Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '10

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

ndorra

Bir yanında ispanya bir yanında Fransa, dağların arasında inadına ülkeyim diyen, harika doğası mis gibi havasıyla şirin mi şirin Andorra’dan henüz dönmüş bulunmaktayım.

Andorra! İstanbul üniversitesi kadar nüfusu, dağların arasındaki kırsallığına inat yarattıkları modernlik, son derece uygun alışveriş imkanları, ispanya ve Fransa arasına sıkışmış son derece ilginç kültürleri, Türk kanı taşıdıklarından şüphe ettiğiniz sıcak kanlı insanları, dağları, gölleriyle tüm o bilindik Avrupa ülkeleri anında ilginç, görülesi bir ülke. Aslında ülke demeye dilim varmıyor. O kadar küçük ki bir yerleşim biriminden ötekine 15 dakikada ulaşabiliyorsunuz. Zaten bir başkentleri bir de köyleri var. Öyle ki ülkede bir tek hastane var. Bakkal kültürleri bile yok. Çünkü gerek yok. İstenildiği an ekmek almak için bir şehirden başkasına arabayla gidilebilir. Zira başkentlerinde kocaman kocaman marketleri var ki 70.000 nüfuslu Andorra için kafi. Tüm ülke bir maç için tek bir stadyumda bir araya gelebiliyor, 70 milyon nüfuslu biz Türkler için hayal etmesi güç ama gerçek. Neredeyse her bireyin kendine ait arabası var. Bu bir lüks değil gereklilik. Çünkü ülkede toplu taşıma yok. Dağların arasına oyularak kurulmuş bir ülke evler de yine dağlar arasına zar zor konuşlandırılmış gibi. Şuradan 5 dakika çıkıp bir yürüyerek gidip geleyim demek pek kolay iş değil. Yollar son derece karışık. Dağların altından girip üstünden çıkıyorsunuz ki hayatımda bu kadar virajı bir Napoli’de görmüş olabilirim. Anlayacağınız devlet fakir ancak halk zengin. Bu ne yaman bir çelişkidir değil mi? Ama öyle. Bağımsızlığını henüz kazanmış bir ülke. Ama tabi Fransa ve ispanya bu sözüm ona bağımsız Avrupa ülkesine ne kadar nefes aldırıyor orasını ben bilemem. Ülkede Fransızca, İspanyolca ve Katalanca konuşuluyor. Resmi dil Katalanca diye geçse de bu son derece birbirine geçmiş kültürleri birbirinden ayrıştırmak oldukça zor. Düşünün ki 4 ayrı okul sistemi var. Ülkede Portekiz’den göç de son derece fazla. Ama çok şanslı olduklarını düşünüyorum çünkü halkın çoğunluğu neredeyse 4 5 dili doğal olarak çok rahat konuşabiliyor. Katalanlar Türkiye’ye karşı da oldukça ilgililer. Hakkımızdaki bilgileri ve merak ettikleri küçük dilimi yutturdu. Yakaladıkları her yerde sosyo-kültürel ve politik sorunlarımızla ilgili oldukça zor sorular sormaktan çekinmediler. Ayrıca Katalanların dillerinde ‘türk yakalamak’ diye bir deyim olduğunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum ve bizdeki küfelik olmakla yaklaşık anlamda kullanılan bu deyimi duyunca çok şaşırdım. Çoğunun ilk defa Türk gördüğü bir partide herkesin ayrı ayrı yaptığı bu espriyi de gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Ancak şunu söyleyebilirim ki Katalan insanları hakikatten çok sıcak kanlı ve keşfedilesi bir kültürleri var. Ayrıca milliyetçilik damarları da tahmin edebileceğiniz gibi fazlasıyla kabarık. Arabalarına yapıştırdıkları etiketlerle bile ne olduklarını bas bas bağırmak istiyorlar. Barselona ve çevresi , Andorra da dahil buram buram milliyetçilik kokuyor. Şayet Katalansanız arabanızın üzerinde hem de plakanın tam yanında ‘eşek’ figürü, Andoralıysanız ‘geyik’ figürü, İspanyolsanız azgın bir ‘boğa’ figürü bulundurmanız tercih edilir. Her yerdre yasal ve yasal olmayan bayraklar görebilirsiniz. Ama herkes bu duruma öylesine aşina ki bir kaos ortamının aksine eğlenceli kılıyor.

Ayrıca kendilerini pazarlamayı çok iyi biliyorlar. Az ve öz olan kütlülerini son derece iyi muhafaza edip mümkün olabilen en yüksek düzeyde cezp edici hale getiriyorlar. Kesinlikle çok zeki insanlar olduklarına kanaat getirdim. Mesela farklı sosyal statülerde yaşayan insanlardan birer aile evlerini devlete bağışlamışlar ve öldüklerinde içindeki eşyalarıyla beraber o evler müze haline getirilmiş. Bu şekilde müzeleştirilmiş 3 ev var. Ve açıkça söylemeliyim ki etkileyiciydi. Sonra o zor coğrafi şartları öyle bir lehlerine çevirmişler ki sormayın. Biz hani doğu Anadolu bölgemiz için dağ taş diye kırsal diye vahvahlanıp burun kıvırıyoruz ya, burada öyle değil işte. Tam aksine bu bir özellik. Her türlü dağ ve doğa sporu son derece gelişmiş. Bir sürü de turist buraya sırf bu sporları yapmak için üşenmeden geliyor. Ayrıca son derece huzurlu bir atmosferi var ki suç oranı yok sayılabilecek kadar az. Polis sayısı da bir o kadar az ve ülkede sadece bir tane mini minnacık hapishane var dağların içinde bir yerde. Orada kim yatıyor, dinlenmek için falan mı kullanıyorlar bilemiyorum.

Ve derken Andorra’da bir hafta sonunu geride bırakmış oldum.

Ama Andorra denilince aklımda kalacaklar kesinlikle sevecen arkadaşım Thais, akıl almaz misafirperverliğiyle değerli ailesi ve Andorra’nın masal gibi dağları olacaktır. Bir yanında kar varken tependeki güneşten korunmak için taktığın şapkayla her an bir yenisi görmeyi umud ederek yürüdüğün dağların arasındaki göllerini burada kelimelerimle anlatamayacağım için üzgünüm. Yoruldukça önünden akan herhangi bir kaynak suyundan eğilip içmek, bir tepeden fransaya, başka bir tepeden ispayaya oturup bakmak ancak hayal gücümün ulaştığı o son noktada mümkün olabilirdi daha önce.

Tüm bunları yaşamam sebep olan sevgili Torra ailesine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Rüya gibi bir haftasonu ardından yeni bir sürece başlamak üzere Barselona’da yeni evimde hala sizinle tanışmış olmanın huzuru içindeyim.

 
Toplam blog
: 48
: 919
Kayıt tarihi
: 09.06.09
 
 

1990 Muş doğumluyum. Şu an İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde okumaktayım. Elim kalem tuttuğ..