

Son olarak, bu ortamda bazı deyimler türediği gözlenmiştir. Çok beğendiğiniz bir blog yazarına "gözünü seveyim, ölme emi" manasında "blogunu ilk okuyanın olayım" ya da kendini beğenmişler için "profilini yesinler" ya da "hade ordan raporunu getir görelim" (ben daha çok okundum manasında) şeklinde kimi deyimlerin varlığı da tespit edilmiştir.

Efenim Milliyet Blog ortamını halkımıza tanıtmak amacıyla kültür hizmeti olarak ve çok bilimsel yöntemle gerçekleştirdiğim bu araştırma tezimi de da buradan kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

Not: İnşallah bu araştırmayla gelcek yılın ig-nobeline girmem.



foto: bi arkadaşım kraliçenin çay partisinde çekmiş bu resmi.

 
Toplam blog
: 121
: 2834
Kayıt tarihi
: 09.07.06
 
 

Başkentte doğmuşum ve orada gidilecek tüm okullara gitmişim: ODTÜ-Psikoloji ve Ankara Üni. İletiş..