Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Temmuz '08

 
Kategori
Dünya
 

Nasıl Sömürge olunur ?

Nasıl Sömürge olunur ?
 

Amerika daha ne kadar sömürecek ?


Durup dururken bunu taktım kafama bugün. Sonra biraz araştırdım. Genel bir bilgi birikimim olmasına rağmen, derlediğim bilgileri sizlerle paylaşmak istedim. Bakın Sömürge nasıl olunuyor?

Sömürgecilik, ‘<ı>genellikle bir devletin başka ulusları, devletleri, toplulukları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması veya yayılmayı istemesi ‘ bu işe kalkışan devletler de Sömürgeci olarak tanımlanıyor. Sömürgeciler genellikle sömürdükleri bölgelerin kaynaklarına, iş gücüne, pazarlarına el koyar ve aynı zamanda sömürgeleri altındaki halkın sosyo-kültürel ve dini değerlerine baskı uygularlar.

Sömürgecilik zamanla değişime uğramış olarak zaman zaman da karşımıza emperyalizm olarak çıkar. İster ekonomik, ister sosyal ve kültürel sistemini konu alsın, toprakları fethetmese bile, Sömürgeciler, hakim olunan toplumları bir şekilde sömürmeyi hedeflerler. Sömürgecilik terimi aynı zamanda bu sistemi meşrulaştırmak veya yaymak için kullanılan bir dizi inanca da işaret etmektedir. Bunun çıkış noktası, belki de kendilerinin sömürdükleri insanlardan daha üstün olduklarına inanmalarından kaynaklanıyordur. Sömürdükleri insanları gelişmemiş toplumlardan seçerler. Kendilerince, sömürü yapmalarının tek amacı, gelişmemiş toplumları refaha kavuşturmak ve gelişmelerinde katkıda bulunmaktır. Bu bir bakıma iyimserlik ve göze hoş görünme halidir biraz da.

Bilimsel teorilerle de desteklenmeye çalışılan bu Sömürgecilik anlayışı, daha çok 19.yüzyılda Avrupa'da yaygınlık göstermesine rağmen, günümüz dünyasında da değişim göstererek etkisini sürdürmektedir. Sömürgecilik tarihte ilk önce silahla gücünü gösterip, saf dışı bırakmak ve her türlü kaynağını gasp etmek gibi başladıysa da bunun siyasi ve sosyal boyutunda ‘böl ve yönet’ yada ‘böl ve hakim ol’ felsefesi yatmaktadır.

Bugün yalnızca 9 milyonluk nüfusa sahip Ruanda, 1860 yılında Almanya'nın sömürgesi iken, Almanya’nın birinci Dünya savaşı'ndan yenik çıkmaları ile 1916 yılında Belçika'nın boyunduruğu altına girdi. Belçikalı egemenler, Ruanda’yı kolayca yönetebilmek için, sömürgecilerin o çok iyi bilinen 'Böl ve Yönet' yöntemini hemen uygulamak istemişler. Ve Ruanda’lıları bölüp parçalayacak bir gerekçe olarak da ilk önce dini inançlarına göre bölmek istemişler. Çünkü Ruanda halkının büyük çoğunluğu Hıristiyan misyonerlerin yoğun çalışmaları sonucu Hıristiyan olmuş bir toplum. Bugün bile Ruanda’nın %82,5’i Hıristiyan, % 5’i Müslüman’dır. Ağırlık Hıristiyan olunca, dini inanca dayalı bir ayrımcılık mümkün olmayacağından, halkı etnik kökene göre ayrıştırmanın doğru olacağına inanmışlar ama halkın genelinin kökeni hatta genetikleri de aynı olunca bu da tam olarak uygulanamamış. En sonunda Ruandalıları bölecek müthiş bir formül bulmuşlar. Ruanda halkını 'burnu uzun olanlara Tutsi' ve 'burnu kısa ve basık olanlara da Hutu' diyerek ikiye ayırmışlar. Fakat bu ayrımı biraz da etkin kılmak için, Tutsilerin soylu, kültürlü ve daha akıllı olduğunu, diğerlerinin yani Hutu’ların da kölelik soyundan geldiğini duyurduktan sonra da kendilerine hizmet edecek yöneticileri Tutsil’erden seçmişler.

