Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '17

 
Kategori
Kitap
 

Nasıl Vali Olunur?

Nasıl Vali Olunur?
 

 

Sanata, doğruya, güzelliklere yer verin

Olumlu kişilikler sergileyin davranışlarınızla

Nokta kadar çıkar için, virgül kadar eğilmeyin,

Haksızlığa direnciniz ışık olsun karanlığa…

                     Muhsin DURUCAN

 

 

                Bilge bir Çinli şair, “Bir yıl sonrasını düşünüyorsan, pirinç ek; on yıl sonrasını düşünüyorsan, ağaç dik; yüz yıl sonrasını düşünüyorsan halkı eğit. Bir kişiye bir balık versen, doyar bir kez; ona balık tutmasını öğret; doysun ömrü boyunca.” demiş ya…

                1980’li yıllarda, sanki bu sözü kendine ilke edinmiş gibi bir kaymakam var; Samsun’un Vezirköprü ilçesinde. 1950’de Malatya’nın Yazıbaşı köyünde doğmuş bir kaymakam… İlkokulu bitirinceye kadar köyün her türlü çilesini çekmiş; hamuru yokluk, yoksulluk ve mücadelelerle yoğrulmuş bir kaymakam…

                30 – 35 yaşlarında henüz. “Okulsuz ve öğretmensiz köy bırakmayacağım Vezirköprü’de.” diye gecesini gündüzüne katmış uğraşıp duruyor. Adı “Eğitimci Kaymakam”a çıkmış.

                Ne güzel! Keşke bütün kaymakamlarımız, bütün valilerimiz böyle olsa! Dahası, bütün Bakanlarımız, Başbakanlarımız, Cumhurbaşkanlarımız

                İyi bir yönetici çok önemli… Çevresindeki müdürler ve bürokratlar da ister istemez O’na ayak uydururlar tabii. Niçin, “Balık baştan kokar.” denir ya… Bu yüzden işte!

                İlçeye 8 km yakındaki Sarıyer köyünde de okul yok. Çocuklar, karda kışta geliyorlar ilçeye; çoğu zaman yaya, bazen de traktörle. Çoğu aile bu yüzden, 9 – 10 yaşına gelmeden göndermiyor çocuklarını okula. Haksızlar mı?

                Kaymakam Turan Eren, bu köyde de bir okul olsun ister ama okul yapılabilecek bir arsa yoktur.

                Ne güzel bir mazeret değil mi?

                Siz yeter ki, bir iş yapmak isteyin. Mazeretler birer birer pes eder önünüzde.

                “İyi de kardeşim; para değil, mal değil. Arsa bu. Olmayan bir arsayı nerden bulacaksın ki?” diyenlere, eğitime gönül verenlerden Orman İşletme Müdürü veriyor cevabı:

                “Benim elimde dozer var. Yer de Orman Müdürlüğüne ait. Karşı tepede genişçe bir yer açalım; oraya yapalım okulu.”

                Köylü de kabul eder bu öneriyi memnuniyetle. Birkaç gün sonra dozer o tepededir. Yer genellikle toprak olduğundan okul ve lojman için gerekli arsa bir haftalık çalışma sonunda hazırdır karşınızda.

                İnşaata başlanır hemen. Birkaç günde su basman seviyesine gelince, kamyonla tuğla gönderilir köye. Köy yoluyla, okul yapılan tepe arasında araba yolu olmadığından, tuğlalar köy meydanına dökülmüştür. Muhtar, gelen tuğla sayısını köydeki hane sayısına bölerek, “Okul için herkes üzerine düşeni yapsın.” deyip imece ile tuğlayı taşıtmaya başlar.

                Kaymakam, köye gittiğinde taşıma işinin büyük ölçüde tamamlandığını görür. Kalan az miktar tuğlayı yaşlı bir kadınla gelini taşımaktadır. Kaymakam bir süre uzaktan izler onları. Yaşlı kadın ve gelini, sayarak tuğlaları çuvala doldururlar. Kadın çuvalı gelinin sırtına kaldırır; gelin de zorlukla taşımaya çalışır.

                Kaymakam, yaşlı kadının yanına gider. Kendini tanıtmadan:

“Merhaba nine! Ne yapıyorsun?” diye sorar.

                “Görmüyor musun oğul, tuğla taşıyoruz.”

                “Kim taşıttırıyor sana bu tuğlaları?”

                “Muhtar söyledi. Kaymakam Bey köye gelmiş. Toplantı yapmış. Okul yapılsın diye göndermiş bu tuğlaları. Köye imece salındı. Herkes payına düşeni taşıdı. Biz gelinimle ancak taşıyoruz. Oğlum askerde. Başka yardım edecek kimsemiz yok.”

                “Ne zalim bir adammış ki bu Kaymakam! Bu çağda sırtınızda tuğla taşıtıyor size. Ne hakkı var buna?”

