Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Nisan '19

 
Kategori
Yetenekler
 

Nazim Hikmet ve Ötekileri

                Yine Memleketim Üstüne Söylenmiştir

                Memleketim, memleketim, memleketim!
                Ne kasketim kaldı senin ora işi,
                ne yollarını taşımış ayakkabım,
                son mintanın da sırtımda paralandı çoktan
                                                               Şile bezindendi.
                Sen şimdi yalnız saçımın akında,
                                               infarktında yüreğimin,
                               ve alnımın çizgilerindesin memleketim,
                memleketim
                memleketim!..
                                                                   Nâzım Hikmet

                Uzun yıllar, yakından tanıma şansını yakaladığım şair ve yazarlardan biri de Mehmet Başaran’dır.

                Bu değerli insanın adını ilk kez 1950’li yıllarda öğrenci olarak bulunduğum Aksu’da duymuştum; sevgili iş bilgisi öğretmenim Musa Okay’dan.

                Musa Okay da Arifiye Köy Enstitüsü ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü mezunu; gazete, dergi, kitap okuyan bilinçli bir öğretmendi.

                Başaran’ı Hasanoğlan’da tanımış. “İnönü’nün de bulunduğu bir 17 Nisan Köy Enstitülerinin Kuruluş Yıldönümü töreninde kendi yazıp okuduğu Temelden Çatıya adlı bir şiirle İnönü’nün takdirini kazanmıştı.” diye anlatmıştı.

                Hayret, o kadar çok birlikte olduk da, bunu hiç sormadım; sevgili Başaran öğretmenimize.

                Neden sormadım ki?

                Ayrıca, Yüksek Köy Enstitüsü’nü bitirir bitirmez ilk atandığı okul da Aksu Köy Enstitüsü’dür. (1946 – 1947) O günleri, Yücel ve Tonguç görevlerinden ayrıldıktan sonra yeni MEB Şemsettin Sirel’in atadığı, Köy Enstitüleri anlayışına tamamen karşı olan yeni müdür Kemal Kaya yönetiminde çekilen sıkıntıları, öte yandan, sonradan eşi olacak Birsen Hatun’a olan sevgi ve özlemini ne güzel anlatır eserlerinde!

                Köy Enstitüleriyle ilgili bir kitap yazılsın da içinde Mehmet Başaran’ın adı geçmesin, mümkün değil. Nitekim Ayhan Tunca’nın Köy Enstitüleri ve Kepirtepe adlı eserinde de birçok sayfada adı var Başaran’ın. Şu satırlar bu kitaptan:

                “Mehmet Başaran anlatıyor:

                Kepirtepe Köy Enstitüsünün son sınıfındaydık… Ellerimizle yükselttiğimiz sıvasız yapının pencerelerinden sap damlı evleriyle Bedir Köyü görünüyordu. Bir zamanlar babamın çalışmaya gittiği yer…

                Kırlar bomboş, köy cansızdı. Sınırımıza dayanan Almanlar, başka bir ‘bozgun’ yaşatıyordu Trakya’ya. Tarlasından, evinden kopmuş, yollara dökülmüştü çokları. Karamsardık, yıkkındık.

                Durup durup, yanık Rumeli türküleri söylüyordu Âşık Ahmet…

                Birden Halil’in(*) tok sesi gürledi:

                               Bana bak hey avanak!
                               Elinden o zırıltıyı bırak.
                               Sana
                               üç telinde üç bülbül öten
                               üç telli saz
                               yaramaz.
                               Üç telli saz
                               Dağlarla dalgalarla kitleleri ileri atamaz.

                Karamsarlığımız, yıkkınlığımız gitmiş, kulak kesilmiştik. Sesi, içeriğiyle gerçekten çarpıcı bir şiirdi; o güne değin okuduklarımıza benzemiyordu. Şöyle bir silkeliyor, sarsıyordu dinleyenleri; gözlerden alışılmışın perdelerini kaldırıp, çıplak gerçekleri gösteriyordu.

                Nâzım Hikmet adını ilk kez o zaman duydum.”

                Evet, Başaran, Nâzım Hikmet adını ilk kez bu şiirle duymuş olur ve O’na vurulur. Sonraki günlerde başka şiirlerini de arar ama bulamaz.

                Yasaktır; çünkü Nâzım Hikmet. Vatanı da satmamış, hazineyi de soymamış; bırakın insanları, bir karıncaya bile zarar vermemiştir ama bağımsız hâkimlerimiz(!) O’na 28 yıl hapis cezası vermişlerdir.

                Suçu mu?

                Şiir yazmak!..

