Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '06

 
Kategori
İstanbul
 

Nasıl sevinsin ki İstanbul?

Bugün İstanbul'un kurtuluşunun 83. yıldönümünü kutluyoruz hep birlikte. Tören nedeniyle bazı yollar trafiğe kapatılmış durumda. Sabah saatlerinde İstanbullular yoğun bir trafiğin içinde buldular kendilerini. Fakat böyle bir günde bu sıkıntı herkes için çekilmeye değerdi; ne de olsa bu gün çok önemli "Kurtuluş Günü" idi.

Bu güzel günde sabah gelirken şöyle bir kulak verip dinlemek istedim güzel İstanbul'u. Hani bir dokun bin ah işit misali her yerinden çığlıklar yükseldi güzel şehrimin. Ağlıyordu İstanbul, yorgun yatağında kendi haline terkedilmiş bir hasta gibi. Bu mutlu günde bile , o kadar güzel süslemelerine rağmen sevinemiyordu İstanbul.

Nasıl sevinsin ki?

Bu gün, bütün açık alanları otopark haline getirilmişti. Tarihi mekanlar, sarnıçlar, müzeler her biri birer kafe ya da restauranta dönüştürülmüştü. Denizlerine o kadar çok pislik atılıyordu ki denizlerini temizleyemez duruma gelmişti İstanbul. Tarihin gömülü olduğu her yer tünel çalışmaları, tüp geçitlerle yok edilmeye başlanmıştı. Camiilerinin önleri ramazan şenlikleri adı altında dönercilere teslim edilmişti.

Utanıyordu İstanbul, kendini çıplak hissediyordu. Nasıl hisstemesin ki güzelim yeşil örtüsünün her yıl binlerce metrekarelik alanı yok ... konakları , ....villaları adı altında betonlaştırılmaktaydı. Üzülüyordu İstanbul; artık çocuklara bol oksijen veremediği için.

Canı yanmaya başlamıştı artık. Restorasyon çalışmalarında bozuyorlardı bütün tarihi dokusunu. Güzelim surları mangalcıların ve piknikçilerin esiri olmuştu.

Kimse Heybeli'de mehtaba çıkamıyordu artık. Havasını o kadar kirletmişlerdi ki açık mavi gökyüzüne hasret kalmıştı İstanbul. Bütün sahil kıyıları betonlaşmaya başlamıştı; eskiden kayıkların sıralandığı yerlerde şimdi otoparklar ve arabalar sıralanmaya başlamıştı.

Nasıl sevinsin ki?

Dünyanın incisi boğaza bakıp ilham alan şairleri yoktu artık İstanbul'un. Boğazda gezintiye çıkmış faytonları da yoktu. Boğazın her iki yakası da gece klüplerinin işgaline uğramıştı.

Kapalıçarşısı ayakta duracak halde değildi. Bilinçsizce yapılan dükkanlardaki tadilatlar yaralamıştı her yerini. İstanbul korkuyordu, bu dillere destan çarşısının bu sebeplerden ötürü kapanabileceğini düşünerek.

Güzelim bahçeli evleri yok olmuştu bir bir. Bir yanını düzensizce kaçak yapılan gecekondular diğer yanını ise gökdelenler işgal etmeye başlamıştı. Komşuluklar kalmamıştı hiç bir bölgesinde.

Nasıl sevinsin ki?

83 yıl önce bugün düşmanlardan kurtulmuş bu güzel şehir. Fakat daha da kötüsü her geçen yıl biraz daha biz kendimiz işgal etmiyor muyuz her yerini İstanbul'un? Biz zarar vermiyor muyuz? Bize atalarımızın bırakmış olduğu mirasa ne kadar sahip çıkabiliyoruz? İstanbul'un dünyanın insanlığa miras bırakılan şehirleri listesinden çıkarılma tehlikesi içinde olduğunu biliyor muydunuz? Atalarımıza saygısızlık etmiyor muyuz tarihi mekanlarda nargile içerken? Böyle günlerde güzelce süsleyip diğer günlerde unutmuyor muyuz İstanbul'u? Hangimiz en az evimiz ya da arabamız kadar özen gösteriyoruz korumak için? Şimdi sormak istiyorum herkese:

Nasıl sevinsin ki İstanbul?

 
Toplam blog
: 15
: 2441
Kayıt tarihi
: 12.09.06
 
 

1968 doğumluyum. İTÜ'den Metalurji Müh. olarak mezun oldum. Yine aynı üniversitede yüksek lisans ..