Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '07

 
Kategori
Edebiyat
 

Natürmort tabloda bir figüranlık verelim

Natürmort tabloda bir figüranlık verelim
 

Edebiyatın T.D.K sözlüğündeki genel tanımı: Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı, yazın. Bir bilim kolunun türlü konuları üzerine yazılmış yazı ve eserlerin hepsi, literatür. Mecazi olarak ise, İçten olmayan, gereksiz, boş sözler diye geçiyor.

Bana göre Düşler ülkesine gidişin biletidir EDEBİYAT. Aracısız ve de araçsız. Yelkenlerinizi esintiye doğru çevirip rüzgarınızla doldurabiliyorsanız eğer, harfleri gizeme bulayıp gizemli kelimelerle ruhu dingin cümleler kurgulayıp sıra dışı paragraflara çerçeve yapabiliyorsanız işte o an O bilet sizin cebinizde demektir. Geçmişe dair hatırladığım ilklerden biri Jack London un MARTİN EDEN i dir. Okuyup içselleştirdiğim ilk romandır. Fark edilemeden zamana karşı eriyip yitip giden bir insan portresidir. Bu bir tarz bir üslup meselesi olmaktan çok hissettiğini direkt ve yalın olarak hissedilebilir kılmaktır. Beylik sözlerden kaçınmak MEYDAN okuyup kafaları karıştırmamaktır

ÖRNEK 1: - Ölümü ben 16 yaşında halletmişim. Bu yüzden keskindir kılıcım. Zalim sofrasına hiç oturmadım. Bir kez korkup gülmedim alçağın yüzüne. İktidar değil, özgürlük isterim. Bu yüzden sultandan, beyden daha kuvvetlidir sözüm. Rüzgâr benim sözümü sever, çünkü savurur, onlarınki toprak olur. Ancak alçaklıktan ve pusudan gelebilir ölümüm, bilirim. Ama, rüzgârda yürüyen türküler pusu kuranları değil, pusuda ölen delikanlıları yazar, bunu daha iyi bilirim. Cesur olmak lazım değil bana, çünkü sevdiğini kırmaktan başka korkacak bir şey yok derim. Haydi bakalım!-: . Yazı, Edebiyatın bedenleşmiş halidir. Bu bağlamda bu tür söylemler edebiyatın doğasında mevcut olabilir ancak ruhuna ters ve eğretidir. Çok popüler, çok okunuyor da olabilirsiniz ancak yazıyla girdiğiniz edebiyatı soyut griliğin kara mizahı ile gölgeleyemezsiniz en azından buna hakkınız olmadığını söyleyebilirim. Okuyucunuza karşı birinci dereceden yazdıklarınızdan sorumlusunuzdur çünkü. Bir yazar olarak sadelik ve yalınlıkla benliklerin içine akıp, ruhlarına dokunmak ve de durağanlıklarını bozmak böyle oluyormuş dedirtebilmektir. Kuracağı cümleyi daha anlamlı kılmak uğruna birden fazla anlam taşıyan kelimeleri hangi anlamda kullandığını belirtecek duyarlılığa sahip olabilme sorumluluğu taşıyabilmektir, mağdurlar yaratmadan.

Örnek 2 : - Kimseyi yeterince güzel bulmuyor bu dünya. Kadınların hep daha fazla zayıflayıp, hep daha sarışınlaşıp av alanlarındaki albino yaratıklara benzemesi gerekiyor. ALBİNO nun anlamlarından birisi: -İnsanın deri yapısındaki genetik pigment sorunu nedeniyle derisi gün ışığı dahil olmak üzere her türlü etkiye karşı hassas olma durumudur.-: bir düşünür ve yazar için bu kelimeyi, cümleyi pekiştirmek veyasın da daha anlamlı kılmak için seçmesi ne kadar akılcı bir tercih olabilir ki! Bu bağlamda Albino ile yaşamak zorunda olan kişilerin gönüllerinin alınması olayı geciktirilmiştir ve bu irade sürüncemede bırakıldıkça hassasiyet artarak sürecektir. Bu konuda yazar ve düşünürleri daha seçici ve hassas olmaya davet ediyorum. Edebiyat, hissedilebilir olan tüm algılamaların prizması durumundadır. Renk ve çeşitliliğin portresinde ortaya çıkan dışavurumdur. Aklınıza ve hafızanıza sığmayanları ifşa edebilme sanatıdır. Edebiyat satırlara hayat verebilme can katabilme sevdasıdır. Bu sevda iflah olmaz bir RİTÜEL dir aynı zamanda. Alelacele karalanmış bir öykümün dışa vurulmuş anıdır şu an:

Gök gürültülü şimşek yeryüzüne yıldırımıyla dokunduğu an, gece yoğun bir ürpertiyle irkilerek titredi. Titreyen gece ilerdeki çalılıkların arasına saklanmış olan kedi yavrusuna mesaj veriyordu sanki. Karanlığın yırılacağına az bir zaman kaldığına dair. Bu korku dolu sahipsiz bakışların bir sahibi olmalıydı mutlaka. Kaderi acıdan ağlarını örmeye niyetlenmişken bir kez daha, o çaresizlik içinde korkudan büzülerek en temelleşmiş olan açlığını dahi unutuvermişti. İki adım ileride bir karaltı hissetti. Ürkek bakışlarıyla ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ki çalılığa işeyen bir çift ayak gördü. Sallanıp sendeliyordu, belli ki sarhoştu, hava soğuk ve yağmur çisenti halindeydi. Mendeburun, ateş suyuyla uçuşa geçerek hedefi ıskaladığı kedinin ıslanmasından belliydi. Kedi kendisini orada güvende hissetmiş olacak ki yerinden hiç kımıldamadı. Gözleri boşluğa dalıp giderken sahipsizliği tüm benliğini sınarken, ağlamaklı olmuştu. Tam o an kardeşleri ve annesi beliriverdi belleğindeki hayalin özlemiyle, bir anda yolun karşı tarafına sevinç içinde can havliyle sıçrayıverdi sanki az önceki bitkin kediden eser kalmamışçasına apaçık, acı bir firen onu ruhundan yakalayıvermişti sanki onun hareketini bekliyormuşçasına, darmadağın bir kayboluşa doğru sahipsiz ve de yapayalnız tek bir damla gözyaşı olmadan...

Yazıda yer verilmiş olan 1. ve 2. Örnek, Ece TEMELKURAN nın 2007-01-14 tarihli Kıyıdan köşesindeki Delikanlı Kadınlar Örgütü başlıklı yazısıyla, 2006-06-02 tarihli aynı köşedeki Yüksek Menfaatler ve Kadınlar başlıklı yazısından alıntıdır.

 
Toplam blog
: 40
: 1069
Kayıt tarihi
: 25.07.06
 
 

İzmirli'yim. Felsefe mezunuyum. İlgi alanlarım Felsefe, edebiyat, sosyoloji, tarih, toplum ve kültü..