Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Eylül '08

 
Kategori
Güncel
 

Nasıl oruç tutmazsın kafir!

Nasıl oruç tutmazsın kafir!
 

Mağdur Erdal Güzel


Son bir iki haftadır yazma ve konuşma isteğimi yitirmiş gibiyim. Maksadımı ifadede zorlanıyorum. Birilerine bir şeyler anlatma arzusu da duymuyorum. Sanki bütün olaylar boş ve anlamsızmış, hatta saçma sapanmış gibi geliyor. Ev halkıyla konuşmak bile içimden gelmiyor.

Yazıyorum da ne oluyor? Sadece egomu tatmin ediyorum. "Bakın burada ben de varım" diyorum. Sonuçta bu işin meraklısı binlerce kişiden biri oluyorum.

Ortada gerçekten samimi ve iyi niyet taşıyan bir amaç var mıdır? İnsanlar hep doğruları yazıp, nesnelliğin ve realitenin peşinde mi koşuyorlar? İnandıklarına aykırı düşse bile, hakikati gördüklerinde teslim mi oluyorlar? Ne gezer!

Eğer şahit olduklarım ülkenin genel durumunu yansıtıyorsa toplumumuzun, "hiç bir dönemde olmadığı kadar" zıtlaşmaya hazır hale getirildiği söylenebilir. Yazan, konuşan, çizen ve siyaset yapan önderler bu başarılarıyla iftihar edebilirler.

Bir yanımız Ergenekon, bir yanımız Deniz Feneri... Tencere dibin kara, seninki benden kara. Biz Ergenekon'cuysak, siz de Fenercisiniz. Sizinkinin yanında bizimkinin lafı mı olur? Valla Deniz Feneri yolsuzluğu, Ergenekon'a beş çeker... Siz bizi bırakın da önce kendinizi düzeltin.

Her zaman olduğu gibi herkes gene tarafını seçti ve siperini kazdı. Tuttuğu yanı, canı pahasına savunmak için hazırda bekliyor. Karşılıklı salvolarla muhatabını korkutmaya çalışıyor. Kimse, "her iki olay da adalet önüne çıkmıştır. İki taraftan da suç işleyenler olabilir. Önemli olan hırsızın, katilin, düzenbazın bizden veya sizden olması değil, cezasını bulmasıdır." deme insaniliğini (basiret) gösteremiyor.

Basının olayarı değerlendirişine bir örnek olmak üzere bu güne ait bir haberi dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Haberin başlığı: "Nasıl oruç tutmazsın kafir!

Altbaşlığı ise: "Ramazan'da sigara içtiği için darp edilen avukatın şikayeti üzerine soruşturma başlatıldı." biçiminde verilmiş.

Şimdi de olayın gelişimini anlatan paragrafı okuyalım:

"Ramazan ayında yaşanan "oruç olaylarının" sonuncusu Başkent'te yaşandı. ...özel otomobiliyle bürosuna giden avukat Erdal Güzel, henüz kimliği belirlenemeyen bir dolmuş şoförünün hatalı şerit değiştirmesi üzerine korna çalarak ikaz etti. Bir süre sonra kırmızı ışıkta araçtan inen dolmuş şoförü, Güzel'in otomobilinin kapısını açtı. Güzel'e küfürler eden şoför, "A... s... kafiri. Nasıl sigara içersin? Burası Ermenistan mı?" diyerek, elindeki sert bir cisimle Güzel'in başına vurdu. Dolmuş şoförü yeniden aracına binerek olay yerinden uzaklaşırken, Güzel'in darbe sonucu sol kaşı açıldı."

Ruhsal dengesi yerinde, kavrama yeteneği normal olan hiç bir Allah'ın kulu bu olaydan bir "oruç dayağı haberi" çıkaramaz. Adam, bildiğimiz dolmuş şöförü! Yani trafikteki dokunulmazlardan. Bizde, herhangi bir sürücü dolmuş şöförlerine ikazda bulunma yetkisine sahip değildir. Eğer bunu yaparsa sonucuna katlanır! Genel geçer inanışımız bu değil mi? Öyleyse suçu, niçin ramazana ve oruca yüklemeye çalışıyoruz...

