Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '12

 
Kategori
Deneme
 

Nasıl ve niçin ?

Zemheri ayazı yaladı nefesimi bir kez daha. Kulaklarımda çığlık çığlığa haykıran bu ses nerelerden aşina bana? Kar beyazı bir boşlukta ilerliyor adımlarım sarsak sarsak. Çırpınışlarımın boşuna olduğunu bilsem de yüreğime söz geçirmek zor olanı.

Hak’tan bilmem kaçıncı kez diliyorum seni. Sana kanmakla, en büyük yanlışı yapmışım zahir. Hissettirmeden nasıl da zerk ettin ayrılığı yavaş yavaş damarlarıma ve müptelası ettin beni kendine böylesine. Gerçi bu ilk vukuatın değil senin. Suçların haddinden fazla. Sabıkaların katmer katmer. Lakin yüreğim görmezden geliyor her seferinde yaptıklarını. Seni kendime kıble edinmişim bir kere.

Sen bilmesen de… Baş edilmeyecek bir hal aldı sevgin benliğimde. Zehirli bir sarmaşık misali adım adım yayıldı her bir hücreme.

Umarsızlığın defalarca kez hançerlese de muhtelif yerlerimden tensel gibi görünen soyutluğunda sevdanın, bir tek O’na, Rabbime sığınıyorum.  Seni sonsuza değin unutmayı diliyorum an oluyor. An oluyor tövbeler ediyorum ve kalbime bu ateşi düşürenin O olduğunu, çaresizliğimden kaynaklanan bu dileğimi kabul etmemesi için yalvarıyorum sabahlara değin. Ve bir bildiği olduğu konusunda fikir birliğine varıyorum kendi kendimle. O zaman diyorum yüreğimi yakıp kavuran bu sevdayla baş etme gücü ver bana. Duyuyor beni, biliyorum. Ve biliyorum ki bir bildiği var Rabbimin, boş yere üflemedi ya seni yüreğime, nakşetmedi ya ilmek ilmek iliklerime. O’ndan ve senden gelene boynum kıldan ince yar.

Uyku girmeyen gözlerimin de şikâyeti yok inan, içinde bulunduğum ruh halinden. Sadece özlemin daha da perçinleniyor bitmek tükenmek bilmez geceler boyunca. Sensizliğim, yalnızlığım dalga dalga aşıyor bendimi. Yüzüme vuruyor en sert esen rüzgârın ayazında hunharca. Medcezirler yıkıp geçiyor naçar cüssemi. Boyum kısalıyor, kısalıyor, kısalıyor ve aşkının devasalığı karşısında bir cüceye dönüştürüyor beni. Samyeli, lodos, poyraz, karayel anlaşmış gibi el ele vermişler de toz, toprak, taş ne varsa boğazımdan içeri savuruyorlar. Şerha şerha süzülüyor gözlerimden yaşlar. Çöküyorum olduğum yere dizlerimin üzerinde. Ellerimi bir kez daha göğe açıyorum ve yüreğimden taşan tüm duyguların eşlinde dualar ediyorum. Dualar… Dualar… Dualar.

Bir titreme nöbetine yakalanmışçasına sarsılıyorum olduğum yerde. Ben… Ben de değilim. Nerdeyim? Bir uğultu çalınıyor kulaklarıma. Renksiz bir sis huzmesinin içinden süzülerek gözlerimin kamaşmasına vesile olan o ilahi ışıkla kendime geliyorum lakin çok geç, farkındayım.

Olanlar oldu işte.

Oldu işte olanlar.

İşte olanlar oldu.

O sevda ki… Kalbimi esareti altına aldı ve bir ömür boyu müebbette mahkûm etti beni daha az önce.

Yar, yar!..  Şairin de dediği gibi “Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar”

Belki de o şiirdeki gibi“Sevda değil bu bir hışım.”

Lakin…

Her şeye rağmen günahınla sevabınla başımın tacısın sen benim. Hiç şüphen olmasın ki dünya nimetlerinden feragat eden ben, bundan böyle bir çilekeşim senin yolunda ve mahşere dek çile çekmeye razıyım bu uğurda. Senle aramdaki perde kalktığında ve ben sesimi duyurabildiğimde Yaradan’a beynimi bir kurt edasıyla tırmalayarak canhıraş bir şekilde haykıran gidişindeki “neden ve niçin” sorularına çare bulabileceğime inancım tamdır sevgili.

20.11.2012 / S.U.Özdemir

 

 

 

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..