Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '12

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Navajo'nun Kurdu - İçimizdeki savaş

 

Navajo torununa, bazen içinde devam eden bir savaşın olduğunu hissettiğini söylemiş. Bu, iki KURT arasındaki bir savaşmış. Kurtlardan biri KÖTÜCÜLMÜŞ. Bu, korkunun, kıskançlığın, acının, pişmanlığın, kibirin, küstahlığın, kendine acımanın, suçluluğun, öfkenin, üstünlüğün, başarma korkusunun, başkalarının söylediği şeylerin doğru olduğunu  keşfetme korkusunun, başkalarının mokaseleriyle yürüme korkusunun ve yüreğim yanlış olarak bildiği boş özürleri kullanarak kalp ve gözleri ile bunların gerçekliğinin bakışlarını görmenin kurdu.
   Diğer kurt ise İYİCİLMİŞ. Bu, neşenin, barışın, sevginin, umudun, huzurun, alçakgönüllülüğün, nezaketin, empatinin, çabaları çok mükemmel olmasa da bana yardım edenlere şefkat göstermenin, başkalarını ve kendimi bağışlamanın ve kaderimin ellerimde olduğunu anlamanın KURDU.

Torun, "Fakat dede, hangi KURT kazanır?" 

Dedesi, "Beslemeyi seçtiğim kurt kazanır"

  Bu sırrın ilk parçası, içimizdeki doğru kurdu beslemek; ikinci parçası, bize yakın olanlara sevgi ile yakınlaşmayı ve hayatlarımızda sevgi dolu ilişkiler kurmayı seçmektir.

  Hayata anlam ve mutluluk veren şeylerin, uzun bir gözlemlemeden sonra ortaya çıktığı ve bu gözlemlemeye de ancak sevgi ile beslenerek katlanabileceğinin anlaşılmasıydı...

 Paranız, başarınızın ölçütü değildir. Tanıştığınız ve hayatlarını etkilediğiniz kişiler sizin başarınız olacaktır:

 - Babamın çok uzun bir zaman evden uzakta olması (denizci) ve kardeşlerimin en büyüğü olmam bana, `babalık`  rolünü üstlenmem  gerektiğini verdi. Babam yaşarken, onun bu rolünü çok uzun bir zaman  devam ettirmem benim, kendi hayatımı yaşamamı engelledi. Fakat, başkalarının hayatlarıyla ilgilenmemi (ki, bu kendi ailen dahi olsa, böyledir!), onlara yararlı olabilme  sevincini  tatmamı sağladı. Diğer bir deyişle, kendimi sevmemin, başkalarını sevmemden geçtiği gerçeğini öğretti.

  Bu uzun rolün 'yolun ancak sevgiyle aşılabileceği gerçeğinin farkına varmam' ise, bana, kendime güven duymamı sağladı.

  Yakın ilişkilerime sevgi ile yaklaşmam, gerçek mutluluğu bulmama da yardım etmişti.

  Elbetteki, insanlara karşı sevgi ile yaklaşmayı öncelik haline getirmemin ispatı, bu rolümün çok uzun bir süre devam edebilmesinden geçmektedir.

 Diğer taraftan, yakınlarından, sevdiklerinden bunca zaman uzakta kalabilmenin de bir karşılığı olabilmeliydi.

 Kırk yaşlarında eşini kaybeden bir arkadaşım, beni  gördüğünde, ilk sözü, "eşine daha fazla zaman ayır, eşinle daha fazla zaman geçir" oldu. Oysa orta da böyle bir durum da yoktu. Fakat `tavsiye`niteliğindeki bu söz, yüreğimin ta derinliklerine kadar işledi ve amacına da ulaştı.

  Çoğu pişmanlıklara, sevgi dolu ilişkilerin önüne önemsiz şeylerin geçmesi neden olmuştur.