Haksız tasarruflardan şikayetçi isek ve çözüm istiyorsak dolmuş şöförünün sopasından "oruç düşmanlığı" çıkarmakla sonuca varamayız. Bunu ancak hukuksuzluğu, kanun nizam tanımazlığı kural haline getiren derin devlet, mafya ve kabadayılık gibi yapılanmaların üzerine giderek halledebiliriz.

Saldırıya uğrayan Erdal Güzel sonunda, "trafikteki bir tartışma gibi başlayan olayın sigara içtiğinin anlaşılmasıyla başka bir boyuta geldiğini, " "... şöförün, sigara içtiğini görmesi üzerine çılgına döndüğünü" söylemiş. O zaman durumu şöyle yorumlamak mümkündür:

Dolmuş sürücüsü korna ile ikaz edilince ayıp ettiğini düşünüp, "özür dileme ihtiyacı" hissetmiştir. Fakat kırmızı ışıkta durup aracından inerken "şehr-i ramazan" olduğunu hatırlamıştır. Kendi kendine, "Olağan bir trafik tartışması yapacağız ama ya adam oruç tutmuyorsa?... Bari yanıma sopamla, küfür lugatımı da alayım; lazım olur!" diye düşünmüştür! Çünkü dolmuş şöförleri, ramazan dışında asla küfretmez ve sopa taşımazlar!

Sonra adamın oruç tutmadığı sabit olunca durum olağandan, olağanüstüne dönüşmüş, anında küfür ve dayak vacip olmuştur. "Ramazanda sigara ha! Burası Ermenistan mı?" diyerek Güzel'e girişmiştir. Avukat sigara içmeseydi dayaktan kurtulacaktı öyle mi? Bu zokayı isteyen yutar.

Buradaki asıl amaç oruç polisliği değil, kırılan gururu tamir etmektir. Sigara işin sadece polemik yönüdür. Bunu darba maruz kalan Güzel de haberi yapan Ömür Ünver de bilmektedir.

Kavgaya, kavgayla çözüme, adalet yerine gücün ikame edilmesine, haksızlığa, hukuksuzluğa köküne kadar karşıyım. Oruç tutmayanlara veya tutanlara, bazı yörelerde bazı kişiler tarafından hoş bakılmadığını biliyorum. İnsanların ibadet yapmadıkları veya yaptıkları için dövülmelerini, sövülmelerini, engellenmelerini ilkellik olarak görüyorum.

Fakat en çok ayıpladığım ve en çok isyan ettiğim şey ise yukarıdaki "Nasıl oruç tutmazsın kafir!" örneğinde olduğu gibi doğruluğu su götürür, kurgulama haberlerle toplum zihninin iğdiş edilmesidir.

Son günlerde dikkatlerin Ergenekon'dan Deniz Feneri'ne doğru kaydırılmaya çalışıldığını hissediyorum. Her yıl olduğu gibi bu yıl da bir taraftan ramazan programları yapıp, ramazan hediyeleri dağıtan medya, öbür taraftan da, "oruç tutmayanı dövme" haberleri üretiyor. Acaba, bir kısım insanlar dindarların oruç tutmayanları dövmelerini, çalıp çırpmalarını, insan öldürmelerini neden bu kadar istiyorlar?

Ayrıca, kendi taraflarında hırsızın, katilin, eşkiyanın, adam dövenin olmadığının teminatı nedir? Deniz Feneri ile Ergenekon davası arasındaki ilgi ve alaka farkı birinin yabancı, diğerinin yerli oluşu mudur? Biz yerli dizi ve filmleri alaya alırız ama yabancısını öve öve bitiremeyiz de...

Oruçhaberi: http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=07.09.2008&Newsid=197433&Categoryid=1

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..