Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '12

 
Kategori
Güncel
 

Ne diyorsam o, mudur?

Ne diyorsam o, mudur?
 

Yargı safahatı


Eğer çok hırslıysanız,

İdeolojinizi veya aidiyetinizi en üste çıkarmak, hakimiyetinizi ilan etmek istiyorsanız,

İşinize geleni görür, gelmeyeni es geçersiniz.

En somut gerçeklere gözünüzü kapatır, doğruları hiçe sayarsınız.

Gücünüzü, imkanlarınızı istemediğiniz malumatın ortaya çıkmaması yönünde seferber eder, elinizden geleni ardınıza koymazsınız.

Son günlerde buna benzer bir durum yaşıyoruz. Balyoz, Ergenekon vs. davası sanıklarının savunma avukatları televizyon kanallarında konuşuyorlar. Savcılık iddialarını boşa çıkaran örnekler sunuyorlar. Ortada "suç ta suçlu da yok" diyorlar. Ülkenin değerli ve vatansever insanlarına haksızlık yapıldığını söylüyorlar. İşin garibi bunu sadece avukatlar yapmıyor. Kendini zanlılara yakın gören bir çok elit te aynı savları seslendiriyor.

Onlara ve avukatlara göre tüm planlar, raporlar ve cdlerin içindekiler vatanseverleri suçlamak isteyen birileri tarafından hazırlanmıştır ve hedef kişilerin bürolarındaki çekmecelere konmuş, bilgisayarlarına yüklenmiştir. Ardından da polise baskın yaptırılarak bunlar buldurulmuş ve suç delili sayılmıştır. Böylece başta, üst rütbeli muvazzaf ve emekli subaylar olmak üzere, bir çok bürokrat ve gazeteci tutuklanmıştır.

Deniyor ki, şu şu numaralı cdler sahtedir. Hadi bunların uydurma delil olduğunu kabul edelim de geri kalan 15 ini ne yapalım? Onları da yok mu sayalım? Doğrusu bu iddiaları çok ta inandırıcı bulmuyorum. Eski CHP lideri Deniz Baykal'ın kasedi hakkında da "sahte olduğuna dair" bilirkişi değerlendirmesi alınmıştı. Ancak buna CHP'liler kendileri bile inanmadılar ve Ak Partiyi işin kotarıcısı olmakla suçladılar. Ayrıca, "İrtica İle Mücadele Eylem Planı"nı belgesinin üstünü örtmek ve gerçek olmadığına kamuoyunu ikna etmek için ne denli çaba sarfedildiğini de çok iyi hatırlıyorum.

Bildiğim, avukatın görevi müvekkilinin masumiyetine mahkemeyi ikna etmektir. Dolayısı ile müdafa ettiği kişinin suç işlediğini bilse bile itiraf etmeyecektir. Yani savunmayla vazifeli birinden, böyle bir çıkış beklemek abestir. Bu yüzden, "ben suçsuzum" diyen zanlıya inanmak ne kadar güçse, aynı biçimde bir avukatın, "müvekkilim masumdur" iddiasına inanmak ta o kadar zordur. Daha açıkçası, avukatının söylediklerine bakarak müvekkili hakkında kanaate varmak mümkün değildir. Avukatları anlıyorum da avukatlar gibi konuşan diğerlerini anlamakta güçlük çekiyorum.

Genel bir durum analizi yaptığımda ise, kimsenin hak ve adaletle işinin olmadığını görüyorum. Hemen her konuşup yazanın tek bir amaca kilitlendiğine şahit oluyorum. Kimse, ideolojisini paylaştığı kişilerin suçlu olabileceği gibi bir ihtimali nazara almıyor. Olaya şöyle bakıyor: Zanlı bizden mi, "suçsuzdur çıkar dışarı!" Onlardan mı, "suçludur tık içeri!" Siz böyle bir felsefeyle, böyle bir anlayış, tarz veya görüşle hayırlı bir sonuca varılabileceğine inanıyorsanız bu yolda yürümeye devam ediniz.

Ben aksini düşünüyorum. Bizden olmayan değil, "suçlu olan" cezasını çeksin istiyorum. Yanlış yapan, toplumu ifsad eden, haber uyduran, yalan söyleyip iftira atan, "sırf bizdendir diye" korunmasın diyorum. Ben Hüseyin Üzmez'in, Fadime Şahin'in, Ali Kalkancı'nın, Müslüm Gündüz'ün neyini savunayım ki? Doğrusu, pisliğe bulanmış adamları temize çıkarmak gibi bir görevim olduğunu sanmıyorum. Zaten, (muhtemelen Üzmez de dahil) bunların hepsi derin yapının hizmetkarlardır. Vazifelerini ifa edip sahneden çekilmişlerdir. Bu, dindarlar suç işlemez demek değildir. Bal gibi de işler.

Sonuca gelirsek, sanıklar hakkındaki nihai karar hakkı mahkemelere aittir. Tabi hakim kararında isabet eder mi, edemez mi, o da ayrı bir meseledir. Nihayetinde yargıç ta hata yapma ihtimali olan bir insandır. Ne var ki, kurallar böyledir. Sistemin işleyiş biçimi hakimin vereceği kararı kabul etmemizi öngörmektedir.

.....

Not: Milliyet Blog elemanlarının, çoğu yazımı kerhen yani istemeyerek yayınladığını biliyorum. Ayrıca editörün veya görevli elemanların, okuyucuya ulaşmasını arzu etmedikleri yazılarım için farklı bir taktik uyguladıklarını da düşünüyorum. Son üç yazımın okunma sayılarına baktığımda böyle bir kanaate varıyorum. Ulusalcı ve ergenekon tutuklusu kişileri sözleri üzerinden eleştirdiğim sondan üçüncü yazım sadece 34, biricisi de 25 kez okunmuş görünüyor. İkisi arasında kalan kadınlar günü konulu yazı ise 149 defa tıklanmış bulunuyor. Ben bunun, "onaylamakta zorlanacağımız blog yazma!" şeklinde bir uyarı olduğunu düşünüyorum.

Resim: http://www.islahhaber.com/lookat.php?No=1178

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..