                “Bak oğlum, kim olduğunu bilmiyorum. Bana söyle, muhtara söyle, köylüye söyle, ama Kaymakamımıza söz söyleme. O, bizim için gecesini gündüzüne katarak çalışıyor. Çocuklarımızın, okumak için Vezirköprü’ye nasıl gidip geldiklerini biliyor musun sen? Bak, gencecik gelinim okuma yazma bilmiyor; ben bilmiyorum. Beş–on tuğlayı doğru düzgün saymasını bile bilmiyoruz. Bizim ve çocuklarımızın iyiliği için çalışan o mübarek insana söz söyletmem sana.”

                “İyi, iyi nine! Kaymakamın mübarek olsun sana!” deyip yapımı devam eden inşaata doğru yürür.

                Bir süre sonra, yaşlı kadın gelir yanına:

                “Oğlum, duydum ki, sen Kaymakammışsın. İyi ki gördüm seni, merak ediyordum. Bu birincisi… İkincisi de şu: Neden öyle üstüme üstüme geldin? Ya ben Kaymakamla ilgili kötü bir söz söyleseydim; nasıl bakardım şimdi ben senin yüzüne?”

                “Hiç önemli değil nine. Yine böyle bakardın.”

                “Hayır oğlum, hayır. Yine kötü söylemezdim; Kaymakamımız için de… Ya şeytana uysaydım? Çok utanırdım, çok! Herkesin dediği gibi, iyi bir insanmışsın. Güler yüzlüymüşsün.”

                Ben, “İyi bir yönetici, iyi bir müdür, iyi bir Kaymakam güler yüzlü olmaz. Aksine asık mı asık olur suratı hep. Hele hele halkla, hele hele köylülerle senli benli konuşmaz kesinlikle.” diye düşünürdüm. Yanlış mı düşünüyormuşum acaba!

                Yapılan seçimlerde Emekli İmam Bekir Özata iktidar partisi olan ANAP’tan Belediye Başkanı seçilir.

                ANAP ilçe Başkanlığı yarışını da Eczacı Şükrü Bey kazanır.

                Kaymakam Eren, Vezirköprü’nün işleri için ne zaman Ankara’ya gidecek olsa, yanına mutlaka bu iki Başkan’ı da alır. Ankara’ya vardıklarında, Samsun ANAP Milletvekili Gülami Erdoğan’la da buluşup Bakanlıkları dolaşarak ilçenin işlerini halletmeye çalışır.

                Bu birlik ve beraberlik hep takdir edilerek istekleri çoğu zaman olumlu karşılanır.

                Vezirköprü’de özellikle okul yapımının hızla devam ettiği sıralarda, Samsun’un yeni Valisi Erdoğan Cebeci, kaymakamlarla bir toplantı yapar. Açış konuşmasının girişinden hemen sonra sözü okul yapımına getirerek:

                “Bildiğiniz gibi, her ilçeye iki okul parası veriyoruz. Birçok ilçede birkaç okul yapılırken, Vezirköprü’de her yıl 30 civarında okul yapılmakta. Bu yöntem niçin diğer ilçelerde kullanılmıyor? Turan Bey son derece başarılı bir Kaymakam… Göreceksiniz, yakında Vali olacak.” der.

                Havza Kaymakamı Tevfik Özbilgin söz ister:

                “Sayın Valim, meslektaşım Turan Bey’in nasıl çalıştığını yakından biliyorum. Gerçekten takdire değer… Ancak Turan arkadaşımız bu şekilde vali olamaz.” deyince, Vali Bey kızıp “Ne demek istiyorsun?” diye sorar sertçe. Kaymakam Özbilgin:

                “Efendim, kızmayın. Ben de Turan’ın vali olmasını istiyorum. Ama vali olmak için dağın arkasında, derenin kenarında, tepenin başında okul yapmak yetmez. Turan vali olmak istiyorsa, dağa taşa okul yapacağına, Ankara’ya gidip gönül yapmalı.” deyiverir. 

                Vali gülümseyip “Hayır, hayır… Öyle değil. Çalışan, hak eden vali olur.” dese de, Havza Kaymakamı, “Şimdiye kadar öyle olmadı. İnşallah bundan sonra dediğiniz gibi olur Sayın Valim.” diye ısrar eder görüşünde.

                Ülkemizin on yıllardır hiç değişmeyen kimi gerçeklerini çok erken öğrenmiş, Havza Kaymakamı Tevfik Özbilgin. Hiç çalışmadan, iş üretmeden, Kaymakam olarak görev yaptığı ilçelerde hiçbir sorun çözmeden, yalnızca Ankara’daki etkili ve yetkili kişilerin gönlünü yaparak Vali olabildi mi acaba?

                İyi de, Ankara’dakilerin gönlü nasıl yapılır? Bu konuda bir bilginiz var mı sizin? (1)

 

Hüseyin Erkan                   

 

(1)    Ben bunun sırrını, yazar dostum Feyzullah Aktan’ın bir yazısından öğrendim. Daha sonra paylaşırım; bu bilgiyi sizinle.

                

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..