Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mayıs '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Nasreddin Hoca'nın Hayatı ve Kişiliği

Nasreddin Hoca'nın Hayatı ve Kişiliği
 

Mizah, hayatın güldürücü yönünü ortaya çıkaran sanat türüdür. İnsanı gülmeye sevk eden
resim, karikatür, konuşma ve yazı sanatıdır. Mizah eserleri sadece şaka, güldürme
maksadıyla söylenip, yazılıp, çizildiği gibi belli fikirleri ifade etmek için de ortaya
konulabilir.

Karikatür, hikaye, roman, komedi, nükte, fıkra, hiciv, taşlama gibi şekillerde karşımıza
çıkan bu eserlerin en önemli özelliği espri adı verilen can alıcı noktanın eserin
ayrıntıları arasında büyük bir yetenekle gizlenmesi, tam sırası gelince de beklenmedik
bir anda söylenmesidir.

( 1) En kaba şakadan en ince espriye kadar bütün mizah örnekleri, birbiri ile uyum içindeki
olaylar arasındaki çelişkinin birdenbire ortaya çıkarılmasına dayanır. Mizah gelenek ve
kuralların sorgulanmasında önemli bir rol oynar. İki amacı vardır, saldırma ve savunma.
İnsanın topluca yaşamaya başladığı dönemle birlikte mizah da ortaya çıkmıştır. Kentleşmeyle
birlikte daha soyut ve dolaylı bir özellik kazandı.

Mizahı bedensel şiddetten ayırıp keskin dilli bir sanata dönüştüren Atinalılar olmuştur.
Ortaçağda kilise ve kralları alaya alan masallarıyla şenliklerde halkı eğlendiren öykü
anlatıcıları jonglörler ve gezgin minstrel’le birlikte açık cinsel çağrışımları da olan
yeni bir mizah türü yaygınlaştı. 20. yüzyılda yeni bir mizah türü doğdu. Komik öğelerin
yanı sıra ürkütücü ve korkunç öğelere de yer veren kara mizah ortaya çıktı. Siyasal mizah
da bu dönemde önem kazandı.

Türk mizah ustalarından Rıfat Ilgaz mizah için şöyle der: Mizah bir biçemdir.
Topluma bakış açısıdır. Mizah şiir, öykü, roman olabilir: Tür değil, biçimdir.
Mizacımızdan gelen bir özelliktir, bir çeşnidir. Yazı türleri beceri ister, teknik ister.
Bunları sağladın mı başarı tamdır. Mizah ne ister? Mizah insanın mizacından geldiği
için bilgi değildir, edinilemez. Teknik de değildir. İnsanın yaradılışında bu özellik
varsa mizah başarılı olabilir.



Şimdi mizahtan filan bahsettik ama; mizahın yanında bizi güldüren ve gülerken de ince ince düşündüren hikayeler de vardır. Bunların ilk değerlerinden biri de Nasreddin Hoca'dır. O güldürür, düşündürür. Biraz ince eleyerek düşündüğünüzde nice dersler yatmaktadır sözlerinde ve cevaplarında.

(2) Nasreddin Hoca


(d. 1208 — ö. 1284), 13. yüzyılda yaşamış bir halk kahramanıdır.

Yazıya geçirilmiş ilk Nasrettin Hoca hikayesi Sarı Saltuk'un hayatını anlatan Saltukname'de bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmet'in oğlu Cem Sultan'ın şehzadeliği esnasında verdiği talimat üzerine Ebülhayr Rumi tarafından Saltukname yedi senelik bir çalışma sonucunda Türk sözlü geleneğinden toplanarak 1480 yılında tamamlanmış ve kitaplaştırılmıştır.

Abdullah Efendi´de başlamış ve tahsilinin sonunda babasının yerine köyünde imamlık yılında vefat ettiği şeklindeki rivayet göz önüne alınırsa, onun, Selçuklular devrinde yaşadığını ve Timur Han ile görüşmediğini dikkate almak gerekir.