  Duygusal yaşamlarımızın atmosferine o kadar sarmalanıyoruz ki, çocuklarımızın en ihtiyaç duydukları zamanlarda onlar için, onların yanlarında bulunamıyoruz. Yaşlanıp da geriye baktığımızda, "keşke" dememiz bize sadece mutsuzluk veriyor. Bu bağlamda, mutsuzluklarımızın en büyük kaynağı PİŞMANLIKLARIMIZDIR;

 "Kendini mutlu görmek istiyorsan, geçmişteki davranışlarının hiçbirinden dolayı pişmanlık duyma."

  Her gün kendimize, neye öncelik tanıyacağımıza, neyin önemli olduğunu ve ona göre hareket edip etmediğimizi sormalıyız.

  Ufak bir dudak bükmekle veya hafif bir "of" çekmekle bile hoşnutsuzluğumuzu karşımızdakilere gösterebiliriz. Fakat bu hoşnutsuzluğumuzun karşımızdakilerin ruh durumuna - hele de çocuklara- ne kadar derin yaralar açtığının farkına varamayız.

  Öfke boşalımlarının tadını alalım derken çoğu kez yakınlarımızın kalplerini kırar, sonra da pişman oluruz. Oysa gözümüzden kaçan o büyük tabloyu - SEVGİ TABLOSUNU - görebilseydik hiç de böyle pişmanlıklar yaşamazdık.

  Bir araştırmaya göre, evde olumsuz mesajın olumlu mesaja oranı ortalama olarak 14'e 1'dir. Ailede yaptığımız her 1 pozitif yorum için, hemen hemen 14 kritik yorum yapıyoruz. Uzun süreli mutlu evliliklerde ise bu oran 7'ye 1'dir. Ve, bu oranı değiştirmek bizim elimizdedir.Her an birbirimizi sevmeyi seçebiliriz. Bu büyük tabloyu görmeyi seçebiliriz...

 "Hayatımızda kurduğumuz bütün ilişkilerde sevmeyi seçtiğimizde, mutluluk bizi bulacaktır; sevgiye yol açtığımızda bize `mutluluk`olarak geri dönecektir."

 "Herkes herkesten hayat alır, ya da onlara hayat verir."

  Yaptığımız ya da söylediğimiz şeyler ile karşımızdakinin gününü güzelleştirir ya da mahvederiz. Dil, bıçak gibidir, iyi de yapar, keser de.

   "Sadece sevmek ya da sevgimizi yakınlarımıza vermek değil; aynı zamanda hayatımız boyunca sevgimizi dışa vurmamız gerektiğini ögrenmeliyiz. Çünkü, ancak severek kendimizi dönüştürürüz.

  Bir Afro - Amerikal'nın sabah duası: "Eve dönene kadar Tanrı bana bütün sevgileri açsın. Yolda giderken bir çift söz, bir gülümseme ve bir tesekkürün onların hayatını değiştirebileceği insanları gördüğümde, bana yardımcı ol, meşgul olmayayım ki, onları kaçırmayayım."

  Sabah kalktığımız andan itibaren sevgi dolu ve sevecen olmayı seçersek, her gün, yatağa  gidene kadar derin şeyler yaşarız. Sevgi dolu olmayı seçersek, insan hayatının temel anlamlarından birini tamamlamış oluruz. Bu temel, burada olduğumuz için dünyayı daha iyi kılmaktır.

 "Her iyiliğin bir anlamı vardır.Hiçbir iyiliği anlamsız bulmayın. Mutluluk böyle gelir."

  Sevmeyi seçmek tüm evreni etkiler. Bir Metis yerlisi, "Geleneğimizde her bir eylemin yedi kuşağa dağıtıldığına inanırız" demişti.

Alaettin Morgül / 12.01.2012 

 
Toplam blog
: 193
: 1086
Kayıt tarihi
: 02.02.10
 
 

İsveç`in Göteborg şehrinde oturmaktayım;  evli ve bir kiz bir oglan iki çocuğum var. İsveç`te..