Aslında, o zamanlar burnu uzun Tutsiler azınlıkta olmalarına rağmen Ruandalıların çoğunluğu kısa ve basık burunlu Hutulardı. Peki, Belçikalı sömürgeciler, kendilerinin yaratıp ortaya çıkardığı ayrımcılıkta neden çoğunluktaki Hutuları değil de azınlıkta olan Tutsileri kendilerine yakın kişiler olarak seçmişler? Bu soru da ilginç aslında?

Sömürgecilerin 'Böl ve Yönet' yöntemini uygularken hep bağlı kaldıkları şöyle bir ortak ilke var. Bölünme sonucu ortaya çıkan sınıflardan genellikle azınlık olanını kendilerine uşak olarak seçerler. Azınlıkta olan uşaklar aracılığıyla çoğunluk üzerinde baskı kurup denetimi sağlarlar. Azınlıkta olanlar, konumları nedeniyle, çoğunlukla sorun ve sıkıntılarla baş edemeyeceklerini bildiklerinden sürekli olarak efendilerine bağlı kalırlar.

Bu sistemle yıllarca Ruanda’yı hem insani, hem de ekonomik olarak sömürdüler. Daha sonra 1950'lerde ortaya çıkan ve 1960'larda süren Afrika Milliyetçiliği rüzgarı ile Afrikalılar, sömürgecilere karşı başkaldırmaya başladı. İşte bu rüzgârdan cesaretlenen Hutular, Tutsilere başkaldırdılar. Kasım 1959'da Tutsilerle Hutular arasında ilk silahlı çatışma çıktı. Binlerce Tutsi öldürüldü, binlercesi de komşu Uganda'ya kaçtı. Belçikalı sömürgecilerin başlattığı ayrımcılık sonucu Ruanda'da bir iç savaş çıkmıştı. Her ne kadar Ruanda 1962'de bağımsızlığına kavuşmuş olsa da Belçikalı sömürgecilerin neden olduğu iç savaş 1 milyonun üzerinde Ruandalı insanın öldürülmesi ile sonuçlandı.

Böl ve Yönet sistemi size yabancı gelmemiş olması lazım. Zira uzun bir süredir Türkiye'yi ve Türk halkını bölüp parçalamak isteyen bazı devletler ve birlikler yukarıda anlatmaya çalıştığım sistemi uygulamaya koymuşa benziyorlar.

Bazılarınız ne alaka diyecektir muhakkak. Ama yakın geçmişimize bir bakın. Bugün itibari ile hep beraber besleyip büyüttükleri PKK denen bir örgütü destekleyerek, Türkiye’de 100 binin üzerinde, insan hayatını kaybetti. Hala ülkenin birçok yerinde küçük çatışmalarla, Türk-Kürt ayrımı yaratıp bir iç savaşın çıkmasını bekliyorlar. Ama bu 30 yıla rağmen gerçekleşmedi. Sonra Alevi-Sünni kutuplaşmasını denediler ve Madımak gibi yüzü kara bir tarihi belgeselimiz olmasına rağmen, bu yöntemi zaman zaman da deneseler de o da tutmadı.

Sırada ne var dersiniz? Radikal İslamcıların arkasını sıvazlayarak, ılımlı İslam modeli yaratılmasına vesile oldular ve türbanı kullanmaya başladılar. Türban yanlıları-türban karşıtları ayrımcılığını ortaya sürerek, dindar-laik ikilemini körüklediler. Bu oldukça hız kazanarak bir kutuplaşmaya, hatta bir sosyal çatışmaya doğru yelken açmaya başladı. AKP hükümetinin de çabasıyla adı ‘türban serbestîsi’ olan yasal kararlar çıkınca, öğrenciler daha karar resmi gazetede yayınlanmadan üniversitelere ve resmi kurumlara türbanlı girerek boy göstermeye başladılar. Ta ki, Anayasa mahkemesi kararı iptal edinceye kadar. Bu çaba da yarım kalacak gibi görünürken, şimdilerde Türkiye başka sıkıntılarla uğraşıyor.

Türk milletinin Cumhuriyet ve demokrasi ilkesine inanmışlığını ve Bağımsızlık ateşini yüreğinden, zihninden atmak kolay değil. Dolayısı ile Türkiye ABD-AB sömürgecilerinin bu son oyununu da boşa çıkaracaktır.

Ne de olsa Türkiye asla Ruanda olmadı, bundan sonra da olmaz !.. Çünkü genlerimizde asla sömürülmek diye bir kavram yok.

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..