Nasreddin Hoca , insanlara doğru yolu gösteren, kötülükleri bildiren, doğruya sevk eden ve kötülüklerden sakındıran bir veli idi. Bu işi yaparken tabiatı icabı kendisine has bir yol tutmuştur. Böylece hakkın anlatılması ve cemiyetteki bozuk yönlerin düzeltilmesi için, meseleyi halkın anlayacağı bir dil ve üslub ile, gayet manidar latifeler halinde kısa ve öz olarak dile getirmiştir. Fıkraları hikmet ve ibret dolu birer darb-ı mesel(atasözü) gibidir. Bu bakımdan adına uydurulan edep dışı ve nükteden uzak bir takım fıkraların onunla bir ilgisi yoktur. Manidar latifeleri önce yakın çevresinde şifahi olarak dilden dile dolaşmış, sonraları gitgide yayılmış ve zamanla bir takım değişikliklere uğramıştır.devamı Bu sebeple onun olmayan bir takım bayağı fıkralar da ona mal edilerek anlatılmıştır. Yapılan ilmi çalışmalar, onun ilim ve edep sahibi bir veli olduğunu, söz konusu sıradan basit fıkraları söylemediğini açıkça göstermektedir. Ayrıca, Nasrettin Hoca´nın efsanevi bir kişi değil, on üçüncü asırda Anadolu Selçukluları zamanında yaşamış salih bir müslüman olduğunu ortaya koymuştur. Çünkü nükteleri, bir insanın başından geçen gülünç hadiselerin ifadesi değil, görünüşte gülünç aslında ince hikmetleri dile getiren, düşündürücü latifelerdir. Ayrıca Türk milletinin zeka inceliğini, nükte gücünü en iyi şekilde yansıtan bu nüktelerin belirli vasfı; Allahü tealanın emir ve yasaklarını latif bir üslup ile bildirilmesidir.

Bu latifelerin toplandığı eserlerden biri, Londra´da British Museum´da. <ı>Haza Terceme-i <ı>Nasreddin Efendi Rahme başlıklı yazma eserdir. Ancak bu eserdeki latifelerin bir kısmı, onun üslubuna ve nükte tekniğine uymamaktadır. Nitekim eserin sonunda bu durum: "İşte Nasreddin Efendinin kibar-ı evliyadan (Evliyanın Büyüklerinden) olduğuna şek ve şüphe yoktur. Merhumun bu kıssalardan haberi var, yok böyle yazmışlar. Her kim okuyup tamamında bu merhumun ruhu için bir Fatiha bağışlarsa, Hak sübhane ve teala ol kimsenin ahir ve akıbetini hayr eyleye" şeklinde belirtilmiştir. Ayrıca, <ı>Nasreddin Hoca adlı eserde başka nüktelerine yer verilmiştir.

Nasreddin Hoca, fert ve toplumu her yönüyle çok iyi tanımış, insanların aile, komşuluk, dostluk, ticari münasebetlerine ait cemiyette gördüğü aksaklıkları düzeltmek ve onlara nasihat etmek maksadıyla nüktelerle dile getirmiş, onları düşünmeye ve doğruya sevk etmiştir. Sosyologlar ve psikologlar, insanı ve cemiyeti tanıyıp, onların çeşitli yönlerini incelemek için onun latifelerinden çok istifade etmişlerdir.

Nasreddin Hoca fıkraları, batı dillerine de çevrilmiş ve bu dillerde Hoca hakkında mühim neşriyat yapılmıştır. Bunlar arasında Pierre Mille´in <ı>Nasreddin et son epouse adlı kitabı, Edmonde Savussey´in <ı>La Litterature Populaire Turque adlı eserindeki Nasreddin Hoca bölümü, Jean Paul Carnier´in <ı>Nasreddin Hoca et ses Histoires Turques adlı eserleri zikretmek yerinde olur. Biliyorum herkes bunu okuyacak ve yazacak.

Şimdi sizlere yazımın sonunda, bir Nasreddin Hoca fıkrasıyla veda etmek istiyorum. Bu da biraz sahneden iner gibi oldu ama idare edin artık :))


Nasrettin hoca bir gün köyden şehre giderken yorulmuş tarlanın
kenarındaki Ceviz ağacının altında dinleneyim demiş.Şöyle bir
etrafına
bakınıp ağacın altına uzanmış. Ve şöyle düşünmüş.

Ey Allah'ım gücüne sual olmaz amma, incecik kabak sapında kocaman
kabak var, koskocaman ağaçta küçücük ceviz var, bu nasıl iş deyip
uykuya dalmış. Ağaçtan bir ceviz hocanın kafasına düşüvermiş. Ve kafada ceviz büyüklüğünde bir şiş olmuş. Hoca hiddetle uyanmış ve

Yarabbi sen en iyisini bilirsin demiş. Simdi o kabak ağaçta olsaydı
benim halim ne olurdu.

Kaynaklarım : (1) http://www.genelleme.com/mizah-nedir.html

(2) http://tr.wikipedia.org/wiki/Nasreddin_Hoca


 
Toplam blog
: 749
: 1983
Kayıt tarihi
: 11.10.07
 
 

Yazmanın hayatın akışının bir parçası olduğu kanısındayım. 6 Mayıs 1982'de doğdum ve İstanbul Kar..