                “Hayda!.. Şiir yazmak suç mu?” diyeceksiniz.

                                “Sen ne güzel bulursun
                                Gezsen Anadolu’yu
                                Dertlerden kurtulursun
                                Gezsen Anadolu’yu”

gibi “yurtsever” ve “milliyetçi” şiirler yazarsan el üstünde tutulur; milletvekili bile olursun da, “Memleketimden İnsan Manzaraları” ve “Kurtuluş Savaşı Destanı” gibi gerçekçi şiirler yazarsan hapishaneyi boylarsın işte!

                Akıllanan şairlerimiz, son yıllarda böyle bir hata yapmıyorlar, çok şükür! Yapmaya yeltenen olsa, ne güne duruyor; onca “Adliye Sarayı” ve dahi onca “bağımsız”, onca “hiçbir etki altında kalmayan” hâkimlerimiz!

                Kepirtepe Köy Enstitüsü’nü bitiren Başaran, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’ne gider; yükseköğrenim için.

                Kaçıncı sınıftadır, bilmem; günlerden bir gün, Ankara İsmet Paşa Kız Enstitüsü’nden bir grup kız gelir Hasanoğlan’a. Yeni açılan bu yüksekokulu görmek, gezmek için.

                Öğretmeni bir görev verir Başaran’a: “Konukları sen gezdireceksin.”

                Ne güzel bir görevdir bu!

                Başaran’ı dinleyelim biz en iyisi:

                “Uygulama okulunun bir dersliğinden öbürüne geçerken, geride kalmıştım biraz.

                Kapının ardında, sertçe bileğime yapışıverdi bir el. Heyecandan tıkanacak gibi oldum. Durumu anlayan sarı saçlı güzel kız:

                “Korkma, dedi; hangi ozanları okuduğunu soracaktım.”

                Sayar sevdiği şairlerin adlarını Başaran ve son olarak der ki:

                “Bir de Nâzım…”

                Kız, sevinçle ellerini çırpar:

                “Sahi mi, seviyor musun Nâzım’ı? Bir ırmaktır o çünkü.”

                Kim miymiş o kız?

                Nâzım’ın, 28 yıllık hapis cezasını çektiği Bursa Hapishane Müdürü’nün kızı…

                “İstersen, Nâzım’ın bütün şiirlerini ulaştırabilirim sana.” der.

                Görüyor musunuz, görüyor musunuz siz, “vatan haini”(!) Nâzım Hikmet’i, Bursa Hapishanesinde cezasını çekerken, cinayete teşebbüsten hükümlü “Köylü Ressam Balaban”ı olduğu gibi, hapishane müdürünü, dahası O’nun kızını bile zehirlemiş!

                Derler ki bir de:

                “Nâzım Hikmet’in hapiste kaldığı 12 yıl boyunca, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü idi. Nâzım’ın hiçbir suçu ve günahı olmadığını bile bile, İnönü gibi yurtsever bir devlet adamı, O’nun hapiste kalmasına niçin göz yummuştur.

                Ya ne yapsaydı? Hâkimlere emir verip, “Çıkarın O’nu hapisten!” mi deseydi?

Hayır, elbette böyle değil…

Ama Cumhurbaşkanı’nın bir mahkûmu, sözgelişi hastalık nedeniyle affetme yetkisi var. Neden bu yetkisini kullanmadı?

                “O bir siyasetçidir. Yasaların kendisine verdiği yetkiyi ister kullanır, ister kullanmaz. ‘Niçin yetkisini kullanıyor?’ deme hakkımız olmadığı gibi, ‘Niçin kullanmıyor?’ demeye de hakkımız yok. diyenlere de söyleyecek bir sözümüz yok.

                Tabii canım!

 

                “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan

                Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan

                               Bu memleket bizim!

 

                Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

                Ve ipek bir halıya benzeyen bu toprak

                               Bu cehennem, bu cennet bizim!

               

                Kapansın el kapıları bir daha açılmasın

                Yok edin insanın insana kulluğunu

                               Bu dâvet bizim!

 

                Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

                Ve bir orman gibi kardeşçesine

                               Bu hasret bizim!”

gibi şiirler yazan bir şairi affetmekle, ne geçer eline bir siyasetçinin?

 

  

Hüseyin Erkan

huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr  

-------------------------------------------------------------------------------

(*) Şiiri okuyan, soyadı yazılmayan Halil, Başaran’ın sınıf arkadaşı Halil Basutçu olmalı. 1975’te İstanbul Maltepe’de Başaran’ın da görev yaptığı bir lisenin müdürü iken tanımıştım kendisini. (H.E.)

 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..