Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '11

 
Kategori
Deneme
 

Nazım Hikmet ve Çankırı

Nazım Hikmet ve Çankırı
 

Nazım Hikmet'in Çankırı cezaevinde yaptığı resim.


 

İlçemin bağlı olduğu il olduğundan değil, büyük halamın yaşadığı şehir olduğu için giderdik Çankırı’ya. Kent merkezine bakan küçük binanın üst katındaki iki oda bir aradan oluşan küçücük evinde biri benden büyük, biri benimle yaşıt, biri de benden küçük üç çocuğu ve sevgili eniştemle yaşayan halam, aslında sert yapılı olsa da özellikle bana karşı hep sevecen olurdu.
 
Kent meydanındaki Atatürk heykeli ile Büyük Camii arasında kalan ve o zamanların ticaret merkezi olan yokuşun (Aklımda kaldığı kadarıyla İstasyon Caddesi) hemen başlangıcında, emniyet müdürlüğünün yanındaki (o zamanlar İpragaz bayii, şimdilerde eczane olan) binanın üst katındaki evden çıktığımda ya sola döner, kah fotoğrafçı dükkanlarının, kah diğer dükkanların vitrinlere baka baka camii meydanına kadar gider, ya da meydandan istasyona doğru yönelip önce postanenin, sonra da kulübesinde jandarmaların beklediği cezaevinin önünden geçerek karşısındaki Karatekin Parkı’na giderdim.
 
Parkın kocaman ağaçları altına atılmış masalarda oyun oynayan, çay içen insanların arasında bir tanıdık arar, bulamazsam da kafamda çocukca düşüncelerle karşıdaki ceza evine bakar, duvarındaki dükkanımsı yerde satılan el işi ürünleri yapan mahkumların o anki hallerini düşünür dururdum.
 
İlçeden tanıdığım bir iki kişinin de içerde olduğunu anımsayıp yüzlerini gözümün önüne getirmeye çalışırken, dilimin ucuna Enver Gökçe’nin
“Bizsiz Ilgaz'ın çam ormanları güzel değildir.” 
diye başlayıp,
 
“Sana selam olsun
Sürgünler, mahkumlar, hastalar
Alacağın olsun
Seni İstanbul seni
Seni Bursa, Çankırı, Malatya,
Sizlere selam olsun üniversiteler!
Sizlere selam olsun
Hürriyeti yazan eller, dizen eller..”   
diye devam eden şiiri gelir, karşımdaki sarı boyalı binanın üstünden Nazım’ın mavi gözleri ışıldardı.
 
 
Dünyada bir örneği daha görülmeyecek tersliklerin yaşandığı kentimde modernleşme ve çağdaşlaşma adına ilk önce bu hapishane yıkılarak yerine park, tam karşısındaki güzelim park yıkılarak da yerine vilayet konağı yapıldı.
 
Sanki oyun oynar gibi güzelim parkı yıkıp bina, içinde yüzlerce insanın acılarını barındırıp,  özgürlüğün anlamını kavratan, tarihe notlar bırakan mapushaneyi yıkıp park yaptılar.
 
Başta Nazım Hikmet olmak üzere, Kemal Tahir’lerin, Hikmet Kıvılcımlılar’ın yattığı ve en güzel eserlerini verdikleri bu anıtsal bina günümüze kadar korunmuş olabilseydi, belki de o çok arzuladığımız turizm atağına öncülük yapacaktı.
 
Ama ülkenin en yurtsever aydınlarını yıllarca görmezden gelen ve küfürlerle anan sağ siyaset onların anılarına bile tahammül edemeyerek hiçbir iz bırakmamak için dozerlerle geçti üstünden.
 
Sanki, Kemal Tahir’in o binanın ranzalarında yazdığı Sağırdere’sini, Kör Duman’ını yok edebilecekler, sanki Nazım’ın
 
Bugün çarşamba :
-biliyorsun -
Çankırının pazarı.
Demir kapımızdan geçip
kamış sepetimizde bize kadar gelecek
yumurtası, bulguru,
yaldızlı, mor patlıcanları...
 
Dün köylerden inenleri seyrettim :
yorgundular,
kurnaz
ve şüpheli,
ve kaşlarının altında keder.
Erkekler eşeklerde,
kadınlar çıplak ayaklarının üstünde geçtiler.
Herhalde içlerinde senin bildiklerin vardır.
Herhalde iki çarşambadır pazarda :
kırmızı başörtülü
«kibirsiz» İstanbulluyu aramışlardır...
 
Diyen dizelerin daha güzelini yazabilecek, bu dizeleri  belleklerden silebileceklermiş gibi.
 
Geçen gün Çankırı Yazarlar ve Sanatçılar Derneği (Çayasad) nin düzenlediği “Cumhuriyet Sonrasında Çankırı’da Kültür ve Sanat” panelinde Doç.Dr. Ömer Çakır’ın Nazım’ın Çankırı yıllarını anlatan konuşmasını yerel sitelerden okuyup haberdar olunca, değişmeyen tek şeyin “değişim” olduğuna bir daha inandım.
 
Bir taraftan Çayasad’a, bir taraftan panel konuşmacıları Ömer Türkoğlu, Yüksel Arslan ve Doç.Dr. Ömer Çakır’a teşekkür ederken, yine başta Çayasad olmak üzere tüm Çankırı aydınlarına bir zamanlar Nazım’ın da yattığı hapisanenin şimdi yerinde bulunan Karatekin parkının hiç değilse bir köşesine Nazım adına bir anıt yapılmasına öncülük yapmalarını öneriyorum.
 
Yapılacak anıtla, bu değerlere verdiğimiz önemi ortaya koyarak belki vefa duygularımızı ifade etmek şansını da buluruz diyorum.
 
Böylelikle belki de büyük şairin
 
“Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni,
 
 ve de uyarına gelirse,
 
tepemde bir de çınar olursa
 
taş maş da istemez hani…”  diyen vasiyetini de yerine getirmiş oluruz. 
 
Toplam blog
: 21
: 829
Kayıt tarihi
: 22.02.09
 
 

1957 Çankırı Kurşunlu doğumluyum. Yıllarca yaptığım Mali Müşavirlik ve ticari yaşantıma son vermi..