Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mart '07

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Nasıl rahatlamalı?

Nasıl rahatlamalı?
 

Yorucu bir iş günüydü. Tüm işlerimi tamamlamanın rahatlığıyla işten biraz erken çıktım. Ilık bir kış akşamı, hava çok güzel. Biraz yürüsem, deniz kenarına gitsem, güneşin denizde batışını izlesem, günün stresini üzerimden atarım, diye düşünerek, yola koyuldum. Yürüyüş düşüncesi bile beni keyiflendirdi, adımlarımı hızlandırdım, güneşin denizle buluşmasına yetişmeliyim.

Caddeyi geçip, akşam kalabalığının başladığı ana çarşıya girdim. Bu çarşıdan sonra Kordonboyu'na ulaşabileceğim. Biraz daha hızlanmalıyım diye düşünürken, yarı ağlamaklı bir sesle irkildim. Hemen önümde kaldırıma oturmuş bir kadınla göz göze geldim. Genç bir kadın, üstünde bir hayli kirli ve yer yer yırtık bir ceket. Başörtüsü yüzünün yarısını kapamış. "Allah ne muradınız varsa versin, çocuğuma acıyın, ilaçlarını alamadım", diye inler bir biçimde dileniyor. Kucağında, iki yaşlarında, saçları uzun zamandır su ve sabunla, tarakla buluşmamış bir kız çocuğu var. Küçücük yüzünde meraklı bakışlarla insanları izleyen kocaman kara gözleri hemen farkediliyor. Üzerinde eski ve üstüne bol gelen bir kazak, ayaklarında da sadece ince çoraplar. Annesine sokulmuş, ürkek ve meraklı, sevimli mi sevimli bir kız çocuğu.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşmış, herkes Çankaya'ya odaklanmış.

Aklımda güneşin denizde batışı, biraz daha hızlanmalıyım yoksa manzarayı kaçıracağım. Sokak ta iyice kalabalıklaşmaya başladı. Önümdeki bali çeken çocuğu görmezden gelerek geçmeye çalıştım. 20 yaşlarında, temiz giyimli, üstelik bir hayli de yakışıklı çocuk, orta yaşlı iki kadını durdurmuş, hem elindeki poşetten bali kokluyor, hem de bir şeyler söylüyor. Kadınlar tiksinti ve korku dolu bakışlarla çevreden yardım umarak çocukla konuşuyorlar. Hiç kimse ilgilenmiyor, herkes yanlarından geçip gidiyor. Ben de öyle yapıyorum. Anladığım kadarıyla çocuk kadınlardan para istiyor.

Hükümet, sosyal devlet olma ilkesinden asla vazgeçmeyecekmiş. Bu amaç için bütçeye önemli kaynaklar aktarılacakmış.

Az kaldı, bir kaç dakika sonra deniz kenarındayım. Şu seyyar satıcıdan çağla badem alsam mı, tuzlu tuzlu ne güzel yenir şimdi. Çağla bademin mevsimi de çabuk geçiyor, tazeyken yemeli. Başı da bir hayli kalabalık, vaz mı geçsem diye düşünerek yanına yaklaştığımda, kalabalığı oluşturanların sivil zabıta ekipleri olduğunu görüyorum. Satıcının terazisini almışlar, adam bas bas bağırıyor: "Ne yani hırsızlık mı yapayım, çocuklarımı nasıl geçindireceğim? İş verdiler de çalışmadık mı?"

Yatırımlar hızla artıyormuş, işsizlik sorunu kısa sürede çözülecekmiş. Vatandaş biraz daha sabretmeliymiş.

Güneş battı, yetişemedim. Zaten hevesim de iyice kaçmaya başladı. Bir an önce otobüse binip eve gitmeli. Otobüs durağında sanki bedava ekmek dağıtılıyor, ne kadar da kalabalık. Biraz sonra otobüsüm geliyor ama yanına bile yaklaşamıyorum. Zaten araç tıklım tıklım dolu, herkes birbirine bağırıyor, şoför herkese. Birkaç kişi zorla biniyor, otobüs zorla hareket ediyor, kalanlar öfkeli söylenmelerini sürdürüyor.

Benzine yine zam gelmiş, bu ay kaçıncı oldu? Toplu taşıma biletlerine de zam yakındır.

Bir an önce eve gitmeli, bir duş alıp rahatlamalı. Susuzluk da dünyanın kapısını çalmış, yakında içecek suyu zor bulacakmışız. Tv'nin karşısına geçip haber izlemeli. Haberler de iyice cıvıttı, reklam arası kim kiminle, nerede ne yapmış. Ülkenin gündemi bunlar herhalde. En iyisi demli bir çay yapıp, bilgisayarın başına oturmalı ve yazmalı, yazmalı, yazmalı... Acaba rahatlar mıyım?

 
Toplam blog
: 37
: 1503
Kayıt tarihi
: 26.08.06
 
 

1958 doğumluyum, İzmir'de yaşıyorum. 17 yıl gazetecilik yaptım ve emekli oldum. Şimdi babamın kurduğ..