Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '17

 
Kategori
Dünya
 

NATO Tarihinde Saldırıya Uğramış ve Savunulmuş Ülke Olmuş mu?

NATO Tarihinde Saldırıya Uğramış ve Savunulmuş Ülke Olmuş mu?
 

Çizim, Yücel Evren


İlkokul günlerimizden itibaren NATO’nun üye ülkelerden herhangi birinin saldırıya uğraması durumunda birlikte savunma amacıyla kurulmuş bir uluslar arası askeri işbirliği örgütü olduğu öğretilmişti.

Halen de böyle olduğu varsayılır.

Oysa gerçek böyle değildir.

NATO bir savunma örgütü değil aksine bir saldırı örgütüdür. Amerikan imparatorluğunun saldırı aracı.

Örgütün maliyetinden üye ülkelere de yükümlülük çıkarılmıştır. Üye ülkelerin milli gelirlerinin en az yüzde 2’si oranında askeri harcama yapma zorunluluğu vardır. Üye ülkelerin askeri varlıkları da NATO komutası altına sokulmuşlardır.

Örgütün başında ABD vardır. Üyeler başlangıçta batı Avrupa ülkeleri ve Türkiye’yken, daha sonra dağılan Sovyetler Birliği bakiyesi ülkelerin de katılımıyla yapı genişlemiştir.

Bizler hep NATO’nun komünist bloktan gelebilecek bir saldırıya karşı savunma amacıyla kurulduğu masallarını dinledik.

Oysa NATO’nun kuruluş yılı 1949’dur. Sovyetler Birliği öncülüğünde kurulan Varşova Paktı’nın kuruluş tarihi ise 1955’tir. Yani bir bloktan gelebilecek saldırı ihtimaline karşı kurulan pakt NATO değil Varşova Paktıdır. Karşı bir savunma paktı kurulması ihtiyacı doğuran, yani saldırı tehdidi algısı yaratanın ise NATO olduğu kuruluş süreçlerinden anlaşılmaktadır.

NATO, tarihinde hiçbir zaman bir üye ülkenin uğradığı saldırıya karşı savunma ihtiyacı duymamıştır. Sözgelimi üye ülkelerden Türkiye’nin, yarım asır boyunca uğradığı terör saldırılarına karşı nasıl ortak şekilde savunulacağı hiçbir zaman NATO’nun meselesi olmamıştır. Aksine örneğin PKK-PYD, IŞİD ve FETÖ örneklerinde bugün artık kesin bir şekilde ortaya çıkmış olduğu üzere bu terör saldırılarının arkasında NATO üyeleri ülkelerin bulunduğu kesinleşmiştir.

Pek çok ülkedeki terörün arkasında oldukları ortaya çıkan “gladyo” yapılanmalarının NATO projeleri oldukları tartışmasızdır.

NATO’nun tarihindeki askeri müdahalelerinin tamamı saldırı amaçlıdır. Amaç, daha çok Amerikan İmparatorluğunun yayılmasına hizmet eder mahiyettedir. Bu müdahalelerin tamamı müdahale edilen bölgelerde çıkarılan iç karışıklıklarda ABD çıkarlarını önceleyen tarafların galibiyetlerini sağlamaya dönük saldırılardır.

NATO tarihindeki ilk askeri müdahaleler, Berlin duvarının yıkılması ve sosyalist bloğun dağılmasıyla birlikte, dağılma sürecine ayak direten ve dünya bağlantısızlar hareketinin de liderliğini yapan Yugoslavya’nın tamamen dağıtılmasını hedef alan Kosova ve Bosna Hersek müdahaleleridir.

Onyıllar süren terör saldırıları karşısında onbinlerce yurttaşının yaşamını yitirdiği Türkiye için kılını kıpırdatmayan NATO, 11 Eylül saldırıları bahanesiyle izleyen askeri müdahalesini Afganistan’a yapmıştır. Bu müdahalede görev alan pek çok Türk askeri de şehit olmuştur.

Yine NATO’nun, ABD işgalinden sonra Irak’ta üstlendiği askeri işlevselliğin de saldırıya uğramış herhangi bir üye ülkenin birlikte savunulmasıyla bir ilgisi yoktur. Aksine bu müdahale kurulması ve korunması sağlanan bölgesel ayrılıkçı Kürt oluşumuyla, aralarında başta NATO üyesi Türkiye’nin de olduğu bölge ülkeleri Irak, İran ve Suriye’nin üniter bütünlüklerine ve bekalarına en büyük tehdit unsurunu yaratmıştır.

Aden Körfezinde sözüm ona korsanlarla mücadele adı altındaki NATO konuşlanmasının ise dünya petrol ticaret yollarının ABD kontrolü altına alınması dışında bir amacının olamayacağı dünya haritasına bir göz atan herkesin görebileceği açıklıktadır.

Birleşmiş Milletler platformu başta olmak üzere tüm uluslar arası siyaset arenalarında ABD’nin ezeli ayak bağı olan Kaddafi’nin devrilmesi ve katledilmesi süreçlerinde Libya’yı hedef alan saldırıların da Amerikan imparatorluğunun nüfuzunu güçlendirme dışında bir amacının bulunmadığını sanırım ifade etmeye gerek yoktur.

Tüm bu askeri hareketlerin içinde Türkiye de görev almış ve evlatlarını şehit vermiştir.

Görülmektedir ki, NATO bünyesi içinde bulunmanın ve askeri hareketlerinde görev almanın Türkiye’nin çıkarlarıyla hiçbir ilgisi yoktur.

Yine görülmektedir ki, Norveç’teki son NATO tatbikatında Atatürk’ün ve Erdoğan’ın hedef tahtasına konmaları bir hatanın sonucu değil, NATO’nun varlık sebebini gizleyen maskenin “sehven” düşürülmesinden ibarettir.

Türkiye’nin bir Amerikan İmparatorluğu tatbikatında hedef tahtasına oturtulması ilk de değildir. ABD’nin 2002 Temmuzunda Nevada Çölünde Mıllıennium Challenge adıyla yaptığı tatbitatta hedefin Türkiye olduğunu anlatabilmek için Doğu Perinçek’in dilinde tüy bitmişti.

Norveçteki NATO tatbikatında Atatürk ve Erdoğan’ın şahıslarında hedef tahtasına Türkiye’nin konduğunun ortaya çıkmasıyla anlaşılması gerekenin artık mızrağın çuvala sığmadığı gerçeği olduğunu, Türkiye’nin göstermelik özür dilemelere itibar etmek yerine, biraz radikal bir öneri olacak ancak yapması gerekenin Türkiye düşmanlığı bir kez daha açığa çıkmış olan Amerikan İmparatorluğuna tarihimize yakışır şekilde ve güçte bir cevabı NATO’dan çıkarak ve Türkiye’deki NATO varlığına el koyarak vermesinin “anlayacakları dil” olduğunu düşünüyorum.

 

Kenan IŞIK

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 432
: 2964
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

Mülkiye mezunuyum. Emekli müfettişim. Ankara'da yaşıyorum. S'oligarşi isimli kitabı yazdım. Kitap..