- Kategori
- Kişisel Gelişim
Nazar değmesi nasıl olur? İlmi boyutta hikmeti nedir?
Görülmeyen bir şeye yok demek, aklı bırakıp duyulara göre hareket etmek anlamına gelir. Oysaki, sadece hayvanlar duyularına göre yaşarlar. İnsanların duyuları, hayvanlarınkinden çok geridedir. Çünkü akıl denilen bir özelliğe sahiptir. İnsan, köpek kadar kuvvetli koku alamaz, ışık olmadan bir kedi kadar iyi göremez. O halde insan, zayıf olan duyulara göre değil, gelişmiş olan aklı ile hareket etmelidir. Uzaktan kumanda ile yaptığımız işler malumunuzdur. Görünmeyen lazer ışınları ile ameliyat yapıp, demiri kesebiliyoruz. Bu ışınları ve manyetik dalgaları göremiyor, fakat aklımız ile varlığını idrak ve kabul ediyoruz. Yoktur demek, ne akla ne de ilme uymuyor. Göz değmesi diye adlandırdığımız, NAZAR; gözdeki fotoreseptörlerin kasılması sonucu ortaya çıkan pozitif ve negatif göz akım dalga ışınımıdır. Üç türlü ışınım etkisi olduğu anlaşılmıştır. Alfa (sarsıcı), beta (kırıcı, yıkıcı), gama (yakıcı). Nazar değen insanda bilimsel olarak, beynin orta bölümü olan (mezensefelon) kısmında nöronlar (sinirler) harekete geçerek, göz küresini büyütür ve esneme başlar. Nazar bilinçli olarak gerçekleşmez. Bu sebeble etkisi, alfa boyutunda olup yaygın olanıdır. Nazarı, bilinçli olarak gerçekleştiren insan çok azdır. Bu bilinçteki ışıma gama ışıma boyutudur. Ve çok tehlikelidir. Gama ışın seviyesi ilk defa 14 yaşındaki bir rus kızında bulunmuş ve ölçülmüştür. Beyinde oluşan her düşünce, elektromanyetik bir kıvılcım ortaya çıkarır. Neşeli ve huzurluyken bu kıvılcımlar uzun dalga boyunda, kötü düşünce ve kızgınlık anında üretilen elektromanyetik dalgalar ise kısa dalga boyutunda olmaktadır. İnsan gözü nasıl, dışardan gelen ışıkları kırarak, gözümüzün içindeki bir noktaya odaklıyorsa, Beynimizin içinden dışa yönelen akımları da herhangi bir cisme odaklama gücüne sahiptir. Bu sebepledir ki kin, haset duygu ve düşüncesi ile üretilen akımlar, dışarıdaki canlı veya cansız varlıklar üzerine odaklanıp zarar verebilir. Negatif etkisi ile cellat olan göz, pozitif etkisi ile de asırlardır şarkılara, şiirlere, efsanelere konu olmuştur. Buraya kadar nazara, bilimsel açıdan yaklaştık. Bir de ilmi boyutu vardır ki, insan gözünün önemini can alıcı bir manâda açığa çıkarmaktadır. ÖZ + G(ÖZ) = BAKIŞ ilişkisi daima ilgimi çekmiştir. İnsan özünde ( manasında ) düşüncelerinin meydana getirdiği, pozitif ve ya negatif enerjisini, göz yoluyla madde dünyasına aktarmaktadır. Göz, insanın görülmeyen manevi halinin, maddeye açılan kapısıdır. Bu alemde, enerji alışverişinin en kolay gerçekleştiği yerdir. Aslolan göz değil, bakıştır. Göz, sadece bakma eylemini gerçekleştiren araçtır. Tasavvufta bu bakış, kâmil insanın gönül aynasından, gözüne akan Allah'ın nurunun, diğer varlıklara yansıma halidir. Kâmil insanın gözü, Allah'ın nurunu yansıtan bir reflektör gibidir. Zira Hz. Peygamber Aleyhisselam " alimlerle oturup kalkın, Allah göğün yağmurlarıyla yeri dirilttiği gibi, hikmet nuru ile ölü kalpleri diriltir. " diyerek konunun önemini dile getirmiştir. Göz gönlün penceresi, kulak kalbin habercisidir. İnsan sürekli gördüğü ve işittiği şeylerin tutkunu olur. " Kalpleri, birbirine benzedi. " ( bakara/118) ayeti de aynı fikri paylaşan ve aynı atmosferde yaşayan insanların birbirine benzer tavırlar sergilediğini göstermektedir. İlahi sevgi ve güzel ahlaka kavuşmak için yüce Allah " sadık kullarımla beraber olun. " (tevbe/119) demiştir. İnsan özünde örtülü olan Allah'ın nurunu, ayna görevi yapan kâmil insanların gözünden seyreder. Onlar bizi bize döndürüp, gözümüzü özümüze çeviren simyacılardır. O simyacılar, Yunus Emre'nin ;