Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '06

 
Kategori
Mizah
 

Ne bu mangal sevdası?

Ne bu mangal sevdası?
 

Dünyanın neresine giderseniz gidin Türkler kadar mangal düşkünü insanlar göremezsiniz. İster İngiltere ister Almanya hiç fark etmez. Mangal bizim iliklerimize islemiş bizim kanımızda var. Tabi Avrupalılar gibi "zırt" yanıp diye "pırt" diye sönen ayaklı fırın görünümlü mangal kullanmayız. Bir kere o mangal görünümlü fırın gazla çalıştıktan sonra ne anladım ben ondan? Madem gazla çalışıyor pişir fırında! Zaten bir de ateşi yakma keyfi yok. Başında birinin ateşi yelleyip diğerinin de "abi galiba yanmayacak. Birazcık benzin mi döksek?" gibi çeşitli teoriler türetmesi gerekir ki bu da Avrupalıyı bozar.

Avrupalı adam zaten hayattan bezmiş bir şekilde yaşıyor. Her şey suni artık hayattan bir zevk de almıyor. Fast-food kavramının neden bu kadar yaygın olduğunu daha iyi görüyoruz. Yemekten zevk alma dürtüsü genlerinde yok adamların. İşin garip tarafı Avrupalı ve Amerikalı kardeşler yabancı bir ülkeyi ziyaretleri sırasında da inatla "burger" isterler. Be adam zaten bir ömür hamburger yemişsin azıcık şu dünyadan tat alsana. İşte bu yüzden biz mangalı kömürle onlar gazla yapıyor. Gerçi bizim gen haritasını çıkartsalar herhalde yarısı "kömür ateşi geni" çıkar. Atalarımız zamanında ne kadar et yemişlerse artık…Gerçi bizim bu "et + kömür" sevdamız çok normal. Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir oturuşta koca bir koyunu yiyen adamlar varmış. Tabi dedelerimizin kolesterol , kalp spazmı , vs gibi kavramlardan haberi yokmuş o zamanlar. Düşünsenize restauranta gidiyoruz "abi ortaya bir deve, önden de birer kuzu alalım". "İçecek?", "Bir bidon da rakı alalım o zaman". Fantastik bir rakı sofrası olurdu heralde...

Hadi canım sende gibi bakmayın sakın. Şimdi bile etrafımızda bir oturuşta üç kilo et yiyen "etoburlar" vardır. Aynı et’i git fırında pişir, koy adamın önüne, yarısında tıkanır kalır. Niye?Mangal’ın kendine has bir yelleme, vakit gecirme, sızıp kalma safhaları vardır. Bunlar işe biraz eğlence katar. Bir kere adam zaten yellemekten yorulur, acıkmaya başlar. Sonra o et pişene kadar zaten akşam olur, bir de bakarsın ki ekmeğin yarısını yemişsin ama hala et "pişiyor"! Bu işin en güzel tarafi inatla kömüre gömülen soğan, patlıcan vs. dir. Öyle sosyetik yöntemlerle soğan ortadan kesilip mangalın üstüne konmaz. "Cücüğüyle" beraber kömürün içine bırakılır, üç duble içip sarhoş olduktan sonra da "lan oğlum bizim bir soğan vardı..." diye sayıklanmaya başlanır. Bir de bakılır ki beş saat önce atılan soğan artık kömür olmuş. Ama hayır! Kimse onun kömür olduğunu kabul etmez. Aradan birisi çıkıp "abi bu biraz yanmış heralde" dese alacağı tek cevap vardır "dadı orda!". Neden "dadı orda?" Aslında tadı falan yok. Adam rakıya vurdukça görme, düşünme gibi temel gereksinimleri kaybediyor. Zaten üç dört dubleden sonra adama kömürleşmiş soğanı değil de kömürü versen soğan zannedip yer. Her şey güzel de bu mangal böyle yanmaz! Ateş yanmadan önce ona uygun bir ortam hazırlanır. Hani sanki rakı assolist de her şey onun için hazırlanıyor. Sonunda rakı sahne alıyor ve herkesi yıkıp geçiriyor…Öyle kuru kuru mangal olmaz yani!

Eğer ailecek bir piknik ortamı yaratılacaksa hemen bagajı geniş bir araba/pikap ayarlanır ve babanın haftalar öncesinden gözüne kestirdiği yeşillik arazi mesken tutulur. Bir yandan mangal yeni yeni yanarken diğer yandan baba hemen çizgili pijamalarını giyip sigarasını tellendirir. Bir eksiklik mi var? Bravo, baba sıcağı sıcağına bir salıncak kurma olayına girer ve alkışlarla salıncak kurulur, piknik tüpü ateşlenir , ve ortam hazırdır artık: güzel bir ortam , pijamanın verdiği "rahatlık duygusu" , bilumum eğlence ve üstüne çay. E hazır pijamalar da giyilmişken yemeğin üstüne güzel bir uyku çekilir. Şimdi bu manzarayı izleyen iki Avrupalı vatandaşı yerleştirelim. İlk gün "herhalde bugün özel bir gün yoksa neden ormanda pijama giysin ki bu adam?" diye düşünecek. İkinci gün "güzel kokuyor ama milletin önünde şu kılıkla oturmaya değer mi ya? Yok yok , benim gibi adama yakışmaz". Son gün "alo , evet abi ben her şeyi ayarladım. Pirzolaları sizin karşıdaki kasaptan al. Ha unutmadan gazlı mangalı attım burada kömürle yakıyorlar. Bir de gelirken pijama getir , ben çamlıktayım. Pijama mı? Sonra anlatırım…" Ve Türkiye AB’ye adımını atar. AB artık petrolün değil kömürün esiridir.

 
Toplam blog
: 128
: 1989
Kayıt tarihi
: 03.10.06
 
 

Gözlerini kapat ve düşün: bir cümle kaç kişide farklı etki yaratır? Birbirimizi anlamanın gittikçe z..