Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Aralık '07

 
Kategori
Kültürler
 

Nasıl yazıyoruz acaba ?

Nasıl yazıyoruz acaba ?
 

Yazar milletinin, yazma aşkı yüzünden başına gelmedik iş kalmamış. Kimisi sürgünlere uğramış; hapislerde çürümüş. Bazıları da yazıları nedeniyle ülkelerinde devrimler yapmış; sonunda başını giyotincilere teslim etmiş.

''Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur. ''Derler ya... İnsanın çektiği de dilinin belasındandır. Fakat şair ve yazarlara bu yazma aşkı bulaştığı zaman bir daha kurtulma şansları da yoktur... Mezara kadar gider bu güzel hastalık.

Yazar ve çizerler takımı da olmasaydı yaşamın tadı olabilir miydi acaba? .. Düşünebiliyor musunuz? Şiirsiz, romansız, tiyatrosuz, sinemasız bir yaşam ?..

MB'de yazan arkadaşlar her gün yüzlerce yazı yazıyorlar. Kimbilir hangi koşullarda, hangi duygularda, hangi zorluklarda yazıyorlar...Bazı arkadaşlar ''Takma İsim, rumuz'' vs. kullanıyorlar. Bir yazıyı ortaya koymak için nasıl çabalıyorlar kimbilir ?

Örneğin bendeniz, gecenin ilerleyen saatlerinde efkarlı yazılara yöneliyorum. Gündüz biraz mizaha kaçıyorum. Un, şeker, su ve yağ hazır...Haydi bir helva yapalım dediğimizde bile o sırada iştahınız kabarmışsa isteğiniz dorukta ise işte o helva çok lezzetli oluyor. Yoksa saman gibi gelir insanın ağzına hiç tat vermez.

Meşhur bir öykü vardır...Bir sabah erkenden uyanan çiftçinin çocuğu, küçük tarlalarına bakıp üzülmüş. Az buğday alarak yoksul yaşamaktan bıkmış olsa gerek, TANRI'YA YALVARMAYA BAŞLAMIŞ...

''TANRIM NE OLUR BİZİM BÜYÜK TARLALARIMIZ OLSUN. ÇOK ZENGİN OLALIM '' DEMİŞ. TANRI, ÇOCUĞUN DİLEĞİNİ KABUL ETMİŞ VE ÇOCUK BİR SABAH UYANDIĞINDA BAKMIŞ Kİ BİNLERCE DEKAR BUĞDAY TARLALARI, İRİ BAŞAKLI ALTIN SARISI BUĞDAYLAR ONLARI BEKLİYORMUŞ. TABİ ÇOK SEVİNMİŞLER...

Hemen tarlalara girip olgunlaşmış buğdayları derhal biçmişler. Çok zengin olmuşlar. Yeni tarlalarının buğdaylarından elde ettikleri un ile ekmek yapmışlar. Fakat ekmeklerin hiç tadı yokmuş. Eski buğdaylarının lezzeti gitmiş yerine ''Saman tadında '' ekmekler gelmiş. Çocuk sabah erken kalkıp Tanrıya tekrar dua etmiş.''TANRIM EKMEKLERİMİZE LEZZET VER...BUNLARI YİYEMEZ OLDUK. NEDEN BÖYLE OLDU ?''

Diye yalvarınca yukarıdan gelen ses:''EVLADIM !..SEN ÇOK ÇALIŞMADAN ZENGİN OLMAK İSTEDİN . DAHA ÖNCEKİ BUĞDAYLARINIZDA SİZİN ALIN TERİNİZ VARDI. LEZZET DE ORADAN GELİYORDU. EMEKSİZ YEMEK ANCAK BÖYLE OLUR...BUNUN ADI DA SAMAN GİBİ SAADETTİR ''Demiş.

Elbetteki yazarların da derin içgüdülerle ve gizemli ilhamlarla yazdıkları eserlerde bir başka tat olacaktır.

Kimi yazarlar paketlerce sigara içermiş, Necip Fazıl gibi...Yakup Kadri, Tanpınar üstadlar, çok zor yazarlarmış.

Eserleri bitince de sevinemezlermiş. Güç yazmanın gölgesi sinermiş üzerlerine.

Victor Hügo, çıplak yazarmış. Mark Twain, yatarak yazarmış. Voltaire'inki daha da ilginç. Sevgilisinin çıplak sırtını masa olarak kullanırmış.

Edith Sitwel, tabutta yatarmış. Edgar Allen Poe, kedisini omzuna alıp yazarmış.

Schiller, masasının çekmecelerine koyduğu çürük elmaların kokusuyla kendinden geçermiş.

George Sand, sürekli puro içermiş. Hemingvay, ayakta yazarmış. Aldous Huxley , burnuyla yazarmış !..

Evet sevgili okurlar, o muhteşem romanların, öykülerin yazarları insanlık uğruna ne hallere girmişler.

O HARİKA ESERLERİ DEFALARCA OKUMAMIZDAKİ SIR BU OLSA GEREK...

Yazar arkadaşlara buradan sesleneyim...PEKİ SİZLER NASIL YAZIYORSUNUZ ACABA?

 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..